13 Aralık 2025, Cumartesi
19:53
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Mecelle Şerhleri

 İkinci Madde

Mü’min aklın hakikata yükselmek için kullanabileceği 100 basamaklı bir merdiveni vardır. Bu sayfada Peygamber yolunun işaret taşları sayılan küllî kaidelerden ikincisini anlamaya çalışacağız birlikte:

“Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”

İşler maksadına göre değer alır der usul alimleri. İşi yapanın niyeti ne ise, o hareketle ne kast etmiş ise, hüküm ona göre verilir.  Bu kaide “Ameller niyetlere göredir” hadis-i şerifinden alınmıştır. (Bu hadis mütevatir hadislerdendir. Tabiin döneminde ravisi 25 bine çıkmıştır. Hadis usulüne göre Hz Peygamber Aleyhisselam’ın mübarek ağzından işitilmiş gibi kabul edilir. İlmin üçte biri yada yarısı bu hadisten çıkarıldı denilmiş, aynı şekilde Usul ilminin yarısı bu hadise ile irtibatlandırılmıştır.   O yüzden bu kaide “asılların aslı” sayılmıştır. )

Öznenin kasdı ve niyeti bir işin ortaya çıkmasına sebep olmalıdır. Niyet amel ile birleşmez ise sadece niyet üzerine hüküm verilmez. Ben kalbimden bu alışverişi iptal etmiştim, eşimden ayrılmıştım gibi davalar dinlenilmez. Zira hükümler zahire göredir, kalbe, niyete göre hüküm verilmez. (Alevî, s. 10)

Şeriat niyeti şöyle tarif eder. Maddî ve manevî bir menfeaati kazanmak veya bir zararı uzaklaştırmak maksadıyla kalbin bir harekete yönelmesi yada bir hareketi terk etmesidir. (Ruh-ı Mecelle, s. 69)

 İş açık, niyet gizlidir. Niyetin doğrudan anlaşılması mümkün olmadığı için  hüküm açık delillere göre  verilir.  (M. Cavid, s. 7)

Potansiyel suçlu ve makul şüphe gibi kavramların bu kaideye göre hukukî bir değeri yoktur. Kişiler kalplerindeki niyetler ile yargılanamazlar. Tek parti döneminde Bediüzzaman, kendi hakkında ileri sürülen “emniyeti ihlal etme ihtimali var” iddialarına karşı “Ehl-i hükûmet ele bakar, kalbe bakmaz. İdare ve asayişe ilişmeyen şiddetli muhalifler, her hükûmette bulunur.” ( Şualar, s. 351 ) şeklinde cevap verdiği gibi “Hükûmet ele bakar ve zâhire dikkat eder. Kalbe bakmak, gizli ve hususî işlere bakmak hakkı yoktur ki, herkes kalbinde ve hanesinde istediğini yapabilir ve padişahları zemmeder, beğenmez.” (Tarihçe-i Hayat, s. 221) diyerek hukukun temel kurallarından birine dikkat çekmiştir.

Aynı kural gereğince çocuk ve mecnunların hareketleri, uyuyanların sözleri, öğretilmiş kuşların kelimeleri bir niyete bağlı olmadığı için sorumluluk ifade etmezler. Ayağı kayıp düşen bir adamın başkasının malına verdiği zararın ödetilmesi -her ne kadar kasıtlı bir davranış olmasa da- insanların hukukunu korumak için kabul edilmiştir. Aynı şekilde bir kuşa nişan alıp silahını ateşleyen adam bir insanı vursa, kısastan kurtulur ancak diyet ödemeye mecbur edilir.

Zihinde bulunan tasavvur, amel ile tamamlanmayan niyet, vicdanda kalmış olan kasıt üzerine hüküm verilmez. (Ruhu-ı Mecelle, s. 70)

Bu kural hukukî olduğu kadar itikadî konular için de geçerlidir. Şeytanın kalbine attığı bir kısım olumsuz fikir ve hayallerden kurtulamayan hassas insanlar, bitip tükenmez vesveselerin elinde sürekli acı çekerler. Oysa endişeleri tamamen yersizdir. İmam Nursi’nin veciz ifadesiyle “Tahayyül-ü küfür, küfür olmadığı gibi; tevehhüm-ü küfür dahi, küfür değildir. Tasavvur-u dalalet, dalalet olmadığı gibi; tefekkür-ü dalalet dahi dalalet değildir. Çünki hem tahayyül, hem tevehhüm, hem tasavvur, hem tefekkür; tasdik-ı aklîden ve iz'an-ı kalbîden ayrıdırlar. (Sözler, s. 278)

Aklın bir fikir üzerinde yoğunlaşıp, sebeplerini anlamaya çalışması veya hayalin bazen kontrolü ele alıp bir takım uygunsuz sahneleri zihinde tasvir etmesi, amel sayılmadığı gibi üzerine bir hüküm de verilmez. Allah u taala kalbe gelen bu tür lağv - karmaşık söz ve hayalleri- affettiğini bildirmiştir.

Sorumluluk için niyetin amelle tamamlanması genel kural ise de  bazı işler var ki amelle değil  terk ile yani hiç bir şey yapmamak ile yapılmış olur. Bu kısımda sorumluluk için sadece niyet yeterlidir. Hayırlı işler illa bir amel isterken, şerli işler böyle değildir. Gerektiğinde hareket etmemek yeterlidir. Yine Bediüzzaman’ın ehl-i dalaletin güçlü görünme sırlarını açıklarken kullandığı şu cümle manidardır. “Bir iktidar ve bir kudretle o işleri yapmıyorlar, belki çok işlerinde iktidar ve fiil değil, belki terk ve atalettir. Hayrı yaptırmamakla, şerleri yapıyorlar. Yani, şerler oluyorlar.” (Lemalar, s. 74)

İtikadî konular ekseriyetle böyledir.   Şirk ve küfür bir itikaddır. Sahibi   çoğu zaman bunu göstermek için herhangi bir hareket yapmak zorunda kalmaz. Alacaklının kefilden malını istememesi bir terk etme örneğidir.

Yapılan işlerde niyete göre hüküm verilmesi şu  birkaç örnek ile daha anlaşılır hale gelmiştir:

İnsan yaratılışça medenidir. O yüzden bir toplum içinde yaşamağa mecburdur. Kendi malını, canını, ırzını koruduğu gibi diğer insanlar için de aynı şekilde davranmak zorundadır. Kuran’ın “iyilik üzerine yarışınız!” emrine uymakla yükümlüdür. Yolda kaybedilmiş bir malı görse, onu sahibine ulaştırmak zorundadır. (S. Hasbi, s. 7)

Bu niyetle aldığı mal kendi kusuru olmadan zayi olsa mesul ve borçlu olmaz. Ancak sahiplenmek niyeti ile alsa bu mal onun için haram olur. Kendi kusuru olmadan zayi olsa borçlu kalır, sahibi ortaya çıkarsa ödemek zorundadır.  Kişinin buluntu malı sahiplenmek için almadığına delil onu bulduğu anda malı alırken iki şahide söylemesi veya kayıp arayan bana gelsin diye ilan etmesidir. (Abdüssettar, s.13)

“Lisan kalbin delilidir!” bu ilan o şahsı gasıp olmaktan kurtarır. Emanet bırakılan bir malı sahibinin izni dışında kullanılırken telef olsa onu ödemeye mecburdur.

Bir yabanî hayvan bir kimsenin bahçesinde yuva yapıp yumurtlasa ve yavrulasa bunlar bahçe sahibinin malı olmaz, bir başkası gelip bunları alsa bahçe sahibi hak dava edemez. Fakat adam bahçesini yabani hayvanların yuva yapması için düzenlese bahçeye girip yavru yapan hayvanlara sahip olur. (Atıf Bey, s. 13)

Adaletli bir hüküm verebilmek için davalı ve davacının esas maksadını anlamak önemlidir. Boşanma, alacak verecek, kefalet, hileli iflas davaları gibi bir çok konuda taraf beyanları ve düzenlenen evraklar kişinin asıl maksadını saklamak için kullanılabilir. Bu durumda davalıların  niyet ve maksadını anlamak sorunun çözümüne katkı sağlar.

Niyet, toprağı altın eden bir iksirdir. Ayrıca güzel niyetler dünyada hukuk için delil sayılmasa da ahirette sümbül vereceğine dair nebevî müjdelerin bulunduğu unutulmamalıdır. Niyet hayır, akıbet hayır bu hakikatı ilan eder.

(devam edecek)

 

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı