Okuyucularımdan birisi diyor ki; İslam dininin emirleri arasında ölünün arkasından helva yapıp dağıtmak mecburiyeti var mıdır?
Hayır ölünün arkasından helva yada benzeri şeyleri dağıtmak mecburiyeti yoktur. Müslüman’ın âdetinde ölünün hemen arkasından Kur’an okumalar, hatimler, dualar göndermek vardır.
Cenazeyi defnettikten sonra eve gelip de sesli ağlamak, sonra da yemek ve tatlı yapıp yedirmek cahiliye âdetlerindendir. Müslüman olduktan sonra cahiliye âdetlerini sürdürmek Müslüman’ın işi olamaz.
Yalnız aradan birkaç hafta geçtikten sonra, cenaze sahibinin imkânı varsa, merhumun ruhu için ikramlar yapabilir. Bu güzeldir ve yasak değildir, hatta sevaplıdır. Yalnız bu örfidir, kitapta ve sünnette böyle bir emir yoktur.
Eğer ölünün arkasından verilen helva veya benzeri şeyleri vacip bir emirmiş gibi kabul etmek, dinin içine yeni bir şey ilave etmek anlamına gelir ki; bu son derece yanlıştır. Dinde olmayan bir şeyi dinin içine sokmak dalalettir, sapıklıktır.
Şeriatın kuralları ve Sünnet-i Seniyenin düsturları, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icatlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, noksan bulmak hissini veren bidatleri icat etmek dalalettir, ateştir.
Nite kim, Ebu Necih İrbâz İbn-i Sariye’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte, Allah Resulü şöyle buyuruyor:
“Benim sünnetim ve doğru yolda olan Hulefa-i Raşidin’in sünnetine sımsıkı sarılınız. Sonradan ortaya çıkarılmış bidatlerden şiddetle sakınınız. Çünkü her bidat bir sapıklıktır, her sapıklık bir ateştir.” (1)
Bu konuda Kuran-ı Kerim bizi uyarıyor ve şöyle diyor: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirip olgunlaştırdım ve üzerinizde ki nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam-ı seçtim.” (2)
Demek dinimizin ne yeni bir ilaveye ve nede noksanlaştırmaya ihtiyacı yoktur.
Konu açılmışken bir noktayı hatırlatmakta fayda mülahaza ediyorum. İçimizde yaygın olan İslam dışı bazı âdetler, İslâm’ın emri olarak hayatımıza girmiştir. İslâm öncesi kültürlerin bazı âdetleri de içimize sokulmuştur.
Mesela: Benî İsrail âlimlerinin bir kısmı Müslüman olduktan sonra, İslamiyet’ten önce ki eski malûmatları, örf ve adetleri dahi onlarla birlikte Müslüman olmuş, yâni İslâmiyet’e mal olmuş. Hâlbuki o eski malûmatlarında yanlışlar vardı. O yanlışlar, elbette onlara aittir, İslâmiyet’e ait değildir.
Zamanla dinin özü unutulmuş veya unutturulmuş, Müslümanlar da hurafelerle baş başa kalmışlar. Hocalarımızın çoğu bunun farkında, o nedenle hurafeleri kaldırmaya çalışıyorlar. Yanlış da burada, Kur’an-ı kerimde “Hak gelince batıl gider” buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) de hurafeleri kaldırmakla meşgul olmamış, O yalnız hakkı yerleştirmek için uğraşmıştır. Hurafeleri kaldırmakla meşgul olmak yerine, dinin özünü anlatmak lazımdır. O vakit hurafeler kendiliğinden kalkar. Bu zamanda hurafeler insanların genlerine işlemiş, kolay kolay terk edemiyorlar. O hurafelere verdikleri önemi dinin aslına vermiyorlar.
İslâm’ın emir ve nehiyleri içinde akla, mantığa uymayan bir şey yoktur. İslam dininden olmayan şeyler daha ilk bakışta aklî ve mantıkî olmadığı belli olur. Böyle şeyleri akıl mantık reddeder, kabul etmez.
Düşünebiliyor musunuz? Bir evden cenaze çıkması, o evin hem fiilen hem de fikren meşgul olması demektir. O ev halkının artık ne yemek yapmaya ne de başka ikramla meşgul olmaya takatleri yoktur. İştahları da dumura uğramıştır. Bir yolla içimize giren yabani kültürlerden alınma âdete bakın ki, “cenaze helvası” diye bir tatlı âdetini cenaze evine yerleştirmişler. Bunca acı ve kederi yetmiyormuş gibi, taziye yahut Kur’an okumak için gelenlere helva yapacak, mutlaka helva tatlısı ikram edecekler, onlarda gözyaşlarına baka baka helva yiyecekler! Pekiyi niçin böyle yapıyorlar? Din böyle istiyor da onun için mi?
Hayır, İslâm dini kederli ailenin yükünü ağırlaştırmayı değil, onun yükünü gam ve kederini paylaşmayı emreder. Onlardan ikram almayı değil, onlara ikram etmeyi emreder; ellerinin, ayaklarının tutmaz olduğu bir günde, onlara yardımcı olmayı ister.
Abdullah İbnu Câfer’in (ra) rivayetine göre, meşhur sahabî Hz. Ca’fer (ra) Mute’de şehit olduğu haberi gelince,
Allah Resulü (sav) şöyle buyurdular.
وعن عبداللّهِ بن جعفر قال:لَمَّا جَاءَ نَعْيُ جَعْفَرٍ قَالَ رَسُولُ اللّهِ صَلَّ اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمْ اصْنَعُوا لَالِ جَعْفَرٍ طَعَاماً فإنَّهُ قَدْ جَاءَهُمْ مَا يُشْغِلُهُمْ. أخرجه أبو داود والترمذي
“Ca’fer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!” Yani “Merhumun evine yemek götürün; çükü onların acıları büyük, yemek yapıp çocuklarını doyuracak vakitleri yoktur.” buyurmuşlardır. (3)
Müslümanlar dinin aslına gerekeli ihtimamı ve hürmeti, göstermeyince, o da Müslümanlardan nefret ederek evham ve hayalâtın bulutlarıyla sarılıp tesettür eyledi. İslam’ın buna hakkı var, çünkü biz İsrailiyatı usûlüne ve hikâyeleri akidelerine ve mecazları hakikatlerine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada akıllandırmak için zillet ve sefalet içinde bırakıp gitti. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir.
Kaynak:
(1) İmam Nevevi, Riyazü’s-Sâlihin, Tercüme, SalihUçan, Hadi, No, (158) Basım yayın, Çelik yayinevi Yayın Yılı: 1993 İstanbul.
(2) Maide Suresi, 5/3
(3) Tirmizî, Cenaiz 21, (998); Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof, İbrahim Canan Hadi, No, (5488) cilt, (15), Sayfa, (139), Akçağ Yayınları.
Feza Gazetecilik, A.ş, İst.