16 Aralık 2025, Salı
01:40
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizden sonra en çok bahsi geçen peygamber Hz. Musa’dır (asm). Musa (asm) zahiri ilimlerin içine dalmış, kendi devrinde bu ilimlerde ondan daha bilgili hiçbir kimse yoktu. O zahiri ilimlerin deniziydi. Ancak bir ilim daha vardır ki; ona ilmi ledün denilirdi. Bu ilmin derinliklerine de Hz. Hızır (asm) dalmıştı. Hz. Musa (asm) işte bu batın ilminin talibiydi. Çünkü o ilim kalplerin derinliklerinde bulunan hakikatleri görme iç âlemleri keşfetme ilmiydi.

 

 Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen, iki denizden maksadın biri de, Hz. Hızır ile Musa (asm) olabilir. Çünkü biri zahiri ilimlerin diğeri de batıni ilimlerin deniziydi. Doğrusunu Allah bilir.

 

Rivayete göre, Musa (asm)

 

 “Yarabbi benden daha fazla bilgisi olan kulun varsa beni onunla tanıştır” diye dua etmiş.(1)

 

 Cenab-ı Hak duasını kabul etmiş ve şöyle buyurmuştur:

 

 

“İki denizin birleştiği yere git, orada kâmil manada bilgi sahibi bir kulumu bulacaksın.”

 

 Hz. Musa Allah’ın o kâmil manada bilgi sahibi kulunu bulmak için, genç arkadaşı ve talebesine şöyle dedi:

 

 

“İki denizin birleştiği yerde kâmil ve âlim bir zat varmış, ben onu bulmak için durup dinlenmeden yürüyeceğim. Eğer varamazsam onu bulmak için senelerce yürümeye devam edeceğim” dedi.

 

 

İkisi birlikte yanlarına kızartılmış bir balık alıp yola çıktılar. İki denizin birleştiği yere vardıklarında, bir kayanın yanında bir miktar dinlendiler.

 

 Musa (asm) yol arkadaşına, “Şu kızartılmış balığımız eğer canlanırsa onu bana haber ver” diye tembihte bulundu. Çünkü Musa (asm) o kâmil manada bilgi sahibi zatla balığın canlandığı yerde buluşacaklardı.

 

 Kayanın yanında dinlendikleri sırada sepetin içindeki kızartılmış balık, canlanarak suya dalıp gitti. Musa (asm) yol arkadaşıyla birlikte kalkıp yollarına devam ettiler. Bir hayli yol kat ettikten sonra, Musa (asm) yol arkadaşına dedi ki: “Gerçekten bu seyahatimizde epey yorulduk. “Getir artık şu gıdamızı!” deyince Yûşa İbnü Nun dedi ki:

 “Gördün mü?” “O kayanın yanında mola verdiğimizde, ben balığı unutmuşum! Muhakkak ki onu sana söylememi bana unutturan da şeytandan başkası değildir. Doğrusu balık, çok acayip bir şekilde canlanarak denizde yolunu tutup gittiydi."

Musa (asm): “İşte gözleyip durduğumuz da bu idi ya! Çünkü Hz. Musa’ya burada buluşacakları vahy olunmuştu! Hz. Musa “Haydi derhal geri gidiyoruz.” dedi. Oradan kalkıp izlerini takip ederek geri dönüp kayanın yanına vardılar.

HZ. HIZIR İLE MUSA (ASM) BULUŞUYOR

Hz. Musa ile yol arkadaşı aynı zamanda talebesi kayanın yanına vardıklarında, Rabbimizin seçkin kullarından öyle bir has kul ile buluştular ki; Allah ona lütfedip nezdinden rabbanî bir ilim öğretmişti! Tabii bu Hızır’dı (asm) Hz. Musa selam verip söze başladı.

 

 “Üstadım, sana öğretilen bu ilimden bana da bir şeyler öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?”

Hz. Hızır Musa’ya (asm)

 “Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin. Çünkü olayların perde arkasını göremediğinden, benim yaptığım işlere sabır edemezsin. Benim işlerime karıştın mı arkadaşlığımız bozulur. Bana itiraz etmemen için benim yaptığım işleri bütün yönleriyle kavrayabilmelisin ki; kendini tutup sabredebilesin” dedi.

Hz. Musa

 “İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir emrine karşı koymayacağım” dedi.

Hz. Hızır

 “O halde bana tâbi olduğuna göre, hangi konuda olursa olsun, ben onun hakkında sana söz açmadıkça, asla bana soru sormayacaksın!” dedi.

Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet bir gemiye rastlayıp ona bindiler. Hz. Hızır gemiyi delince Musa (asm) dayanamayıp sordu: “Ne yaptın öyle, içindeki yolcuları denizde boğmak mı istiyorsun? Vallahi sen çok korkunç bir iş yaptın!” dedi.

 (Hz. Hızır:) ona

 “Sen benimle beraberliğe katlanamazsın dememiş miydim. İşte sen de gördün! Daha işin başında başladın sabırsızlığa” dedi.

Hz. Musa

 “Ne olur, lütfen unutarak söylediğim bu sözden ötürü beni azarlama, bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma!” dedi.

Yine yola koyuldular. Nihayet bir oğlan çocuğuna rastladılar. Hızır (asm) o çocuğu öldürdü.

Hz. Musa: atılıp:

 “Ne yaptın, masum ve günahsız bir cana kıydın. Hâlbuki bu çocuk birinin canına kıymış ve kısası hak etmiş de değildir. Doğrusu görülmemiş derecede fena bir iş yaptın!” dedi.

Hz. Hızır:

 “Sen benimle arkadaşlık etmeye katlanamazsın dememiş miydim?” dedi.

Hz. Musa:

 “Eğer, sana bir daha soracak olursam, bundan böyle benimle hiç arkadaşlık etme! Artık özür dileyemeyecek hale geldim” dedi.

Tekrar yola devam ettiler. Nihayet bir şehre varıp o şehir halkından yiyecek istediler, ama ahali bunları misafir etmemekte diretti. Bu sırada Hızır (asm) orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördü ve onu görürgörmez düzeltiverdi.

Musa (asm):

 “İsteseydin elbette buna karşı iyi bir ücret alabilirdin” dedi.

HIZIR’IN YAPTIĞI İŞLERİN İÇYÜZÜ

Hızır (asm):

 “İşte seninle ayrılmamızın vakti gelmiş bulunuyor. Şimdi sana hakkında sabırsızlık gösterdiğin o meselelerin içyüzlerini tek tek bildireceğim:

Evvela:

-O gemi, deniz yoluyla geçimini sağlayan birtakım fakirlere ait idi. Ben onu kasten bir miktar zedeledim. Zira öte yanında, sağlam olan bütün gemileri gasp eden zalim bir hükümdar vardı. Onların bu gemiyi arızalı bulup o fakirlerin elinden almasın diye gemiyi deldim.”

İkincisi:

-Oğlan çocuğuna gelince: Onun ebeveyni mümin insanlar idi. Bu çocuğun onları ileride azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Onların Rabbinin, kendilerine, onun yerine daha temiz, daha hayırlı, merhamette ondan daha hisli bir çocuk ihsan etmesini diledik. Bu nedenle o çocuğu öldürdüm.

Üçüncüsü:

-Gelelim duvara: O duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onlara ait bir define gömülü idi. Babaları, Salih, iyi bir insandı. Rabbin onların reşit olacakları çağa gelip, definelerini o zaman çıkarmalarını irade buyurdu. Bütün bunlar Rabbinden birer lütuf ve rahmet olup, ben hiçbirini kendi görüşümle yapmış değilim. İşte hakkında sabırsızlık gösterdiğin meselelerin içyüzü bunlardan ibarettir.

AÇIKLAMA

Buraya kadar surenin akışı içinde Hz. Musa’nın (asm) hikâyesini okuduk. Bizler de kendimizi izleyen ve sırrını bilmediğimiz sürpriz gelişmeler karşısında bulunuyoruz. Şu dünya hayatında bir yolcu olan bizlerin durumu Musa’nın (asm) durumundan farksızdır. Üstelik Kur’an-ı Kerim, bu tür garip davranışlarda bulunan zatın kim olduğunu bile açıklamıyor.

Gerçi ismin bir önemi yoktur. Çünkü Kur’an-ı Kerim, bu zatın yüce, ilahi hikmeti temsil etmesi istendiğini anlatıyor. İlahi hikmette ise, yakın sonuçlara, yer yoktur. Tam tersine ortaya çıkan sonuçları, görme kapasitesi sınırlı olan gözlerin göremediği uzak hedeflere göre değerlendiriliyor. Bu yüzden o zatın adının anılmaması dahi, temsil ettiği manevi kişiliğe uygun düşmektedir. Musa (asm) kendisi ile görüştürüleceği vadedilen bu zatla buluşmak amacı ile yoluna devam ediyor. Ama genç arkadaşı azıklarını kayalıklı yerde unutuyor. Sanki geri dönmeleri için unutmuş gibi. Geri döndüklerinde sözü edilen zatla karşılaşıyorlar. Şayet yollarına devam etselerdi; ilahi takdir tekrar geri dönmelerini gerekli kılmasaydı, o zatla karşılaşamayacaklardı. Görüldüğü üzere hikâyeye hâkim olan hava, bütünüyle kapalı ve bilinmezliklerle doludur. Bu yüzden ayetlerin akışı içinde o zatın ismi de gizli ve kapalı tutuluyor.

BU KISSADAN ALINACAK HİSSE

Karşılaştığımız hadiselerde iç yüzlerini bilemediğimiz konularda, susmamız konuşmamızdan daha hayırlı olabilir.

 “Sizin hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Sevip arzu ettiğiniz bir şey de sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (2)

Doktorun biri bulunduğu şehirden konferans vermek için otobüse biner. Tam o sırada doktorun bir aile dostu gelir, doktor bey annem çok hasta onu muayene etmeden bir yere gitmene izin vermem, der.

Doktor,

 “Benim bu otobüsle gitmem lazım” der.

Aile dostu,

 “İkinci otobüsle gidersin” der.

Doktor,

Bu otobüsle gitmezsem geç kalırım” der.

Aile dostu ısrar eder, Doktor ısrar eder. Sonunda aile dostu,

 “Doktor bey annem ölürse vebali sana aittir” der.

Doktor çaresiz iner, hastayı muayyene eder. İkinci otobüse bilet alırlar ve yola devam eder. Ama doktor konferansa geç kalmıştır. Doktor, “Nereden başıma tebelleş oldu, beni yolumdan alı koydu” diye söylenip giderken bir de ne görsün, önceki bindiği otobüs kaza yapmış sekiz on ölü birkaç yaralı vardır. O zaman, “Ne iyi etti, belki ben de bu ölenler arasında olabilirdim” diye aile dostuna dua etmeye başlıyor. Bunun gibi pek çok örnekler verilebilir. İnsan karşısına çıkan her olaya teenni ile yaklaşmalıdır. Sabır güzelliklerin anahtarıdır.

Nitekim Ebu Saidi’l-Hudrî’nin (ra) rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte, Allah Resulü (sav) buyuruyorlar ki:

 “Allah hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir ihsanda bulunulmamıştır.” (3)

Kula ne gelirse Allah’tan gelir. Kul gafletinden bilmez, onu kul etti sanır. t  Erkan

 

Kaynaklar:

  1. Kehf Sursi, 18/60-82 arası; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak dini Kur’an dili, Feza Gazetecilik, İst.

Sorunun Detayı

2. Bakare Suresi,2/183

3. Müslim, Zekât 124, 1053; Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No. 4857 cilt 13, Sayfa 399, Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, AŞ. İstanbul.

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı