19 Temmuz 2025, Cumartesi
08:54
Manşet Altı Reklam

Nükleer görüşmelerdeki dayatmaları kabul etmeyen İran'ın, ABD tarafından vurulması için taşeronu olan İsrail'in görevlendirilmesi neticesinde, 200 uçak ile gece yarısı düzenlenen saldırıda birkaç bilim insanı, Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere üst düzey yetkililer öldürüldü ve saldırılar sürdürüldü. İsrail, diğer yandan yaptığı açıklama ile "Daha yeni başladık" diyerek gözdağı vermeye devam ediyor. ABD'nin yaptığı açıklamada ise "Gerekirse İsrail'i koruruz ve savunuruz" denilmesiyle, sadece oyunun bir parçası olmadığını, aynı zamanda üçüncü ülkelere de gözdağı verdiğini deklare etmiş oldu.

21.937 km² yüzölçümüne ve 9.325.597 nüfusa sahip bir ülke olan İsrail, 1.630.848 km² yüzölçümüne ve 89.999.777 nüfusa sahip İran'a saldırıyor ve tehdit ediyor. Sadece İran'ın başkenti Tahran'ın yüzölçümünün 18.909 km² ve nüfusunun 12 milyondan fazla olduğu göz önünde bulundurulursa, başkente göre az büyük bir toprağa ve az nüfusa sahip İsrail’in arkasında daha büyük bir gücün olduğu daha iyi anlaşılabilir.

Aslında matematiksel rakamlarla karşılaştırmanın ne kadar da gerçekçi olmadığı bu şekilde ortaya çıkıyor. Artık insan gücüyle, kılıç kalkanla savaş dönemi sona erdiği gibi, konvansiyonel silahlarla mücadele devri de neredeyse bitmiştir. Şimdi teknoloji, hatta yüksek teknoloji gereklidir. Kim bu teknolojilere sahipse, üstünlük ondadır. Geçin nüfus yoğunluğunu, ülke büyüklüğünü; ister kendin üret, ister satın al, isterse dayın versin, fark etmez; üstünlük teknolojiye sahip olanlardadır.

İşte örnek, hem de sıcağı sıcağına: İsrail, Suriye ve Irak hava sahasından geçerek, hatta İran içlerine kadar ilerleyerek nokta atışıyla kendine tehlikeli gördüğü bilim insanlarının evlerini bombalayıp öldürüyor. Hatta doğruysa eğer, İran içinde üs kuruyor. Bunu nasıl beceriyor, nasıl yapabiliyor? Tabii ki sahip olduğu yüksek teknoloji sayesinde. Bu hava sahasından geçtiği ülkelerin hava savunma sistemleri yok mu? Var ama yeterli değil ya da kullanmasını bilmiyorlar veya uyuyorlar. Haydi gittiler, peki nasıl geri döndüler? Üstelik 200 uçakla, adeta düğün bayrama gider gibi! Gidip vurup tekrar üslerine döndüler, hem de hiçbir kayıp vermeden. Ey İran, uyuyor muydun? Azerbaycan'ı tehdit etmeyi biliyorsun, o zaman aslan kesiliyorsun. Şimdi neredesin? Seni anladık da, İslam dünyasının gururunun kırılmasına, incinmesine neden oldun. Düşürseydin uçakların yarısını, alırlardı boylarının ölçüsünü, ağızlarının payını.

Saldırıdan bir gün önce Trump’ın yaptığı açıklamada saldırının sinyali vardı. Bunu sokaktaki insanlar bile anladı da siz neden gerekli tedbirleri almadınız? Çay mı içiyordunuz yoksa kahve mi?

Müslüman ülkeler bu hukuksuzluğa ne diyor diye bakacak olursak, tabiri caizse kimsenin gerçek anlamda “gıkkı” bile çıkmıyor. Masum, mazlum sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Beklesinler, “Beni sokmayan yılan bin yaşasın” desinler de, bir gün kendilerini sokarsa bu defa şaşırmasınlar.

İranlı bilim insanlarının evlerinin tespit edilip nokta atışıyla vurulmasının, kanaatimizce en büyük nedeni kullandıkları cep telefonları, tablet veya bilgisayarlardır. Zira bu akıllı cihazlar, konumları kapatılmış olsa bile deşifre olabiliyor. Hatta konuşulanları, davranışları casus yazılımlar aracılığıyla karşı tarafa aktarabiliyor. Ne yapılmalı? Bu durumdan kurtulmak için tez elden ülkemiz, düşmanın bu tür saldırılarına maruz kalmaması adına kendi telefonunu, tabletini ve bilgisayarını üretmeli; yabancı menşeli cihazlardan vazgeçmelidir. Gerekirse bu cihazların ülkeye girişi dahi yasaklanmalıdır.

Diğer bir husus da zamanında Rusya’dan tedarik edilen S-400’lerin durumu, sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyordur. “Ne gerek var, bizi kim vuracak?” diyen ufuksuzlar umarız yanıldıklarını anlarlar da ileride bu tür çatlak seslere vesile olmazlar. Türkiye'nin satın alıp konuşlandırdığı S-400’lerin ne anlama geldiği bugün net olarak ortadadır. Eğer ülkemiz bu sistemlere sahip olmasaydı, bizim hava sahamızı da rahatlıkla kullanacaklardı. Demek ki ABD’nin ve yandaşlarının dertleri bundan kaynaklanıyormuş. Adeta diyorlar ki: “Hava sahanız yol geçen hanı gibi olsun, biz istediğimiz gibi gidip gelelim; isterse yakıt depomuz düşsün topraklarınıza, önemli değil, idare edin.”

Ne yazık ki geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye.

Bizden söylemesi…

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ