2000’li yıllarda İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde liste dışı kalmasına rağmen dönemin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından atanan o meşhur rektör (Prof. Dr. Emin Alıcı), icraatları ile adeta başörtülü, türbanlı kızlarımıza ve velilerimize cehennemi yaşatmıştı. İşte bu rektör efendi de her nefis gibi ölüm gerçeği ile tanıştı ve İstanbul’daki Kozlu Süryani Kadim Mezarlığı’na defnedildi. Bizler de bu sayede taşın nereden geldiğini anlamış olduk.
Hiç kimsenin dini inancı kimseyi ilgilendirmez; ancak bu kimse elindeki yetkiyi kullanırken bu düşünce ve inancını rehber ediniyorsa elbette ilgilendirir. Çünkü burası Müslüman bir belde ve insanların da yüzde 98’i Müslüman’dır. Bu defin, zihniyetin kaynağına işaret eden bir ayrıntıdır. Türkiye’deki laiklik uygulamalarının nasıl bir ideolojik bakışla şekillendiğinin en bariz göstergesi olarak zihinlerde ve tarihin tozlu raflarında yerini almasına vesile olmuştur.
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Emin Alıcı’nın geçmişteki uygulamaları ve söylemlerinin en belirginlerinden biri de hiç kuşkusuz “Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı.” sözleri ve başörtülü öğrencilerin yanı sıra tesettürlü velilerin bile kampüse girişini engelleyen tavrı ile uzun yıllar Türkiye’de tartışılan yasakçı anlayışın sembolü olmasıydı.
Prof. Dr. Emin Alıcı, “Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı.” sözü ile Alparslan’dan itibaren Anadolu’yu İslamlaştıran ve bu uğurda şehit düşen Müslümanların kemiklerini sızlatmıştır. Bu millet Anadolu’da vatanı ve dini için yüz binlerce şehidi boşuna vermemiştir. Bu ifade her Müslümana ve dolayısıyla bu vatanın evlatlarına saygısızlıktır; hatta ve hatta saygısızlığın daniskasıdır.
Bundan da acısı, İzmir Büyükşehir Belediyesi bu zatın ismini yaşatacakmış. Cenazede yapılan konuşmalarda bunu ifade ettiler. Mübarek olsun, yaşatın ki unutulmasın! Yaptıkları zulümlere yerinde bir karar yakışır. Kimlerin ismi yaşatılır? Bu millete faydası olan, insanlık adına olağanüstü başarı gösteren, bilim ve fende buluşları olan, fetih veya kalkınmada rolü olan insanlar için bildiğimiz yaşatma kavramı geçerlidir. Bugünlerde her şeyin ayağa düştüğü gibi bunu da ayağa düşürdüler. Ne diyelim, hayırlı olsun! Bari mezarını anıta çevirin de yaptığı, söylediği icraatları yazın ki bu kadirşinas millet unutmasın; başına nasıl çorap örüldüğünü bilsin.
Konuyu bir fıkra ile bağlayalım:
“Erzurumlu hakkın rahmetine kavuşur. Öbür dünyada bakar ki iki büyük kapı var ve mevtalar birinin önünde kuyruk olmuşlar. Belli ki cennet kapısıdır.
Erzurumlu uyanık, kuyruk beklemeyecek. Önünde hiç kimsenin beklemediği kapıdan dalar içeri.
Tabii içeri girer girmez zebaniler Erzurumlu’ya dalarlar ve bir güzel benzetirler.
Erzurumlu kendine geldiğinde söylenir:
— Ahanbee! Hele yapirsizz… Ondan kimse gelmiir buraya!..”
İşte konu bundan ibaret: Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

