15 Aralık 2025, Pazartesi
01:22
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Ne zaman okusam etkilendiğim, iliklerime kadar donduğum, İslam?ın neden en mükemmel din olduğunu daha iyi kavradığım ayetlerdir Fussilet Suresinin 34 ve 35. ayetleri.

Peki, bizlere ne buyuruyor, ne öğütlüyor Cenab ? ı Allah bu ayetlerde. İsterseniz ilk önce ayetlerin mealini verelim?

 ? İyilikle kötülük asla eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz. ?

Yani Mutlak Yaratıcı olan Allah, kendimize yapılan kötülüğe bile iyilikle karşılık vermemizi öğütlüyor bizlere.

Tıpkı İncil?de de buyurduğu gibi:  ?Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.? ( Matta 5/39 )

Ebu Cehil, Ebu Süfyan ( Mekke?nin Fethinden sonra İslam?la şereflenmiştir ) ve Ebu Leheb gibi Mekke?nin ileri gelenleri olan azılı müşrikler; Peygamberimiz?e ( sav ) Mekke?de Hira mağarasında ilk vahyin gelmesinden  ( M. 610 ) Mekke?nin Fethine kadar ( M. 630 ) olan süre içerisinde her türlü eziyeti ve işkenceyi yapmaya çalışmışlar, O?nun geçtiği yollara dikenler sermişler, hatta Kâbe?de namaz kılarken üzerine deve işkembesi dahi atacak kadar kinlerini ve nefretlerini açıkça göstermişlerdir.

İşte kendisine bu kadar kötülük yapılmasına rağmen Hz. Muhammed ( sav ); Mekke?yi fethettikten sonra Müşriklere; ?? Şimdi size ne yapmamı beklersiniz? ? diye sormuş, onlar da  ? Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Ancak bize iyilik yapacağına inanırız ?? demişlerdir. Bunun üzerine de Rahmet Peygamberi herkesi affetmiş ve serbest bırakmıştır.

Mesela Zeyd bin Haris ile İslam?a ? yeni bir üs ?  bulmak için gittiği Taif?te öyle kötü bir muameleye tabi tutulmuştur ki şehre dahi sokulmamışlar ve taşlanarak geri dönmek zorunda bırakılmışlardır.

Öyle ki Taif?ten Zeyd bin Haris ile çıkarlarken Cebrail ( a.s. ) karşılarına çıkmış ve Peygamberimize ? Ey Muhammed! Sen iste hemen şu iki dağı birbirine kavuşturuvereyim             ( yani Taif halkını helak edeyim ) ?  demiştir.

Fakat kendisine yapılan kötülüğü en güzel şekilde önlemeyi ilke edinmiş Hz. Muhammed ( sav ) ? Belki Onların çocuklarından bana inananlar olur ? diyerek Cebrail?in bu teklifini geri çevirmiştir.

Çocukluğundan beri kendisine zorlu hayat mücadelesinde kanat geren, müşriklere karşı bir kalkan vazifesi gören biricik amcası Hz. Hamza?yı Uhud?da şehit eden Vahşi bin Harb?ı affeden, amcasını öldüren kimseye sadece ? Ey Vahşi! Yalnız fazla benim gözümün önünde olma. Ola ki amcam aklıma gelir de hüzünlenirim, ister istemez sana karşı kalbimde bir kin oluşabilir ?  demiştir.

Dünyadaki en değerli varlıklarından birisi olan eşi Hz. Aişe? ye iftira atanları dahi ( İfk Hadisesi ) geniş merhameti ile affetmiş ve onlara herhangi bir ceza verme gereği bile duymamıştır.

Peygamberimizin hayatından ve diğer Peygamberlerin kıssalarından birçok örnekler sıralanabilir insanlara her halükarda iyilik yapmanın gereğine dair.

Günümüze geldiğimizde ise bu tür örneklerin artık gittikçe azaldığını görmekteyiz. Tamamen menfaatin hâkim olduğu, duygusal bağın, dostluğun ve kardeşliğin ikinci plana atıldığı bir hayat yaşamaktayız toplum olarak.

Spordan siyasete, siyasetten kahve köşelerine kadar artık egemen olan bir anlayış oldu faydacılık. Artık selam verirken bile düşünür hale geldik karşımızdaki insandan ne gibi bir çıkar elde edeceğimizi.

Bizler böyle değildik ve böyle de olmamalıydık toplum olarak. Modern, çağdaş denen yaşama öyle kaptırmışız ki kendimizi sanki ahiretin cennetini garantilemiş gibi davranıyoruz.

İslam, iyilik ve yardımlaşma dinidir. Kin ve kötülük bizlerden uzak olmalı değil mi?

NOT ETTİKLERİM:   Prof. Dr. Saffet Solak?ın bir hatırasıdır:

? Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım
yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim,
bekârdım.Küçük bir beldeydi gittiğim yer.

           İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak: ' anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor? ' dedim.

            Hacı anne: 'evlâdım, treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu
bekliyoruz' dedi. Merak ettim, tekrar sordum: 'trenden sizin bir yakınınız mı inecek?'

           Hacı anne: 'hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz.'" işte budur. Ancak imanlı bir kalbin bu şekilde tam kavrayarak yaptığı iştir. "... iyilik ve takvada yardımlaşın ..." (maide, 2) 'a uymaktır. ?

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı