BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Lojmana yaklaşınca ufak da olsa bir kalabalık gördü. Yaklaştı bu soluğunda vefa, bakışlarında bekleyiş taşıyan benizlere. Gösterdikleri hürmetten bir öğretmeni yıllardır bekledikleri belli oluyordu. Ovuşturdukları toprak ve emek kokan elleriyle buyur ettiler Refika Öğretmeni lojmandan içeri. Ayak uçlarından öteye gitmeyen bakışları utangaç bir o kadar da beklentiliydi kendi pâreleri için.

Lojmanın tahta sürgüsünü çekti ve kerpiç odada gezdirdi gözlerini. Pencere kenarında tahta sedir bütün ihtişamıyla buyrediyordu konukları. Yanı başında derme çatma yapılmış ahşap masa, bir de eklemleri paslanmış sandalye duruyordu. Kuzineli sobanın tozuysa yeni alınmış gibiydi. Odadaki havanın her zerresini solumaya çalışarak hayalindeki âşinalığa kendini adapte ediyordu. Öyle ya lojmanın yıllardır beklediği yeni sahibiydi.

İlk gün sabahın erken saatlerinde koyulmuştu tozlu köy yoluna. Gölgede kalan yabanî otların üstündeki kırağılar yürümek istiyordu sanki güneşin ulaştığı tarafa. Mesleğe yeni atılmanın toyluğuyla sînesi kısa aralıklarla inip kalkıyordu derin soluklarıyla. Sonunda ciddiyetini kuşanmış bir solukla kavradı sınıfın çivilenmiş kapı kolunu. Sessiz adımlarla ilerledi, mavisi o zamanlar canlı olan örtülü masaya. Pürtelaş bakışların, hızlı soluklarının farkındaydı. Bir sarrafmışçasına karşısındaki talebelik zırhına bütünüyle kuşanmış yürekleri bir imbikten damıttı. Yüreklerinde demledikleri gayeleri nefes nefese kalmıştı sanki çok beklediklerinden. Ufalanan düşleri ebemkuşağına çıkarmak için epey yağmur yemeliydi Refika Öğretmen. Kırık bir huzme de olsa bakışları, köhnemekte olan hayalleri için cila çekmeli hatta yaldızlamalıydı.

Böylesine derunî fikirlerle hemhâl olurken ilk dersteki mesajı ‘Hakîkî Bir Düşe, ‘Yürek’le Emekle!’ olmuştu. Işıl ışıldı karşısındaki bakışlar ama bu sözü söyledikten sonra Arif’in bakışları daha bir canlanmıştı sanki.

Yakalarının kıvrımında bir talebe şuuru taşıyan, seneye de kullanılması için alınan bir çift kara lastikli, buruşmuş önlük cebinde her daim bulundurduğu kenarları kıvrılmış not defteriyle öne çıkan bir talebeydi Arif. Arta kalan yapraklardan bozma not defterine ilhamın sürüklediği satırları karalamaktaydı. Bu yüzdendi yanında bulundurmasının nedeni. Babasının ucuz ücretli emeğiyle kanaat etmekte, anasının merhamet pâresi yüreğinden dökülen öğütlerle tamamlamaktaydı gününü.

Refika Öğretmen vazifeye adanmış bir ruhla emeklemekteydi. Yitik hayalleri peşi sıra kovalamaktaydı hakîkî manaya erişmek için. Arif’in karaladığı satırların benliğiyle tanışma onurunu da yaşamıştı ve usta bir işçilikle bezenen kelimelere hayranlığını saklayamayarak nakşedilen anlamlara zihniyle eşlik etmişti. Bir zamanlar o da karalamayı severdi ama sadece buğulanan cam kenarında. Anlıyordu ki Arif’in yüreğinin izlerine bu satırlarda rastlıyordu.

‘Her satır ilmek ilmek işlenmeli bakışlarda. Eksiltili cümlelerin iç çekişlerini savurmalı her üç noktada.’  derken de benliğinin mahfi kalmış zerreleri yankılanıyordu Arif’in. ‘Yitiyor öznesi yitik her cümlede, bir nefes çekimi rahatlıyor her yeni cümle başında. Durak bilmez kelimelerin yolculuğu, katreler satırlara dokunduğu an başlıyor. Kafiyelere adanmış kelimelerin ömrü ki, iki dirhem bakışta yeniden soluk buluyor.’  dizesiyle tekrar şair ülkesine dönüyordu Refika Öğretmen. Neredeyse kendini bulmak için kaybolacaktı bu satırlarda. Şimdilik bu kadarı kafiydi.

Derken zamanın seyr ü seferi kısa sürmüş olmalı ki üç yıl süzülmüştü vakitten. Veda vakti yaklaştıkça Arif, öğretmeninin hediye ettiği mürekkepli kalemi sıkı sıkı kavramaktaydı. Üzerinde ‘Hakîkî Bir Düşe, ‘Yürek’le Emekle!’ yazılıydı. Ve Arif kararlıydı, düşüne yüreğiyle emekleyecekti.

 

Yılların eskittiği bu anıları çekmecelerinde saklayan Refika Öğretmen beklediği bir derginin gelmiş olmasıyla memnuniyeti, ihtiyar ama hala diri muallime ruhunda beliriyordu. Yürek Demi isimli derginin ilk sayfasını çevirdi ve hünerine hüner katan, sonunda muvaffakiyetine erişmiş bir şair olan öğrencisinin dizesiyle karşılaşması yay kıvrımında tebessüm kondurmuştu tecrübe izleriyle dolu sîretine. Okudukça gözlerindeki buğu bir hasretle kaynaşmıştı:

Şiâr edindiklerine râm ol sükutunla.

Işıklardan kehkeşanlara yürünecek vakit gelecektir elbet.

Mihengini oturt evvela sen yüreğinin ve kaleminin.

Buhar olup uçmaz ya mürekkebin.

Uhdesinden gel bakalım hele, lerzan eden onca kelimenin.

Nice akisler boyun bükecektir kelâm ettiklerine zaten.

Ve katık et bu öğüdü gönül heybene

‘Hakîkî Bir Düşe, ‘Yürek’le Emekle!’

 Edip Arif

Refika Öğretmen bu satırlarda bakışlarını gezdirirken özlemle, diğer elindeki edip soluğundan nasiplenmiş mürekkepli kalemi bağrına basmadan edemiyordu. Üstelik üstünde Arif’in de satırına nakşettiği ‘Hakîkî Bir Düşe, ‘Yürek’le Emekle!’ yazısı hala duruyordu.

    Ümmühan DÜNDAR

                                                          

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.