Çocukluktan gençliğe hareketlendiğimiz yıllarda titiz ihtiyarların, daha çok delikanlıların ceplerinden eksik etmedikleri bir nesneydi arkasında genellikle her an ötmeye hazır güçlü, gösterişli bir horoz resmin bulunduğu yuvarlak aynalar.
Birbiriyle karşılaşmadan önce bir köşede ceplerden çıkarılır, çaktırmadan şöyle saça-başa bir bakılır;gerekli dokunuşlar yapıldıktan sonra öyle geçilip gidilirdi uğranılacak mekânlara.
Köy içinde, sokak başlarında, namaz vakti yaklaşırken cami önlerinde hemen her gün rastlanan bir durumdu bu.
Ayna-tarak vazgeçilmez bir ihtiyaçtı. Aynası olmayanlar, köy bakkalından yahut köylere arada bir uğrayan, buralarda ihtiyaç duyulan her şeyi hayvan sırtında taşıdığı bavul görünümlü, kapağı vitrin gibi düzenlenmiş mobil dükkâncığındaaynalar, iğneler, düğmeler, makaslar, taraklar, don lastikleri başta olmak üzere daha bunlar gibi birçok şey bulundurançerçiden temin ederlerdi. Neredeyse bin bir şeyi küçücük bir yere nasıl istifleyebildiğine hala şaşırdığım maharetli adamlardı bunlar! Ne istenirse de şıp diye buluverirlerdi o kadar eşya arasından.
Kimileri horozlu aynalarını düşüp kırılmalara yahut sırlarının bozularak görüntü kaybına uğramamasına karşı bir önlem olmak üzere ceketlerinin o zamanlar koyun cebi denilen ceplerinde özel kılıflar içinde taşırlardı.
Bu horozlu aynaları, rahmetli Barış Manço’nun o çok sevilen şarkısında ifade ettiği gibi‘Dün yine andım, gözlerim doldu’.
Vakıa dün bu anmaya; varlığa, olaylara ve olgulara daha dikkatli bakan oldukça titiz bir arkadaşımın vesile olduğunu söylemeliyim.
Onu çocukluğumdan beri tanırdım; çünkü aynı mahallede doğup büyümüş, herkes üzerindeki manevi otoritesi tartışılmaz olan aynı hocadan ders okumuş, aynı zıpırlıkların birçoğunda birlikte olmuş nihayet gün gelip de vilayette bir okulda okumak için birlikte yollara düşmüş, aynı öğrenci yurtlarında çilenin sefaletin her türlüsünü birlikte yaşamıştık.
Güneşin ortalığı ısıttığı güzel bir öğle sonu… Bahçedeki asmaları budamaya çalışıyoruz. Ara sıra uğradığı gibi bugün de geldi. Ekinlere atılacak bahar gübrelerinden, devam edip giden kuraklıktan, traktörü değiştirme düşüncesini neden iptal ettiğinden, pahalılıktan filan konuştuk.
Arkadaşım bir ara ‘mendilin var mı?’ dedi. Eliyle işaret edince yüzümde karşımdakine eza veren bir şey olduğunu anlayıp derhal gidermeye çalıştım. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (as) “Mü’minmü’minin aynasıdır.” Hadisinde buyurulduğu üzere arkadaşım bana ayna olmuş, böylece maksat da hâsıl olmuştu.
İşte tam o an düştü aklıma bizim ve bizden biraz daha eski kuşağın üzerlerinden eksik etmedikleri çeşit çeşit hele ki horozlu aynalar.
İnsanlar her an düzelmeye ve düzeltilmeye muhtaç varlıklardı. Birbirimize saygı ve sevgi duymamız bunu gerektirirdi çünkü. İnsan doğulurdu ama aslolan insan olmak ve insan kalabilmekti.
Önce kusurlarını görebilmeliydi insanlar.Bunu aynalar ve insanlar sayesinde öğrenebilirdi. Aynalar nihayet maddi kusurlarımızı göstermeye yarayan araçlar olduğu için her türlü kusurumuzu gösteremezdi haliyle. Bu nedenle Peygamberimizin işaret ettiği ayna olmak misyonuna daha çok ihtiyacımız vardı. Bu çok önemli, en önemli bir görevdi aslında.
Mü’min demek güven demekti. Mü’minler de her şeyden önce birbirine güvenen insanlar olmakla yükümlüydü ve bu en önemli sorumluluğu birbirine ayna olmayı başarabilmekle yerine getirebilirlerdi. Yoksa iman kupkuru bir iddia olmaktan bir milim öteye gidemezdi.
Bugün birçok kusurumuza rağmen birbirimize bu manada ayna olmanın çok uzağına düştüğümüzü üzülerek görüyoruz. Birbirine ayna olup, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi başaramadıktan sonra ilgili surede Rabbimizin apaçık beyan ettiği üzere insanlık hüsrandaydı işte.
Evlerimizin içi, asansörler, alışveriş merkezleri her yer ayna. Bu nedenle maddi olarak yani görüntü kirliliğine neden olmamak için göze batabilecek kusurlarımızı gösterecek her şey fazlasıyla var; lakin bu araçların çokluğu düzel-t-me ihtiyacımız olan her şeyi gidermeye yetmiyor.
Görmek için dikkatli bakmak gerek; baksan kavga hazır. Söylemeye kalksak hatta bu düzeltilmesini istediğimiz bir kusur değil ‘gözünün üstünde kaşın var’ gibibir gerçek bile olsa bu gerçek, patlamaya hazır bombaların fitilini ateşlemekten pek farklı olmayabiliyor.
-Ne diyorsun lan!
-Bir durum mu var babalık?
- Hadi oradan! Sen kendine bak moruk…
- Akıllı ol, yoksa aklını alırım!
Peygamberimizin işaret ettiği manada birbirimize ayna olmak ne kadar zor olsa da aynı surede Rabbimiz, ‘Her zorluğun yanında bir kolaylık’ olduğunu iki kere söylüyor.
Çaremiz, zorluğuna rağmen asla ümidimizi kesmeden azmimizi ve irademizi görevimiz bildiğimiz zorlukların üzerine yürüyebilmekte.
Birbirimize ayna olma görevimize tamamlayıcı bir bakış sunduğunu düşündüğüm bir ayetin mealiyle bitiriyorum.
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” Fussılet/34
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/10 Mart 2025