Hac farizasını yerine getirmek, şartları elverişli olan her Müslümanın üzerine farzdır. Yani bu ödevin yapılması Mevla tarafından emredilmiş, yapılmaması durumunda da ahirette hesabı sorulacak demektir.
Ülkemizde bu kutsal topraklara gitmek isteyen yaklaşık iki milyon insan bulunmakta, hac için kayıt yaptırmış ve kura sistemine tabi tutulmuştur. 2026 yılı hac kurası çekilmiş, kutsal yolculuğa çıkma şerefine nail olacak şanslı hacı adayları belli olmuştur.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, hac organizasyonlarını Suudi Arabistan hükümetinin verdiği kota çerçevesinde yürütmekte ve takip etmektedir. Ancak bu kotanın ülkemiz için yeterli olmadığı aşikârdır. Zira 15 yıldır kuraya katılıp hâlâ ismi çıkmayan çok sayıda aday mevcuttur. Bu insanların gönüllerinde, yüreklerinde büyük bir hac özlemi ve burukluk birikmiştir.
Hicaz bölgesini egemenliği altında bulunduran Suudi Arabistan hükümeti, kota artırımına giderek ülkemiz insanının yüzünü güldürmelidir. Çünkü milyonlarca Müslüman, yıllardır “bir gün o topraklara adım atmak” ümidiyle yaşamaktadır.
Diğer taraftan, Müslümanların göz bebeği olan bu kutsal toprakların yönetiminde sadece bir ülkenin değil, tüm Müslüman devletlerin de söz sahibi olması gerektiği düşünülmektedir. Zira bu mukaddes beldeler, yalnızca bir ülkenin değil, tüm İslam âleminin ortak değeridir. Allah korusun, bu topraklar bir tehlike ile karşılaşsa, her Müslüman gözünü kırpmadan yardıma koşacaktır. Bu durumda, hac organizasyonları ve yönetiminde de ümmet bilinciyle ortak söz hakkı tanınması en doğal haktır.
Bu hakkın kullanılabilmesi için de İslam ülkeleri hükümetlerinin birlik içinde hareket etmesi ve bu konuyu diplomatik platformlarda gündeme getirmesi gerekmektedir.
Ayrıca uzun yıllardır kayıtlı olan hacı adayları için özel bir düzenleme yapılması da yerinde olacaktır.
Örneğin, 17 yıl ve üzeri süredir kayıt yaptırıp bekleyen adaylar, artık kuraya tabi tutulmadan kutsal topraklara götürülmelidir. En azından bu kişiler için ilave kontenjan talep edilip alınmalıdır. Çünkü bu insanlar yıllardır her kura çekilişinde umutla beklemiş, ancak her defasında büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır.
Bu nedenle devletimizin en üst düzeyde Suudi hükümeti ile temasa geçerek kalıcı bir çözüm üretmesi, hacı adaylarının ortak beklentisidir.
Kaldı ki Osmanlı Devleti, 16. yüzyılın başlarından I. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yaklaşık 400 yıl boyunca Hicaz bölgesini yönetmiş, bu vesileyle bizim bu kutsal topraklarla derin tarihî ve manevî bağlarımız oluşmuştur.
Bu noktada Türkiye’nin, hac kotası konusunda ek kontenjan istemesi ve bunu talep etmesi en doğal hakkı olarak öne çıkmaktadır.

