Filistin toprakları, yalnızca bir coğrafya parçası değil; aynı zamanda insanlık tarihinin en derin acılarının, en kadim direnişlerinin ve vicdanın sınandığı bir mücadele alanıdır. Filistin halkı, yüz yılı aşkın süredir sistematik baskılar, işkenceler ve katliamlarla yüzleşiyor. Ancak onlar, tarihin tozlu sayfalarında kaybolmak bir yana, her baskı altında daha da güçlenen bir çınar gibi kök saldılar. Bu mübarek halk, yalnızca kendi varlıklarını sürdürmekle kalmadı; aynı zamanda dünyanın dört bir yanında parçalanmış insanlık vicdanını da birleştirmeyi başardı.
Son iki yılda yaşananlar, bu direnişin ne denli anlamlı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Gazze’de resmi rakamlara göre çoğunluğu masum çocuklar ve kadınlardan oluşan 60 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bu sayılar, yalnızca bir istatistik değil; her biri bir yaşam, bir hikâye ve insanlığa yöneltilmiş bir suçtur. Siyonist terör rejimi, Filistin halkına yönelik soykırım politikalarını açıkça sürdürürken, dünya devletlerinin sessizliği veya cılız tepkileri, adaletin evrenselliği ilkesini tartışmaya açtı.

Ancak bu karanlık tabloya rağmen, Filistin’in sesi dünyanın dört bir yanında yankılandı. Türkiye’den İrlanda’ya, Venezuela’dan İskoçya’ya, İspanya’dan Güney Afrika’ya kadar uzanan bir yelpazede, sokaklar, meydanlar ve sosyal medya platformları, Filistin’in çığlığına kulak veren insanlarla dolup taştı. Halkların vicdanı, resmi politikaların önüne geçerek adaletsizliğe karşı sessiz kalmayacağını haykırdı.
Türkiye, bu süreçte yalnızca sesiyle değil, eylemleriyle de Filistin’in yanında oldu. Her gün düzenlenen yardım konvoyları, Gazze’ye ulaşmak için ölümü göze alan aktivistlerin karadan ve denizden girişimleri, insanlığın ortak vicdanının somut örnekleri haline geldi. Halklar, resmi söylemlerin sınırlarını aşarak, dayanışmanın evrensel dilini konuştu.
Bugün, “Büyük Şeytan” olarak anılan ABD’nin başkanı dâhil olmak üzere pek çok ülke lideri, Mısır’da olası bir ateşkes için bir araya geliyor. Bu toplantıların sonucu belirsiz olsa da, Filistin davasının artık uluslararası diplomasinin merkezine yerleştiği bir gerçek. Ancak unutulmamalıdır ki, Filistin meselesi yalnızca siyasi bir mesele değil; aynı zamanda insanlığın ahlaki sınavıdır.
Filistin halkı, tüm dünyadaki sorunların çözümünde bir mihenk taşı oldu. Onlar, zulme boyun eğmemenin, onurunu kaybetmemenin ve insanlığın ortak vicdanını harekete geçirebilmenin sembolü haline geldi. Bugün, maddi ve manevi tüm yardımlarımızı Filistin’e yöneltmek, yalnızca bir insanlık görevi değil; aynı zamanda gelecek nesillere bırakacağımız en değerli mirastır.
Filistin’in direnişi, insanlığa şu çağrıyı yapıyor: “Zulme karşı susma, vicdanını kaybetme!” Bu çağrıyı duymak ve ona kulak vermek, hepimizin ortak sorumluluğudur.
Abdullah Avcu
Seydişehir, 13.10.2025

