KULLANILANLAR
Ey yolcu, çetin bir yolda gidiyorsun. Nefisle mücadele mukaddes bir vazifedir, ömür boyu bu zorlu yolda yürümek, önüne çıkan bütün engelleri aşmakla mükellefsin. Kur’an-ı Kerim, son durağa dikkatimizi çekerken çok müthiş anlatıyor.
Hakikatlerin kolay anlaşılması için temsiller verilir. Biz de şöyle bir temsil verelim. Tıpkı stadyumdaki seyirciler gibi. Haşir meydanının etrafı Melekler tarafından çepeçevre kuşatılmış. Kaçıp kurtulmak mümkün değildir, kaçsa da nereye kaçacak? O meydanda torpil bulma imkânı da yoktur. Anlayışsız, vicdanı kararmış bazı insanlar; bu dünyada çok büyük bir fırsatı kaçırdıklarının farkında değildirler. Orada anlayacaklar, fakat bir faydası olmayacaktır.
Bu davranışlarının ağır bir bedelinin olacağını da düşünemiyorlar. Hatta düşünmek te istemiyorlar. Bir peygamber olarak onların bu hâlinden müteessir olan Efendimizi teselli etmek için, Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. (Habibim) Kim itaatten yüz çevirirse aldırma, zaten seni onların üzerlerine bekçi göndermedik.” (1)
Gerçekten kendilerini pek büyük görenler, peygambere tenezzül etmeyenler büyük bir küstahlık içinde azdıkça azanlar, Sonunda insanlıktan da çıkarlar.
Eğer insan insan olmazsa, ebleh bir hayvan olur. Hayvanlıkta derecesini artırdıkça; daha ziyade hayvan olur.
Bu ayet-i kerimede Cenab-ı Hak sanki şöyle diyor: “Habibim; sen onların küfürde ısrarlarına üzülme! Onlar hayvanatı İlahîden bir nevi habistirler ki, dünyanın imareti için yaratılmışlardır. Ayrıca, onlar Allah’ın inananlara verdiği iman nimetindeki yüksek ve ulvî dereceleri, anlamaya bir ölçü olması için yaratılmışlardır.”
Hayvanlar sayıca çoktur, fakat galip gelen ve hükmeden insanlardır. Hayvanat, insanlar için halk olunmuştur. Yaşantılarıyla onlara benzeyen insan kıyafetindeki hayvanlar ise insanlığın dünyadaki işlerini kolaylaştırmak için yaratılmışlardır. Ama bu hayatın bitiminde onların durumu hiç de iç açıcı değildir.
Nitekim onların hiç de iç açıcı olmayan vaziyetlerini, Kur’an-ı Kerim şöyle açıklıyor:
“Habibim, onlar huzurumuza geldikleri zaman vaziyetlerini bir görüversen! (Peygamberin size haber verdiği yeniden dirilme olayı ) “Hak değil miymiş? Sorusuna onlar, evet Rabbimize and olsun ki; yeniden diriliş, hakmış, derler. O hâlde inkâr ettiğinizden ötürü azabı tadın.” (2)
Cenab-ı Hak, Efendimizi bu ve benzer ayetlerle teselli ediyor. Onlar haddi aşarak inkârda ısrar ederlerse ötede avuçlarını ovuşturacaklar. Ettiklerinin karşılığını misliyle bulacaklar, ah keşke diyecekler, ama iş işten geçmiş olacak.
Kur’an-ı Kerim’in şu ihbarı Efendimizi (sav) kısmen ferahlatsa da ümmetine olan şefkati ve merhameti yüzünden kederi tamamen yok olmamıştır. Çünkü Efendimizi (sav) onların cehenneme gitmeleri değil, hidayete gelmeleri daha çok memnun eder. Allah Resulü istikbalde onların başlarına gelecek dehşetli sıkıntıları bildiği için üzülerek Hazreti İsa’nın (asm) dediği gibi Cenab-ı Allah’a şu şekilde yalvarıp dua ediyordu:
“Ey Allah’ım, eğer sen onlara azap edersen, onlar senin kulların. Eğer bağışlarsan zaten o senin şanındandır, çünkü Erhemürrâhiminsin. İzzet sahibi ve azizlerin azizisin, Ahkemü’l- Hâkimsin, abes iş yapmazsın.” (3)
Biz insan olarak birisinden zarar görsek, zarar gördüğümüz o insanın başına bir belâ gelse, etme-bulma dünyası, yaptığının karşılığını buldu der sevinmesek de üzülmeyiz.
Ama Resul-ü Ekrem (sav) ise bir insan olarak bizim taşıdığımız aynı hisleri taşımasına rağmen, onların içine düşecekleri sıkıntıya üzülürdü. Çükü o şefkat peygamberi, Allah’ın Rauf ve Rahim isimlerinin mazharıdır. Yaşantılarıyla dört ayaklıdan farkı olmayanlar Efendimize şöyle dediler:
“Eğer İslam dini Müslümanların dediği gibi gerçekten önemli ve değerli olsaydı, onu anlamakta bizi geçemezlerdi.”(4)
Bugün de azgınlık ve sapıklıkta ısrar eden gruplar, Mekke müşrikleri gibi konuşuyorlar. Dünyada çıkarından başka bir düşünceleri olmayanlar, biz de Müslüman’ız ama biz, onlar gibi akılsız, cahil, dünyayı tanımayan gafillerden değiliz, derler.
Hâlbuki cennetten daha kıymetli olan akıllarını kullansalar ve peygamberin davetine icabet etseler, yanlışlarını görürler ve yanlışta ısrar etmezler. Çok büyük hatalar da yapsalar, Allah’ın merhameti insanların günahından daha fazla olduğundan kusurları bağışlanabilir. Efendimizin hizmetçilerinden Enes’in (ra) rivayet ettiği bir Hadis-i Kutsi de, Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: “Ey âdemoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümit ettikçe ben senden her ne sâdır olsa aldırmam, ben seni affederim. Ey âdemoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey âdemoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiçbir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım.” (5)
Kaynaklar:
(1). Nisa Suresi, 4/80
(2). Enam Suresi, 6/30
(3). Mâide Suresi, 5/118
(4). Ahkaf Suresi, 46/11
(5). Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No. (4144), cilt 11, Sayfa 289, Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, A.Ş. İstanbul

