5 Aralık 2025, Cuma
10:48
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Son zamanlarda futbolda yaşananlar, dedikodular, gerçekler, ‘manüplasyonlar’, yalanlar, iftiralar hâsılı benzer hadiseler, kamuoyunu bir hayli meşgul ediyor.

Tıpkı siyasette yaşanılan, oradaki yalanlar, gerçekler, dedikodular, ‘manüplasyonlar’, iftiralar, oradan oraya geçişler v.s konular gibi...

Bu iki alanda birbirine benzer o kadar çok hadise yaşanıyor ki, üst üste, alt alta, yan yana koysak sanki gizli ya da açık bir el bu alanlarla istediği oyunları oynuyorlar...

İşin içinde para var, ihanet var, fırıldaklık var, önceki söyledikleriniinkâr var, neredeyse tapınma var, biat var, var oğlu var.

Bunlar yapılırken ne genel kabul görmüş ahlak ilkelerine uyuluyor, ne din kurallarına uyuluyor, ne toplumun yüz yıllar boyunca oluşturduğu geleneklere, örf ve adetlere uyum kaygısı var...

Ne “Çocuklarımıza karşı ayıp oluyor, onlara yalan söylüyoruz, onları oyunlarımıza alet ediyoruz, onları yanlış yetiştiriyoruz.” düşüncesi var.

Ne, yıllardır dost bildiklerimize, iyi ve kötü günde birbirimizin yardımına koştuğumuz insanlara vefa var...

Bunlara karşılık, nankörlük var vefasızlık var yalan var iftira var adam satma, adam kayırma var. “Şimdi benim borumu öttürüyor ya geçmişte yaptıklarının, söylediklerinin ya da yarın başkasının davulunu çalacak olmasının hiçbir hükmü yok” düşüncesi var.  Var oğlu var.

Böyle bir durumda; insanlar arasında güven, itibar, sadakat, liyakat hâsılı insana dair hasletleri aramak mümkün mü?

“Madde olarak bana çalışsın, benim menfaatime iş yapsın geçerli olan bu dur. Gerisinden bana ne?” şeklinde düşünceler oluştu.

1972 yılında köyden ayrılıp başka şehirlere okumak için gittiğimde ilk karşıma çıkan sorulardan birisi de “Hangi takımlısın?” sorusu olmuştu.

İlk önce ‘afallamıştım’ arkadaşlarımın bu soru karşısında. Sussam bilgisizliğim ortaya çıkacaktı, konuşsam yanlış bir şey söylemiş olabileceğim korkusu vardı.

Köyde ilkokul yıllarımda en geçerli iletişim ve haberleşme aracı radyolardı. Radyolarda en çok dinlediğimiz program ise “Türk Halk Müziği”, “Yurttan Sesler Korosu,” “Arkası Yarın” programlarıydı. Radyo dalgaları yani “Uzun Dalga”, “Kısa Dalga”, “Orta Dalga” gibi yayın istasyonlarını ararken özellikle de cumartesi ve pazar günleri bir beyefendinin ‘gevezelik’ boyutundaki maç anlatımlarını dinlerdim. ,

“Kaleci Yasin topu kullandı, topu Metin aldı, biraz sürdükten sonra yanındaki Şevket’e veri, ondan Büyük Metin aldı, Büyük Metin topu Küçük Mehmet’e verdi, o da topu kaleye vurdu gol oldu. Goooooool!, Gol, gol, golll!”diye durmadan bağırırdı.

Bu seslerden hiç hazzetmezdim o zamanlar da. Zira bu adamın niye bağırdığını bile bilmezdim. O günlerde köyde futbol nedir onu da bilmezdik.  O tarihlerden sonra yavaş yavaş çaput bezlerden yaptığımız yumaklarla, bulabildiğimiz düzgün bir çayıra karşılıklı ikişer taş koyar çaput yumağından yaptığımız topu aralarından geçirmeye çalışırdık. Kimi zaman “Top boyumu aştı gol değil, “Taşın üzerine denk geldi gol değil,”“Hayır hayır taşın iç kısmından geçti goool!” diye arkadaşlarla tartışır, kavgalar ederdik.

İşte o zamanki bilgi kırıntılarıyla birlikte radyoda o bağıran adamın ne demek istediğini yavaş yavaş anlar olmuştum.

O tarihlerde “Galatasaray 3-0 galip geldi,”“Galatasaray yendi,” “Galatasaray 2 puanı kaptı.” gibi cümleleri sık sık duyardım. Meğerse “galip gelmek” yenmekmiş. “2 Puan almak yenen takımın hanesine yazılırmış.” falan filan.

Galatasaray; 1970-71, 1971-72, 1972-73 yıllarında üst üste 3 yıl şampiyon olduğu için radyolarda da ağırlıklı olarak Galatasaray’ın galip geldiği cümlelerini duyuyormuşum. “Galibiyet” kelimesinin anlamını da ‘karşı takımı yenmek’ olarak öğrenince yazımın başında arkadaşlarımın “Hangi takımlısın?” sorusuna birazcık bir düşünme faslından hemen sonra rahatlıkla “Galatasaraylıyım” deyivermiştim. Benim Galatasaraylılığımın hikâyesi böyle...

O tarihlerde sınıfımızda 48 kişi vardı ya 2 ya da3 tane Fenerbahçeli, birkaç tane Beşiktaşlı arkadaşımız vardı ama sınıfın neredeyse dörtte üçü Galatasaraylıydı. Sonraları “Galatasaraylıyım” demekle ne kadar isabetli bir iş yapmış olduğumu anlamıştım. J

Sonradan her takımın taraftarının yaptığı gibi Galatasaraylı futbolcuların resimlerini falan toplamaya başladım. Çikletkâğıtlarındafutbolcu resimleri, şeker kâğıtlarında futbolcu resimleri, defter,  kitap etiketlerinde futbolcu resimleri, kurşun kalemlerin dış renkleri takım renkleri, aklınıza ne tür ihtiyaç malzemesi gelirse futbol takımlarının renkleri üzerinde takımların reklamlarını görebilirdiniz.

İyi de Türkiye’de 20’ye yakın birinci lig takımı varken sadece Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımlarının reklamlarını niye görürdük? Sonraki yıllarda Anadolu takımlarından Trabzonspor, bileğinin gücüyle o “Üç Büyükler” denilen takımları defalarca dize getirip şampiyonluklar kazanmıştı.

Milyonlarca insanı 3 tane futbol kulübünün arkasından koşturan, milyonlarca liralık bütçeleri finanse edenler hep Anadolu insanıydı. Halen de öyledir.

Yöneticiler, hakemler, futbolcular, televizyon yorumcuları, malzemeciler ve daha yüzlerce isim altında “futbola hizmet eden” insanlar yemek yedikleri kaba olan vefaları nedeniyle o takımların borusunu öttürüyorlar tabi...

Futbol yorumcularını izlediğinizde,”vatan elden gidiyor” hissine kapılıyorsunuz. Bir hafta anlık bir pozisyonundan dolayı o takımın taraftarlarını “manüple” ederken, ertesi hafta bir başka takımın anlık bir pozisyonu için onun ‘goygoyculuğu’na soyunuyorlar.

Böyle yaparak son zamanların en etkili iletişim aracı olan ‘sosyal medya’yı harekete geçirip kavgalara, iftiralara, hakaretlere, sövgülere ve övgülere sebep oluyorlar.

Toplumu bilerek hareketlendirip bomboş bir konu ile neredeyse aralarında iç savaşa sürükleyecek ciddiyette(!) yalanlar, iftiralara başvuruyorlar.

En son ülkemizdeki faal hakemlerin yaklaşık Dörtte birinin‘bahis oynadıkları’ gerekçesiyle soruşturulduğu haberleri çıktı.

Ahlaki çöküşe bakar mısınız? Futbol üzerinden, sanki yönettikleri maçlarda alın terlerinin karşılığını alamıyorlarmışçasına, kaldı ki öyle düşünseler dahi bu ahlaksızlığı yapmamaları gerekirken, ‘Kumar oynayarak kendi yönettikleri maçlardan zenginlşeşme yoluna başvurdukları ,’ iddiaları dolaşıyor ortalıkta.

Bu; ahlaka, töreye, örfe, gelenek ve göreneklere, hukuka aykırı hadiselerin yaşandığı futbol oyunun peşine düşen, tuttukları takımları ölümüne savunan, çocuklarının rızıklarını statlara gömen milyonların haline üzülmemek elde değil doğrusu.

Elbette günlük yaşamın sıkıntısından kurtulup stres atmak için bu yolu seçen, konuyu ‘bir oyundan ibaret’ sayan, maç boyunca üzerindeki sıkıntıyı atıp rahatlayanlara değil sözüm. Sözüm, tuttuğu takım uğruna birbirine küfür eden,hakaret eden, hatta kavga eden, hatta hatta adam öldürenleredir.

Allah akıl fikir versin hepimize.

 

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı