5 Aralık 2025, Cuma
10:53
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı




Bir ülkenin geleceğinin teminatı hiç şüphesiz çocuklardır. Çocuklar, neslin devamı ve milletin bekası için olmazsa olmazdır ve bir milletin var ya da yok oluşunun en bariz göstergesidir. Geçen 100 yıl içerisinde nüfusumuz kat kat artmışsa da ne yazık ki son yıllarda bu tersine dönmeye başlamıştır.

Devletimizin yayımladığı istatistiklere göre, nüfusun artmaya devam etmesi için kadın başına düşen çocuk sayısının en az 2,1 olması gerekiyor. Toplam doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 iken, 2003 ve 2014 yılları arasında “yenilenme” seviyesi olan 2,1 düzeyinde durağan duruma geçmiş; bu yıldan sonra aşırı düşüşle 2023 yılında 1,51'e kadar gerilemiştir.

Cumhurbaşkanımız, geçtiğimiz Nisan ayında Türkiye’de azalan doğum oranları ve nüfus artış hızının yavaşlamasıyla ilgili yaptığı konuşmasında bu duruma dikkat çekmiş ve konuşmasında:

“Ülkemiz için savaştan çok daha önemli bir tehdit,” olarak niteleyip konunun stratejik bir milli güvenlik meselesi olduğuna vurgu yapmıştır.

Yine Cumhurbaşkanımız, “Kendi nüfusumuzu kendi insanımızla artırmalıyız. Bir dizi önlem aldık, uygulamaya başladık. Ancak bu mesele yalnızca maddi teşviklerle çözülebilecek bir mesele değil. Bu, aynı zamanda bir medeniyet tasavvurudur,” diyerek konunun vahametini net bir şekilde ortaya koymuştur.

Dünyadaki nüfus durumuna bakıldığında, Çin, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri dünya toplam nüfusunun yüzde 39,7’sini oluşturmaktadır.
Türkiye, 85 milyon 372 bin 377 kişilik nüfusuyla dünya sıralamasında 18. sıradadır. Ülkemiz insanı, dünya toplam nüfusunun yüzde 1,1’ine denk gelmektedir.
Diğer tarafta, Türkiye’deki çocuk nüfus oranı yüzde 26 ile dünya ortalamasının altındadır. Ancak bu oran, Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin tamamından daha yüksektir.

Hal böyle olunca devletimiz bir dizi tedbir almak durumunda kalmış; bu kapsamda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından düzenlenen “Evlenecek Gençlerin Desteklenmesi Projesi” devreye alınmıştır. Bu proje ile yeni evlenecek çiftler için 150.000 TL faizsiz ve 2 yıl sonra geri ödemeye başlanacak bir kredi imkânı getirilmiştir. Krediden, 81 ildeki 18–29 yaş arasındaki tüm çiftler yararlanabilecektir.

Krediye başvuru ve faydalanma şartları şöyledir:
- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve Türkiye'de ikamet etmesi,
- Başvuru tarihinden itibaren 18–29 yaş arasında olması,
- Çiftlerin son 6 aylık gelir toplamı ortalaması ve son aya ait gelirleri toplamının asgari ücretin 2,3 katından fazla olmaması,
- Başvuran kişilerin üzerine taşınmaz bir mülk olmaması,
- Nikâh tarihine en az 2 ay, en fazla 6 ay kalmış olması,
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından sunulan evlilik öncesi ve sonrasında düzenlenecek eğitimlere katılım taahhüdünde bulunması,
- Sabıka kaydının bulunmaması,
- Daha önce proje kapsamında kredi kullanmamış olması.

Buraya kadar, evlenecek gençler teşvik edilmekte ve çocukların geleceğimizin teminatı olduğu, nüfus artış oranının düşük olmasının da ülkemiz adına bir tehdit olduğu sık sık ifade edilmektedir ki bu da doğru bir yaklaşımdır.

Ancak evlen evlen diyoruz da, gençler evlendikten sonra ne olacak? Bu da düşünülmesi gereken bir konu. Çiftler varsayalım ki anlaşamadı, boşanma zaruriyeti hasıl oldu; ne olacak? Mevcut duruma göre (genellikle) erkek ömür boyu nafaka verecek, kadının beyanı esas kabul edilecek, evinde barkında, yaşını başını almış erkeklere hatta dedelere evden uzaklaştırma verilecek, sokağa atılacak. Nafakayı ödemeyi unutanlar ya da maddi imkânsızlıktan dolayı ödeme yapamayanlar yaşına başına bakılmadan hapse atılacak. Durum kısaca bundan ibaret.

Bir de hayat pahalılığı var ki felaket! İnsanları kara kara düşündürüyor. Bu zamanda çocuk yetiştirmenin zorlukları insanların gözünü korkutuyor. Eskisi gibi değil, çocuk konusunda ebeveynler eğitimden sağlığa her şeyin dört dörtlük olmasını istiyor, haklı olarak. Ancak bu finansman sorunu yaratıyor ve doğal olarak da gençleri olumsuz etkiliyor.

İşte bütün bunları gençler görüyor ve şükür ki akıllılar, değerlendiriyorlar. Yaşı otuzu çoktan geçmiş birkaç gence sordum: “Niye evlenmiyorsunuz?” diye. Cevap çok kısa ve net: “Ne evlenmesi, başımı mı ağrıtayım?”

Diğer tarafta, evlilik zorlaştırıldıkça zorlaştırıldı. “Bu da olsun, şu da olsun” denilerek masraf kapıları çoğaltıldı.
Ne gençlerin ne de ailelerin bu masrafların altından kalkacak gücü kaldı. Kısaca, helale giden yol zorlaştıkça, harama giden yol bir o kadar kolaylaştırıldı.

Gelin ebeveynler olarak bizler, gençlerin yıllar sonra ihtiyaç duyacağı eşyaları bugünden isteyip aldırmayalım. Kanun koyucular da boşanma durumunu göz önünde bulundurarak erkeklerin gözünü korkutan düzenlemeleri bir an önce yeniden ele almalıdır.

Ayrıca evlilik sonrası için bazı ekonomik ayrıcalıklar tanınabilir. Mesela; doğum yapan her anneye iki yıl süreyle, bugünün parasıyla yıllık 500 bin lira olmak üzere toplam 1 milyon lira ödeme yapılabilir. Bu bütçe imkânlarıyla mümkün olmazsa, asgari ücret kadar bir tutar, iki yıl süreyle her ay ödenebilir. Çalışan annelerin süt izin saatleri artırılabilir ve işyerlerindeki kreşler yaygınlaştırılabilir. Bu gibi teşvikler, nüfus artışına olumlu katkı sağlar.

Öte yandan, hayat pahalılığına ve işsizliğe de çare arayalım ki gençlerin gözü korkmasın ve gelecek kaygısı yaşamasınlar.

Kadını koruyalım derken, erkeğin evine de incir ağacı dikmeyelim.
Dengeli bir şekilde götürelim, iki tarafın da hak ve hukukunu gözetelim. Kısaca orta bir yol bulup burada ilerleyelim.

Zira evlilik, kutsal bir müessesedir. Nikahta keramet vardır. Yüce Peygamberimizin “Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın” hadisi şerifi mevcuttur. Konu bu kadar dini açıdan hassas ve önemlidir. Ona göre davranalım.

“Ben nasıl çocuk bakacağım, yetiştireceğim?” endişesi olanlara da iki çift sözümüz var. Şunu bilmelidirler ki rızkı veren Allah’tır. Rızık konusunda endişe etmemek gerekir. Taşın içindeki canlının rızkı varsa ona bir şekilde ulaşır ve ulaşmaya da devam eder. Bunda asla şüphe duymamak gerekir. Yeter ki biz rızkımızın temini için çalışalım, haddimizi bilerek, abartmadan, gösterişe kaçmadan, işin gereği ne ise o sınırlar içerisinde kalarak mütevazı davranalım.

Evlat sevgisinin tarifini bugüne kadar kimse hakkıyla yapamamıştır. Bunu da unutmayalım ve kendimizi bu sevgiden mahrum bırakmayalım.

Günler geçip giderken yaşlılığımızı, yalnızlığı ve sahipsizliği de düşünelim ve telafisi olmayan bir hesabın içinde olmayalım.

Bizden söylemesi.

 

 

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı