Seküler mahallenin dindarlığa yatkın evlatlarını ve dindar ailelerin seküler ve ambalajlı modern ideolojilere karşı kompleksli çocuklarını müşahede ediyoruz son dönemlerde. Bir yanda günahın çevrelediği, hazzın bezediği, nimetin azdırdığı, sermayenin şımarttığı mahallelerde manevi boşluk yaşayıp ruhuna, benliğine ve kalbine yolculuk eden seküler gençler. Öte tarafta babadan atadan alın teri ve emek sarf edilmeden miras kalan manevi kazanımların kıymetini bilmeyip aşağılık kompleksiyle seküler mahallenin ruhsuz ve mutsuz dünyasına meftun dindar çocukları.
Sözün burasında şunu vurgulama ihtiyacı hissediyorum. Biz insanları mahallelerine göre ayırmıyor ve tüm mahallelerin Rabbinin bir ve tek olduğuna inanıyoruz. Zira bize göre ilk insan tevhid kahramanı olan bir peygamber aynı zamanda. O güzel insanın ihtirasına yenilmiş kötülük ve zulmün sembolü olan oğlu Kabil. Öte yanda erdemlerine sıkı sıkıya bağlı imanı içselleştirmiş bir numune-i imtisal olan evladı Habil.
Biri kendisine verilen nimet ve ikrama şükreden bir şakir. Öteki nimetleri yok sayan, yalanlayan bir münkir. Biri nimetin sahibini akıl, kalb, gönül üçlüsüyle bulan mutmain bir yüreğe sahip. Öteki kalp ve gönlü tilki gibi işleyen zekasının emrine amade kılmış gafil. Biri akıl ve kalp dengesini kurup mizanı adaletle tutmuş. Öteki terazinin şirazesini kaçırıp dengeleri alt üst etmiş. Bununla yetinmemiş yeryüzünün de şirazesini kaçırmak adına kâinatı fesada vermiş.
Habil bizimdir zira davranış ve meziyetleri bize yani fıtrata aittir. Kabilin biyolojik ve insani yanı da bizimdir ve bize benzer ancak ahlak ve yaşayışı bize ait değil. Fıtrata, insani erdemlere, ilahi yasalara ve nebevi yola uymayan bireylerin yaratılışları ve suretleri bize benzese de yaşantıları ve ruhları iblise ve Firavunlara benzeyecektir.
Bütün bunları biz inanmışların mahalle ayrımı yapamayacağımızı söylemek için belirttim. Çünkü biz; bizim mahalle, öteki mahalle ayrımı yapmadığımız gibi, tüm mahallelerin ve mahalle de meskûn bulunanların Allah’ın mülkü olduğuna inanırız. Peygamberin yoldan çıkmış evlatlarına el uzatırken, Peygamber takipçisi olması için didindiğimiz evlatlarımızın da yolunu ve idealini şaşırıp kaybetmesine gönlümüz asla razı olmaz.
Günümüzde çokça şahitlik ediyoruz. Mesture annenin modacı kızı, cami müdavimi Hacı Baba’nın pop star ve fenomen oğlu, ilim sahibi şahsiyetlerin inanç ve ahlak krizi yaşayan çocukları. Bunların tümü bizlere şunu gösteriyor. Evlatlarımızla imtihan edileceğiz.Nuh’un (a.s) evladıyla imtihan olduğu gibi. Anne babamızla imtihan olacağız, İbrahim’in (a.s) babasıyla imtihan olduğu gibi. Eşimizle imtihan olacağız Lut’un (a.s) hanımıyla ve Asiye annemizin Firavunla imtihan olduğu gibi.
Hiç birimizin bu imtihanı göz göre göre kaybetme lüksü yoktur. Başka evlerde ki yangına koşarken evimizin yanmasına asla fırsat vermemeliyiz. Evlerimizi bostanı cinan’a çevirecek güç ve salahiyeti yeniden kazanmalı son kale olan ailemizi asla kaybetmemeliyiz. Bu fikri ve ahlaki bunalımların geçici bir yalancı bahardan kaynaklandığını ve su yüzeyindeki köpük hükmünde olan bu geçici kirliliğin iman dalgaları olan temiz sularla mutlaka süpürülüp temizleneceğini unutmamalıyız.
Ancak elden gelen tüm uğraş ve çabaya rağmen, ağlama ve sığınmaya rağmen, salih ortamlarla buluşturma azmimize rağmen ısrarla ateşi çağrıştıran ideolojilere koşuyorlarsa kendimizi de helak etmemek gerekir. Çünkü insanların sahibi Allah’uZülcelâl “dileyen iman etsin dileyen inkâretsin” diyerek kendimizi helak etmememiz gerektiğini öğütlemiştir. Onlara dua etmeli, ıslahları için secdeleri ıslatmalıyız. Rabbimizden bizi değerlerine savaş açmış, medeniyetinden utanan, iki dünyasının mutluluk ve bahtiyarlık sebebi olan inancına sırt dönmüş evlatların ebeveynleri kılmaması için tazarru ve niyazda bulunmalıyız.
Onlar: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzü aydınlatacak, gönlümüzü sevindirecek sâlih kimseler ihsân eyle! Bizi takvâ sahiplerine önder yap!” diye duâ ederler.(Furkan-74)

