16 Aralık 2025, Salı
01:40
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

İman İki Kısımdır

1. Taklidi İman

2. Tahkiki İman.

Taklidi iman ve Tahkiki iman: Taklit, başkasının fikir ve düşüncelerinin, doğruluğunu test etmeden kabullenmek, onun hal ve hareketlerini tekrarlamak, ona benzemeye çalışmaktır. Yani insan, dinini bir hocadan veya kitaptan okuyup öğrenmeden, anne-babasından ve çevresinden görüp işittiği şekilde inanırsa ve inandığı esasların doğruluk derecesini ve hakikatini araştırmadan kabul ederse buna ?taklidi iman? denir.

Ama tahkiki İman sahibi ise; araştırma yaparak her varlığın üstünde Allah?ın nakışlarını, taklit edilmez mühürlerini görür ve doğrudan doğruya her şey onun kudret elinden çıktığını anlar.

Mesela: Kara topraktan yeşil yaprak, kırmızı gül, tesadüfen olacak şey değildir. Bu gül ağacının dibinde kimya fabrikası olmadığına göre bunu yapan Allah?tır der, onun nuruna karşı bir pencere açar ve oradan bakar, her şey onun kudretiyle yapıldığına kanaat getirir.

Şu mülk onundur, mülkünde hiçbir veçhile şeriki ve yardımcısı olmadığını neredeyse gözüyle görürcesine iman eder. Böyle bir iman sahibine hiç kimse vesvese veremez.

Taklidi imanla tahkiki imanın farkını bir misalle anlatmaya çalışalım:

Meselâ: bir tepenin başında oturan iki kişi, ovada dizilmiş binlerce arabayı görseler birisi der, bu kadar araba şu firmanındır, çünkü o firma çok zengindir. Böyle bir inanışın sahibine çok çabuk şüphe ve vesvese verilebilir. Falanca firma da çok zengindir, belkide bu arabalar onundur, denilse adam şüpheye düşer.

İkinci adam ise; bizzat gider bütün arabaların üstündeki yazıyı okur, her bir arabada firmaya ayıt mührü görür ve anlar ki, bu arabalar falanca firmanındır. Bundan sonra onun kanaatinde kimse şüphe uyandıramaz. Eğer insanların, Allah?a olan imanı ikinci adam gibi olursa, bu inanışa tahkiki iman denir ki, böyle bir iman sahibine kimse zarar veremez.

Allah?a iman hakkında kanaati, birincinin inancı gibi olursa; bilhassa bu zamanda onu kısa bir iki cümlelik şüphe ve vesveseyle dinsiz, imansız edebilirler. 

Bununla beraber taklit tümüyle ret edilmez. Peygamberler ve hak dostları gibi taklit edilmesi faydalı, hatta gerekli olan şahıslar vardır. Bu, özleri safi, düşünceleri duru ve gönülleri halk ile Hak arasında iman hakikatlerinin tablosunu çizen, müstesna insanları taklit edenler doğruya yönelmiş, maddî ve manevî huzura ermiş olurlar. Bu taklitte, hürriyet ve iradeyi ret etmek yoktur; bilâkis hürriyet ve iradeyi kuvvetlendirme vardır.

Zararlı taklit ise, özleri safi olmayan, müspet fenlerin ortaya koyduğu neticeleri düşünmeyen, kafasına göre bir yol tutanların düşüncelerini benimsemesi ve onları taklit etmesidir. Böyle bir taklit, hem kendine, hem de insanlığa zararlıdır. Kendi gibi aciz ve zayıf varlıklara insanı köle yapar.

Tahkiki imanın da üç mertebesi vardır.

1 ? İlmelyakîn mertebesi

2 ?Aynelyakîn mertebesi

3 ?Hakkalyakîn mertebesi

1 - İlmelyakîn mertebesi; İman meselelerini ilmen, tam tafsilâtıyla, bilmek ve inanmaktır.

2 - Aynelyakîn mertebesi; İman meselelerini gözle görmüş, doğruluklarını bizzat müşahede etmiş gibi bilmek ve inanmaktır. Gözle görmekle ilmen bilmek, insana kanaat vermesi bakımından çok farklıdır. İnsan bir şeyi tereddütsüz, kesin olarak bilebilir, ama bir de gözleriyle görünce kanaatin derecesi artar. İngiltere?nin varlığını ilmen bilmekle, bizzat görmek gibi... İşte imanın aynelyakîn mertebesi de, iman esaslarına gözle görmüş gibi inanma hâlidir.

3 ? Hakkalyakîn mertebesi; İman meselelerini görmekten ziyade, bizzat yaşayarak, içine girerek kabul ve kavrayış demektir.

İmanın bu üç mertebesini izah bakımından şöyle bir misal vermek yerinde olur. Denizden duman yükseldiğini uzaktan görmekle insan bilir ki, o yerde gemi vardır. Dumanı görmek suretiyle geminin varlığını bilmek, ilmelyakîn inanmaktır. Sonra, gemiyi gözle görmek, bu da geminin varlığına aynelyakîn inanmaktır. Bir de gemi rıhtıma yanaşıp bizzat içine girmek suretiyle varlığını bilmek vardır ki, buna da hakkalyakîn inanma denilir.

İşte taklitten çıkıp hakiki imanı elde eden adamı her şeyi kendi Rabbinin emrine sımsıkı bağlı görür ona iltica eder, tevekkül ile ona yönelir ve her musibete karşı ona sığınır. İmanı, ona tam bir emniyet verir.

Konumuzla ilgili olarak Risale-i Nur eserlerinden şöyle bir paragraf naklederek satırlarımıza sona erdirelim:

?Evet her hakikî hasenat gibi cesaretin dahi menbaı, imandır, ubudiyettir. Her seyyiat gibi cebanetin dahi menbaı, dalalettir. Evet tam münevver-ül kalb bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa, ihtimaldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedaniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevver-ül akıl denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise; gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. "Acaba bu serseri yıldız Arzımıza çarpmasın mı?" der; evhama düşer. (Bir vakit böyle bir yıldızdan Amerika titredi. Çokları gece vakti hanelerini terk ettiler.? (1)

(1)       Üçüncü Söz, s,19

 [email protected]

mehmeterkan1945@ Hotmail.com

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı