Psikolog: Psikolog ve psikiyatri kişinin zihni ve ruh sağlığı üzerine çalışan iki farklı tıbbi birimdir. Çalıştıkları alan aynı olsa da yaklaşımları farklılık gösterir. Psikologlar, psikoloji alanında gelişim göstererek, terapi uygulayan ve psikolojik testlerden yararlanarak tedavi eden kişilerdir.
Sosyolog: Bireylerin, kültürlerin, örgütlerin ve sosyal kurumların geliştirdiği süreçleri inceleyerek toplumu ve sosyal davranışları inceler. Anket, gözlem, röportaj ve diğer kaynaklar aracılığıyla veri toplar. Araştırma bulgularını detaylandıran raporları ve makaleleri kaleme alır ve/veya sunum hazırlar.
Antropolog: Araştırma yöntemleri bilen ve bunlardan etkin bir şekilde yararlanarak insanlığın kültürel tarihini yorumlayan kişiler antropolog olarak adlandırılır. Bu meslekte iyi konumlara gelebilmenin yolu derin araştırmalar yapabilme becerisinde yatar. Tarihi en iyi şekilde bilmek ve yorumlamak mesleğin temelini oluşturur. Ben bu alanların ilmine sahip değilim.
Ama iyi bir gözlemci olduğumu söyleyebilirim.
Gözlemci: Bir konuya dikkatle, eleştirel bir gözle eğilen, gözlem yapan kimse. Belli bir amacı olan bir toplantıya katılan ama genellikle söz alma ve önerge verme hakları bulunmayan, toplantıyı kendi adına izleyen ya da bağlı olduğu örgüt adına izlemekle görevli kimse.
Ukalalık yapmak istemem ama rastgele bir yerde yürürken ya da planlı bir gezide gezip gördüğüm yerleri bir başka gözle incelemeye, görmeye farklı bir şekilde düşünmeye meraklıyım. Bugün yaşanılan yerlerin eski zamanlarını, eskiden bu yelerde yaşayanların durumlarını merak eder, sanki onlarla birlikte ben de yaşar onlarla kendi kendime duygudaşlık, kurarım.
“Şu evin önünde yaşlı teyzeler, bundan 150 yıl kadar önce de otururlar, dedikodu ederler, kocalarını çekiştirirler, problem gibi gördükleri şeylerin çözüm önerilerini tartışırlardı”v.s diyerek ben de onların dedikodularını yaparak dolaşırım o sokaklarda.
Biz öyle bir toplumun içinde yaşıyoruz ki... Dışarıdan görenlerin çok cahil gördüğü, çağdışı bir toplum olarak anlattığı, dünyadan bihaber yaşadığımızı sandığı bir toplum bu...
Ama gerçekler, aslında hiç de onların bildiği gibi değildir. Biz her şeyi bilen ve her şeyi konuşan bir toplumuz.
Bizim insanımız, bulunduğu bir ortamda her konunun ihtisas sahibi insanları olsa da onlara aldırış etmeksizin hem doktordur hem savcıdır hem hâkimdir hem askerdir hem çobandır hem mühendistir yani her şeydir.
Hele ki günümüzde sosyal medyanın da yaygınlaşmasıyla, bu durumunu ticarete çevirip para kazanma yolunu seçenleri bile görmekteyiz.
Kafasına göre ilaç yapıp satanları mı kırıkçı çıkıcı ustaları mı şair geçinen yazar geçinen, kargadan başka kuş tanımayanları mı ne isterseniz var o ortamda.
Adam, “şuraya bir şiir bırakayım da gözünüz şiir görsün” diyor ama şiirden bihaber. Yazdıkları şiirden başka her şeye benziyor ama kendisi bunun farkında değil.
Birisi balkondan düşmüş, ölmüş (Allah rahmet eylesin) kendisi ne olay mahallinde ne o şahsı ve yakınlarını tanıyor ne olayın şahidi ama ahkâm kesiyor.
“Onu kesinlikle öldürdüler, bu bir cinayettir, onu kucaklayıp aşağıya attılar.” diye hüküm veriyor. Kaldı ki olay dediği gibi de çıkabilir. Hüküm verip idam etmesi burada söz konusu olan şey...
“Yapma arkadaşım sen olayı bilmiyorsun ki” deseniz dönüp bu defa da küfür etmeye, sağa sola saldırmaya başlıyor.
Bir futbol maçı oynanıyor ya da maç sona ermiş... Bakıyorsunuz sanki o takımı o idare ediyor.
“Bu oyuncunun takımda ne işi var? Bundan oyuncu mu olur, teknik heyet istifa!” v.s.
Bir trafik kuralı ihlalinde bile ihlal edeni göklere çıkaran yazılar, yorumlar.
Devletin memuru, kural ihlali yapanı kanunlar çerçevesinde cezalandırırken bile;
“Devletin kasası boşaldı, cezalarla bütçeyi dengelemeye çalışıyorlar.” Gibi aslı astarı olmayan, kuralsızlığa prim veren söylemler, eylemler...
Herhangi bir mevzunun konuşulduğu bir ortamda, konunun ihtisasını yapmış bir profesör var ama ilkokul mezunu arkadaşımız o konuda ahkâm kesiyor. O konuşuyor, profesör dinliyor, dinler görünüyor yani.... İnsanlar rahatsızlığını gösterse de arkadaş uçuyor, kaçıyor, derinliklere iniyor.
Kendisi “demokrasi’den, ‘eşitlik’ten, ‘adalet’tenfalan bahsediyor ama bir konferansta mesela soru soracak, kalkıyor, korsan konferans veriyor. Dakikalarca konuşuyor. Başkalarının haklarına girdiğinin bile farkında değil.
İşte hal-i pürmelalimiz.
Biz, hep başkalarını düzeltmekten kendimizi düzeltmeye vakit ayıramamış bir toplumun fertleriyiz.
Maalesef durumumuz bu.

