Bizim yörede bir deyim var. “Tapırtıya konuşma” derler. “Herhangi bir söz duyunca araştırmadan hemen kendini kaptırıp sözün peşine düşmek.” anlamına geliyor.
Çağımızda herkes internet ve elindeki telefon sayesinde gazeteci, muhabir, köşe yazarı, öğretmen, yabancı dil uzmanı, avukat, savcı, hâkim, tıp doktoru, asker, uluslararası ilişkiler uzmanı, diyetisyen, diş hekimi, doktor, doçent, profesör, tercüman ve aklınıza gelebilecek her iş alanının uzmanı olunca ‘tapırtıya konuşanlar’ da bir hayli çoğaldı.
Hem de bu meslekleri ayrı ayrı değil, hepsini birden üzerinde bulunduran Einstein kılıklı bir sürü insan türedi. Adama bakıyorsunuz her şey yahu. Bilmediği hiçbir şey yok.
Bir de bu mesleklerin gerçeğiyle sahtesini ayırma konusunda da bundan sonra büyük tereddütler yaşayacağız anlaşılan.
Ortalıkta dolaşan sahte diploma vakaları bu konulardaki tereddütlerimizi oldukça artırdı. Eğer doğruysa, önüne gelen, gerçek diploma sahiplerinin 25 yılda zor ulaştıkları diplomaları sanki pazar tezgâhından kolayca temin edip ülkemizin eğitim camiasında hocalık yapmaya başlamışlar. Bırakın hocalığı; rektör, dekan, ana bilim dalı gibi mevkilerde görevlendirilmişler. Yazılıp çizilenlere göre tabi. Böyle iddialar var. “Bize de ‘tapırtıya konuşmak’ kalıyor.
Hem de gerçek diploma sahiplerinin, ömürleri boyunca yüzünü dahi göremedikleri kürsülere, masalara, koltuklara, makamlara oturtulmuşlar.
Sahte diş hekimleri, sahte güzellik uzmanları, sahte gayrimenkul danışmanları, sahte ekonomist ve iktisadi bilim adamları, insanların hırslarından, kibirlerinden, kısa yoldan zengin olma ve köşe dönme hastalıklarından faydalanarak paraya para demiyorlar, sahtesi, gerçeği fark etmeksizin her kesimden insanları ‘peşlerinden sürüklüyorlar, ‘tapırtıya koşturuyorlar, peşlerinden.’ Sahte operatör doktorlar bile duyduk. Yüzlerce ameliyat yapmış hastanelerde...
Hem de üniformalı sahte askerleri bile duyduk.
“Ne iş yaparsınız?”
“Ben akademisyenim profesör unvanım var. Sen ne iş yaparsın?”
“Ben asker emeklisiyim. Orgenerallikten ayrıldım.”
Bu diyaloglarda bile insanlar kafalarını çevirip kıs kıs güler oldular.
“Acaba diploması var mı?”, “Varsa gerçek mi sahte mi?”
Hakikaten bir “karabasan” ortamı var şu an, çok korkulu bir rüya görüyoruz millet olarak.
Yazımın başlığı ‘tapırtıya konuşmak’ şeklindeydi ya?
Kişinin bulunduğu mevki, makam, adına ne derseniz deyin toplum olarak ‘tapırtıya konuşmayı dolayısıyla lafın peşinden koşmayı’ çok seviyoruz. Yeter ki bir laf duymaya görelim. Hemen kırk yalanı, kulplarına dizip tespih gibi sallamaya başlıyoruz.
“Yahu parayla diploma veriyorlarmış, gidip biz de alsak mı?” Hayda! Koş Allah koş. Tapırtı nereye sen oraya... Sanki bu sefer ‘Tapırtıya koşanlar ve konuşanlar’ kazanmışlar gibi ama... Tabi ‘Şey ile yapılanın ötekiyle yıkılması’ da pek zor olmuyor ve çok zaman da almıyor.
Adama bakıyorum akademik unvanı profesör ama bir bakıyoruz adı, namı ne olursa olsun bir grup içine girmiş, cemaat mi, tarikat mı bir başka şey mi belli değil... Ama kendisinden fersah fersah aşağılarda bir eğitim seviyesine sahip birine adeta tapınacak derecede sevgi, saygı ve hürmetbeslediği görülüyor.
‘Tapırtıya koşuyor ve konuşuyor’ yani.
Bakıyorsun bir generale, aynı şekilde tapınılacak bir adam arıyor adeta. Yakın tarihimiz buna şahitlik etti.
O da ‘tapırtıya koşuyor ve konuşuyor.’ Bir insan, bir başkası üzerinden ‘cennete gidilebileceğine’ nasıl inanır, anlaşılır gibi değil.
Şimdi bana diyecekler ki “O iş öyle değil, onlar cennete gidebilmek için yapmıyorlar onu?”
Tamam da ne için yapıyorlar öyleyse? Bal gibi de ‘bu adam beni cennete götürecek bir bilgiye, yaşam seviyesine sahip’ diye yapıyorlar. Kendi tembelliklerini kapatmak üzere, kendi gayretlerini arkalarına atıp, o adamın peşine takılıp, ‘tapırtıya konuşanların peşinde koşarak’ onunla birlikte ‘cennete gitmektir’ asıl hedefleri.
Sanki bu o kadar kolaymış gibi.
Ha kolay olan tarafları da var tabi. Kısa yoldan zenginlik kaynağı bu yerler.
Hiç yapmayı sevmediğim bir şeyi ikinci kez yapayım ve yazının içeriğine de uygun olarak ben de bir Ayeti Kerime ile yazımı bitirmiş olayım, hiç haddim olmadığı halde...
Allah, "Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık." diyor İsra 13’te.
Sanki burada gösterilmesi istenen ‘çaba’ ifadesini yanlış anlıyoruz gibi...
Allah akıl fikir versin hepimize.

