Rabbimiz Kur?an?ı Kerimde şöyle buyuruyor: (Ey ümmet-i Muhammed!)?Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah?a iman etmişsiniz.?(1)
?Mü?min erkekler, mü?mine kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdırlar, iyiliği emreder kötülükten de alıkoyarlar.? (2) ?Yapmayacağınız şeyi söylemek Allah?ın en çok nefret ettiği şeydir.?(3)
İyiliği emredip kötülükten sakındıranlar, elbette yapmadıkları şeyi söylemezler. Çünkü onların kendilerine pir olarak seçtikleri zat, bu ayetlerin hükümlerini noktasına virgülüne kadar kendi nefsinde uyguluyordu.
Hz. Muhammed?in (asm) ümmetinin hayırlı ümmet olma özelliği, yapacakları işlerinden kaynaklanmaktadır. Bu ümmetin özelliği iyiliği, hayır işlerini yayma, kötülüğü önleme gayreti içinde olmasıdır.
Rabbimiz bu mübarek ayetlerde ümmet tabirini kullanmış. Bu tabir yalnız idareciler veya birkaç kişiye has değil, İslam toplumunun tamamını ifade eden bir kavramdır. Bir ananın çocukları gibi, herkes o ailenin bütçesine katkıda bulunur. Eğer o aile fertlerinden biri aile bütçesine katkı sağlamıyorsa, oradan pay alma hakkı da yoktur. Maneviyatta da bu böyledir. İnsanların iyiliği için çalışmayan en hayırlı ümmet olma özelliğini kaybeder ve o hayırdan pay alamaz.
İnsanları hayra çağırmak ve şerden sakındırmak insanlığın yaratılışından beri var olan ve sosyal hayatın düzenli yaşamasını sağlayan, ilahi bir kanundur.
Bu kanunu terk etmek, sadece ümmet-i Muhammed için bir felâket değildir, insan cemiyetlerinin tümünü etkiler. İnsanlık tarihinde felâketlere maruz kalan, silinip yok olan milletler, fenalıkların yayılmasına seyirci kalan, yeterli ve etkili şekilde uyarı görevini yerine getirmeyen milletlerdir.
Aşağıdaki iki ayet bu açıdan çok düşündürücüdür. Birinci ayet, fesadı ve felâketi önleyici kimselerin yokluğuna bağlarken, ikinci ayet fesadı önleyenler bulundukça sırf şirk yüzünden milletlerin helâk edilmeyeceklerini ifade etmektedir:
?Sizden önceki nesillerde, dünyada fesat ve düzensizliği menedecek, böylece onları helâk olmaktan koruyacak idrâk ve fazilet sahipleri bulunmalı değil miydi? (4)
?Eğer Senin Rabbin dileseydi, dünyada ne kadar insan varsa hepsi imana gelirdi. Ama bunu irade etmedi. Şimdi sen mi, imana gelsinler diye insanları zorlayacaksın?
(5) Allah Resulü (sav) İsrail oğullarından misal vererek onların Kur?an?ın tabiriyle (mağrufu) yani iyiliği yayma ve kötülükten sakındırma işini ihmalleri ve lâubalilikleri yüzünden felâkete uğradıklarını belirtir:
?İsrail oğulları içine bozulma düştüğü zaman kişi, kardeşini günah üzere görür ve onu bundan menederdi. Ancak ertesi gün, bir gün önce yasakladığı şeyleri yapan kimselerle yeme, içmede ve sohbette arkadaşlık yapmaktan çekinmezdi. Bunun üzerine Allah onların kalplerini birbirlerine karıştırarak hepsini sapıttı,? onların bu durumu hakkında şu ayet gelmiştir: ?İsrail oğullarından olup da küfredenlere Davut?un da Meryem oğlu İsa?nın da diliyle lânet olunmuştur. Bunun sebebi isyan etmeleri ve ifrata sapmalarıdır. Onlar işledikleri herhangi fenalıktan birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Gerçekten yapmakta devam ettikleri (o hal) ne kötü idi... Eğer Allah?a, peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsalardı onları dostlar edinmezlerdi...? (6)
Ayakta, duvara dayanmış durumda olan Hz. Peygamber (asm) bu ayetleri okuduktan sonra oturur ve ilâve eder: ?Hayır, siz (haddi aşan) zalimi elinden tutup onu hakka çevirinceye kadar (irşad işini bırakmazsınız).? (7)
Başka bir hadis-i şerifte Efendimiz ?mücahit? ve hayırlı ümmetin tarifini şöyle yapmıştır:
?Ümmetimin hayırlıları, onların cahilleri arasında bela ve mücahede içinde bulunurlar.? (8)
Buraya kadar anlattıklarımız. Toplumla ilgili insana düşen bir görevdir. Bir/de insanın şahsına düşen görevi vardır ki; bu ondan daha çetin ve zorludur. Çünkü toplumu oluşturan fertler bozuk olursa cemiyet de bozuk olur. İnsan bedenine nefis hâkim olursa bozulan toplum gibi o insan/da bozuk olur. ?Nefsini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez, öyleyse nefsimden başlarım? deyip söze başlayan Bediüzzaman hazretleri, kitabında şu ifadelere yer vermiştir.
?Nefis demiş ki; namaz iyiyidir ama her gün beşer defa kılmak zordur, bitmediğinden usandırıyor? Dedim: Ey nefis! Cehl-i mürekkeb içinde, tenbellik döşeğinde, gaflet uykusunda söylediğin şu söze mukabil ?beş ikaz?ı benden işit.
Birinci ikaz: Ey bedbaht nefsim! Acaba ömrün ebedî midir? Hiç kat'î senedin var mı ki, gelecek seneye belki yarına kadar kalacaksın?? (9)
Geriye kalan dördünü merak edenler, Risale-i Nur 21 Söz, Bir, Mak, sa 269, dan okumalarını tavsiye ederiz.
(1) Âli İmran Suresi , 3/110
(2) Tövbe Suresi, 9/71
(3) Saff Suresi, 61/3
(4) Hud: 11/116.
(5) Hud: 11/117.
(6) Maide, 5/78-81
(7) İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/382-383.
(8) Kitap adı, 500 Hadis,No,165, Ömeri Nasuhi, Diyanet
işleri reisi, Basım yayın, İstanbul, 1961
(9) Sözler, Sa, No, 269, Bediüzzaman Said Nursi,
Envar neşr İst.

