“SİZİ RAHATSIZ ETMEYE GELDİM!” başlıklı yazımızın devamıdır.
Yazımızın ilk kısmını okumayan okuyucularımızın “mana” bütünlüğünde bir kopukluğun olmaması için yazımızın ilk kısmını okumalarını tavsiye ederiz.
Yazımızın ilk kısmındaki soru işaretleri cevapsız mı kalmaya devam etsin yoksa sorular sorunlara, sorunlar bunalımlara, bunalımlar uyumsuzluklara, uyumsuzluklar kopukluklara, kopukluklar ise sosyal ve ilahi düzenin bitimine mi neden olsun?.. Yoksa sorular sorun oluşturmaya başlamadan çözüm mü oluşturmaya başlayalım?
Evet, birtakım sorular sorunlara dönüştüğü için ümmetin başında boza pişiriliyor günümüzde. Geçmişteki sorunların ve eksikliklerin telafisi geçmişte yapılmalıydı ama şuan geçmişte yapılma hakkını yitirdi. Geçmişteki eksikliklerin telafisi ancak gelecekte yapılabilir.
Belki ilk çocuğumuza 4 yaşındayken İslam/ahlak eğitimine değil de küfür eğitimine başladık ama neden bundan bir ders çıkarıp da ikinci çocuğumuzun eğitimine vaktinde başlamayalım ki? Biz biliyoruz ki geçmişteki hataların telafisi gelecekte yapılır.
Doktorluk mesleğinde öyledir; önce hastalığa dair bir teşhis koyarsın ki reçeteye ona göre ilaç yazabilesin. Düşünsenize bir doktor hergelen hastaya öğrencilik yıllarında öğrenmiş olduğu ilaçları rastgele yazsa ve beynindeki ilaç sayısı bittinde listenin başından tekrar başlayıp gelecek olan hastalara hastalığı ile hiç lakası olmayan ilaçlar yazsa bu ilaçlar belki hastanın hastalığının daha da artmasına ve de bu durumun ölümle sonuçlanmasına neden olabilir. Peki ölünün katili kim? Katil tıpla alakalı geçmiş hayatında bir ders almayıp geçmiş yıllarını insanlığın eksik olan başka çukurları doldurmak için çalışmış bu sebeple hastalığının ilacını bilmez durumda olan hasta mı yoksa geçmişini tıpı öğrenmeye ayırmış ve bunun sonucu olarak da doktor olmuş olan ve doktorluğun sorumluluğunu üzerine almış olan doktor mu?
Aziz okuyucular! Bu vermiş olduğumuz örneği toplumun ilerleyiş kaydedemeyen alanların başında duran insanlar için de geçerli olduğunu söylesek herhalde yanlış bir söylem olmayacaktır.
Toplumun imanını sırtına almış olan bilhassa cami imamları için de söylesek herhalde yanlış bir söylem olmayacaktır.
İmam efendi imam hatip yıllarında almış olduğu bilgileri her Cuma geldiğinde adeta bir liste yapmış gibi her Cuma rastgele bir konu seçip de ondan bahsediyorsa ve artık yeni bir konu, yeni bir başlık aklına gelmediği anda hemen bir “U” dönüşü yapıp başladığı ilk konuya “ değerli Müslümanlar ibadetlerimizde aksaklık yapıyoruz” diye başlaması ama toplumun eksik yönlerinden bihaber olarak kürsüye çıkıp sürekli aynı şeyleri tekrar etmesi toplumun hastalığını artıracak bu hastalık iyi bir “imamdan doktar” tarafından tedavi edilmez ise hastalık toplumu ölüme sürükleyecektir.
İmam böyle olursa toplumun akıbetinin ne olacağını açıkladık. Yalnız suç imam da mı? Zahirde suçlu imam olduğu görünebilir fakat batında suçlu kimdir. Burhan-ı İnni’nin ne olduğunu bilirsinizdir. Burhan-ı İnni eserin kalite durumundan müessirin kalite durumunu görmek, binanın sağlamlık ve güzellik durumundan ustanın kalitesini görmek, evrenden Allah’ı görmektir. Aynı şekilde öğrenciden öğretmeni görmektir.
Aziz okuyucular! İnsanlık âleminde bütün fertler birer birer, ayrı ayrı hepsi bir öğretmendir. Çünkü öğretmen sadece, devletten ya da patrondan para alıp öğrencilere ders verenlere denmez. Hakikatte öğretmen öğretendir. Her insan bir başka insana illaki bir şeyler öğretir. Madem öğretene öğretmen vasfını yükleyebiliriz o halde söyler misiniz bana dünyada öğretmenlik yapmayan insan var mıdır?
İmamların eksikliklerine bakarak biz imam hatip yıllarında imam efendileri yetiştiren öğretmenlerin eksikliklerini görmüş oluyoruz gerçekte. Nitekim çok kolay bir matematiksel işlemi (belki) dalgınlığı sebebiyle çözemeyen birisine senin matematik öğretmenin kim diye sormuyor muyuz? Din hakkında bize göre kolay bir soruyu imam efendiye sorduğumuzda cevap veremez ise senin hocan kimdi diye sormuyor muyuz? İmamın suçu var da imam hatipte onu gerektiği gibi yetiştirmeyen, bununla uğraşılmaz, bundan hiç bir şey olmaz, bu zibidi, bu soytarı, bunu neden kazanmaya çalışıp neden bir şey öğretmeye çalışıp da kendimi heba edeyim nasıl olsa adam olmayacak bu dediği öğrenciler imam olduğunda, imamlara böyle söyleyen öğretmenlerinin hiç mi suçu yok?
Gelecekte insanlara devletten para aldığı için dinini öğretmek zorunda kalan -belki de devletten para almasaydı ya da mesleği imamlık olmasaydı öğretmeyecekti- imamları küçükken anne ve babaları İslam’ın öngördüğü bir eğitimle çocuklarını eğitmediği için büyüdüğünde kürsüde hep aynı şeyleri tekrar edecek olan çocuklarının kürsüde toplumun asli sorunlarını bularak öyle vaaz edebilmesinin önünü tıkayan anne ve babaları biz toplumun önderlerinin zaaflarından ötürü önderlerin annelerini babalarını görmüyor muyuz. Çünkü demiştik ki sanattan sanatkârı görürüz.
Suç anne ve babada da değil çünkü çocuğu artık 25-30 yaşında kocaman adam oldu çocuk mu ki! Yapması gerekeni kendisi bilemez mi?
Kıymetli okuyucular! Ortada bir suç var! Fakat suçsuz bir sürü belki de bütün insanlar var! Peki, biz biliyoruz ki tohum ağaç olabilmesi için toprak olmalıdır, yağmur yağabilmesi için bulut olmalıdır. Şikâyetin olması için suç olmalıdır, suçun olabilmesi için suçlu olmalıdır.
Peki ama “SUÇLU KİM?”

