Bundan evvelki yazımızda demiştik. Bir hurma çekirdeğinden, mükemmel bir hurma ağacına kadar ne kadar mertebeler varsa, imanda da o kadar mertebeler vardır. Bu ifademize, itiraz eden olabilir onun için bu yazımızda ona bir hatırayla açıklık getireceğiz.
Bir gün, ilahiyatçı hocaların bulunduğu bir mecliste bulunuyordum. Orada, imanı bir mesele konuşuluyordu. Bir aralık söze karıştım ve dedim ki: İmanda derece vardır, artar ve eksilir. Mesela erden Mara-şala kadar rütbe farkı olduğu gibi, imanda da farklı mertebeler bulunur. Askerlik kuralına uymayan subayın, rütbesini sökerler veya düşürürler. Müminde de, işlemiş olduğu günahlar eğer istiğfar ile çabuk imha edilmezse, kalbi siyahlandırır ve iman zayıflatır dedim. Orada bulunan, hocalardan birisi birazda ilmi enaniyetine güvenerek itiraz edip dedi. ?Öyle şey olmaz imamı A?zam diyor ki,? ?iman ne artar ve ne de eksilir.? Beni orada ki işçi arkadaşlardan birisi sanarak biraz da hafife alan ifadelerde bulundu.
Tabi, bizim de ister istemez ayranımız kabardı. Ona dedim ki, şu anda bu konuyu detaylı olarak konuşacak vaktimiz yok. Sana şu kadarını söyleyeyim, sen henüz imamı A?zamı anlayacak seviyede değilsin. İmamı A?zam Kur?an-ı kerimdeki şu ayeti bilmiyor muydu ki, senin anladığın manada iman ne artar ve ne de eksilir desin. Şimdi iyi dinle, bak ayet ne diyor: ?Düşmanlarınız size karşı ordular hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun! Dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırdı.?(1)
Sayın hocam, sana bir ipucu vereyim. İmamı A?zam o sözünde şunu kast etmiş olabilir, imanın şartı altıdır bu ne beş olur ve nede yedi olur demek istemiştir.
Kur?an-ı Kerim?de, sure-i İmran gibi, Enfal ve Tövbe surelerinde de benzer ayetler, imanın artacağını haber veriyorlar.
İman konusunda, Bediuzzaman (hz) Sa'd-ı Taftazanî'nin tefsirinden bize şu paragrafı nakil etmiştir: İman, ?Cenab-ı Hakk?ın istediği kulunun kalbine, cüz?-i ihtiyarının sarfından sonra ilga ettiği bir nurdur.? ?Öyle ise iman, Şems-i Ezelî'den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan o kuvvet ile her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. (2)
İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. (3)
Buraya kadar olan izahtan anlaşılıyor ki, İman bir nurdur, Allah?ın bir lütfüdür. Fakat iman aynı zamanda bir ilimdir, öğrenilmesi gereken bir hakikattir.
Bu konuya bir hatırayla başladık, yine bir hatırayla bitirelim. Cumada yaptığımız sohbetin etkisiyle olacak, namazdan sonra cemaatin bazıları imanla ilgili sorular sordular. Ben de dedim, size bir misal vereyim imanınızın derecesi onunla ölçersiniz.
Avusturya?da, halk arasında villah yokuşu olarak bilinen bir dağ yolu vardır. Bu, yokuşu tırmanacak arabanın çekim gücü kuvvetli olması lazım. Sekmenleri zayıflamış, sibopları gevşemiş, arabalar üzerinde yüküyle bu yokuşu çıkarken hararet yapar, su kaynatıp yarı yolda kalırlar. İnsanlarda, bir günahla karşı karşıya kaldıkları zaman, ne yapalım Allah affeder deyip günaha balıklamasına dalarsa imanın gücü yetmiyor demektir. Sekmenler zayıflamış imanlar su kaynatıyor, günah tepesini aşamıyorlar. Kur?an-ı Kerimde öyle diyor, ne güzel ibadet edip duruyorlardı önlerine çıkan ?tepede takılıp kaldılar.?(4)
İman sekmenlerini takviye edeceğiz, sibopları sıkıştıracağız. Tahkiki iman dersini veren eserleri çokça okuyarak iman ilmini geliştireceğiz ki, imanımız kuvvetlensin. Günah tepeleri ayağımızın altında ezilsin.
İmanımızın güçlenmesi için, iki yol vardır: Birisi ve en birincisi kitap ve sünnet çizgisinde Ehl-i sünnetin akidesini öğrenmek ve çağımızın bir gereği olarak bunu tahkik süzgecinden geçirmektir.
İkincisi: Salih amel yaparak, günahlardan sakınarak kalbi tasfiye etmek, nefsi tezkiye etmek suretiyle manevi alanda terakki etmektir.
Ancak bu asrın gidişatı, bu ikinci yolu oldukça zorlaştırmıştır. Bu sebeple tahkiki iman dersini veren eserleri okumak, kat-i bir zaruret ve mecburi ihtiyaç haline gelmiştir. Bu çağın özelliğinin bir gereği olarak, dini ilimlerin yanında fen ilimlerinin de okunması gerekli hale gelmiştir. Çünkü dini ilimler kalbin nuru olduğu gibi, aklın nuru da fen ilimleridir. Asrımızda bu ikisini birlikte ders veren, en önemli eserlerden birinin Risale-i Nur külliyatı olduğunu söyleyebiliriz. Tabii ki, bunun yanında, İmam?ı Gazali, İmam?ı Rabbanî ve daha başka değerli ilim adamlarının eserlerinden de istifade edilebilir.
(1) Âli İmran 3/173
(2) İşarat-ül İ'caz ( 42
(3) Yirmiüçüncü Söz, Birinci Mebhas,
Sa,314

