5 Aralık 2025, Cuma
11:15
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Doğduk... Hiçbir şeyden habersizce, nereye, nasıl bir eve, hangi çevreye,  nasıl bir dünyaya geldiğimizin bile farkında olmadan...

Yıllar ilerledikçe gerçeklerle yüz yüze gelmeye başladık.

Derler ki “Allah deldiği boğazı aç bırakmaz.” Elbette öyledir. “Şüphesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet sahibi Allah’ın kendisidir. Şüphesiz, çokça rızkı (gıdanın kaynağını yaratan ve rızkı) veren (her konuda) güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır. Elbette ki Allah, her şeyin rızkını veren güç ve kuvvet sahibi olan O'dur. Zâriyât /58

Yoksulluk içine doğsak da çalışana Allah rızkını veriyordu. Ancak çok çetin şartlar hüküm sürüyordu çevrede...

“Allah’ın sonsuz kudret sahibi olduğu”, daha aklımızın dünyaya ermeye başladığı andan itibaren yerleştirilmeye başlandı zihnimize. Allah ile ilk tanıştığımız yerdi aile yuvamız. “Allah sevgisi” aileden geçen bir sevgiydi.

Daha sonra evdeki hareketlilikler, konuşmalar dikkatimizi çekmeye başlardı. Mesela içine doğduğumuz aile kalabalık bir aileydi. Amcalar, yengeler, kardeşler, amcaoğulları, dedeler, ebeler vardı evin içinde. Ama zaman zaman da bu aileye mensup olduğu halde o anda evde bulunmayan, arkasından aylarca, belki yıllarca konuşulan bireyler de vardı. O henüz bizim gibi küçükler tarafından sadece isimleri duyulan ama kendileri görülmeyen aile bireyleri, ya İzmir’e para kazanmaya gitmişler ya da “askerlik” görevinde oldukları için o anda evde bulunmamaktaydılar.

“İzmir’e para kazanmaya gitme” olayını çok daha çabuk kavramıştım ben. Zira içine doğduğum çevrede “para” olgusunu somutlaştıran eylemler bulunmuyordu. Sabahın akşamına çalışılıyordu ama bunun karşılığında kimse para kazanmıyordu. Tarladan eve, evden tarlaya, ağıldan dağa, dağdan ağıla hayvanların peşinde koşturulup duruluyordu. Bu yüzdendir ki “para” denilen şey o çevrenin dışındaki başka dünyaların elinde olan bir şeydi ve onu elde etmek için İzmir’e gidiliyordu.

İyi de bu “askerlik denilen şey neyin nesiydi? Çocukluk dönemlerimde arada bir köye devriye görevinde olan jandarmalar gelirlerdi. Çok korkardık jandarmalardan. Bizler yaramazlık yaptığımızda onlarla korkuturlardı bizleri.

Zira o tarihlerde “arkadan ceplilere güven olmaz.” “Allah kimseyi karakola düşürmesin!” gibi cümleler, dualar duyardık. Karakola girip de “dayak” yemeden çıkanı görene ödül verirlermiş o tarihlerde. İşte içine doğduğum evde henüz yüzünü görmediğim ama “askerde” olan aile fertlerimden bazıları bu “arkadan ceplilerdenmiş” meğerse. “Bunlar da karakollarda adam döverler mi acaba?” diye düşünür bir taraftan da “benim amcam jandarma çavuşu” diye akranlarıma hava atardım ama henüz yüzlerini görmediğim o aile bireylerinin hasretiyle yanar tutuşurdum.

Daha 3-4 yaşlarımda İzmir’i görmem kısmet olmuştu. O tarihlerde “karartma” denilen bir olay uygulanırdı. İçinde yaşadığımız odanın kırka kırk nispetindeki tek penceresine simsiyah örtüler çekilirdi. “Dışarıya ışık sızmaması ve düşman baskınında burada bir yerleşim yerinin varlığının gizlenmesi için yapılırmış o eylem. Çok korkardım bu olay sebebiyle.

Meğerse bir yandan düşman baskınlarından diğer yandan da milletin ta kendisinden korkulur her iki korku sebebiyle karatmalar, baskınlar, baskılar uygulamaya sokulurmuş millet üzerine...

‘Hasret’, ‘gurbet’, ‘sıla’, 2savaş’, ‘darbe’ gibi kavramlar, transistörlü ya da lambalı radyolardan dinlenilen türkülerle anılmaya, sızısı giderilmeye, olmayanların yokluğu varlığa dönüştürülmeye çalışılırdı.

İşte o “askerlik” denilen şeyin ne olduğunu henüz 1960 darbesinin etkilerinin sürmeye devam ettiği yıllarda 1966 yılında ilkokula başladığımda öğrenmeye başladım.

“27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbenin memleketimizde bayram olarak kutlanılmasını karar altına alan darbecilerin ihdas ettiği bir bayramdı. Türk milletinin seçtiği bir başbakanı, iki bakanı asıp bunu bayram olarak kutlattılar yıllarca yine onları seçen millete. Zulme bakar mısınız? Günümüz gerçeklerinin altında yatan en önemli olaydır yapılan bu zulüm. Milletin siyasi gerginliğinin günümüzde hâlâ devam etmesinin zirve sebebidir bu zulüm. Bir kesim bunu kabul etse de böyledir, etmese de böyledir.

Bayrak, vatan, ezan, gibi kavramları, milli ve manevi değerlerimizi; demokrasi, hak, hukuk, adalet gibi insani değerleri hep okullar sayesinde öğrendik.

“Hal ve Gidiş” dersimiz vardı.

“Yurttaşlık Bilgisi” dersimiz vardı.

“Grup çalışmaları” ile ortak ve planlı çalışmanın önemi anlatılırdı hep.

Bir yandan darbe planları hazırlanırken diğer yandan “Beş yıllık Kalkınma planları”, “Aile ve nüfus planlamaları” yapılırdı.

Bunlar planlı bir hayat için miydi milletin rahat ve huzur içinde yaşamasını temin için seçilen art niyetsiz bir şekilde uygulanan planlar, projeler miydi yoksa emperyalizmin bizim bildiğimiz planların dışında ülkemiz üzerinde uygulamaya koyduğu başka planlar mıydı işte bugünlerde bunların semeresi hızlı bir şekilde kendini göstermeye başladı.

Artık nüfusumuzun günden güne gerilemeye başladığı konuşulmaya, bu tehlikeli durumun devletin teşvikleriyle yeniden bertaraf edilmesi planları sahneye konulmaya gayret edilmektedir.

Zira yazımın başında da değindiğim gibi, çocuklar artık kalabalık hanelerde, amcaların, yengelerin, dedelerin, ebelerin amcaoğullarının içine değil tenha evlere, hatta ana ve babanın bile olmadığı, kendilerini yâd ellerin büyüttüğü evlere doğuyorlar.

Şimdilerde ne İzmir’e para kazanmaya giden babaların hasreti ne babaların gittiği gurbet ne de geri döndükleri sıla kaldı. Ne hasret ne gurbet türkülerini dinleyen çocuklar askerlik anılarını anlatan büyükler kaldı.

Yine şimdilerde eskiden her beş on yılda bir yapılan darbelerin de köküne kıran girdi sanki.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başvekili Adnan Menderes, 65 yıl önce yani 27 Mayıs 1960 Cuma günü Kütahya’dan Konya’mıza gelecektir ve Saat 20.30’da Belediye Torrancegazinosunda şerefine bir yemek verilecektir.

O zamanki Belediye Başkanı M. Sıtkı Bilgin bu davete ilişkin bir davetiye bastırıp yayınlatır. Ne çare ki aynı gün saatler önce Başvekil Adnan Menderes’e darbe yapılır ve Kütahya’da derdest edilip idam sehpasına götürüleceği süreç başlamış ve bu davet de böylece akamete uğramış olur.

Bugün, 27 Mayıs 2025... Saat 21.00’da İl Halk Kütüphanesinde, birkaç gün önce tamamen yıkılan ve “Meram Battı Çıktı” ismiyle müsemma, Meram Üst Geçidini de yaptırmış olan, 1958-1960 dönemi Konya Belediye Başkanı M. Sıdkı Bilgin’in oğlu Ali Rıza Bilgin bu olayın da içinde bulunduğu, babasının hatıralarını anlatacaktır.

Davetiyeyi çoğaltan Sanayici İş Adamı, Konya Aydınlar Ocağı Başkan Yardımcısı M. Sinan Ümit tarafından, M. Sıtkı Bilgin’in, Başvekil Adnan Menderes’e Konya ziyareti sırasında verilecek olan yemeğin tarihi belgesi olan davetiye, katılımcılara hatıra olarak dağıtılacaktır.

Konya Aydınlar Ocağı’nın düzenlediği programa tüm halkımız davetlidir.

Kısaca, bugün  ‘Vatan Sevdası’ konuşulacak.

Merhum Başvekil Adnan Menderese’e Allah rahmet eylesin inşallah.

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı