13 Aralık 2025, Cumartesi
18:20
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Malum olduğu vecihle içinde bulunduğumuz ay hicri yılımızın kameri aylardan birinci ayıdır ve bu ayın ismi Muharremdir. İsminden de anlaşılacağı üzere Muharrem, hareme kökünden türetilmiş Arapça bir kelimedir. Hürmet edilen saygı duyulan anlamına gelir. Muharrem ayı Ramazan’dan sonra, Cenabı Hakk’ın en çok ihsan ikram, feyiz ve bereketinin, Rabbani hediyelerinin, bol bol ikram edildiği mübarek bir aydır. Aynı zamanda bu ay pek çok önemli hususiyetlere de ev sahipliği yapmıştır.               

 

        Onlardan biride bu ay içinde Allah’ın inayetiyle Nuh (asm) mın küffarın şerrinden kurtulduğu bir aydır. Rabbimiz küffarı sulara gark ettikten sonra, yer ve göklere emrini vermiş: “Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!” buyurmuş ve emri ilâhi ile tufan son bulmuştur.

 

Muharrem ayının onuncu gününe, aşure günü denmesi tesadüfî değildir. Ömeri Nasuhi’nin tefsirinde geniş yer verdiği Nuh (asm) olayı, Muharremin onuncu gününde cereyan etmiştir. Aşure günü dediğimiz Muharremin onuncu gününde yerler kuruyup sular çekilmiş arz yaşama elverişli hale gelmiş, Nuh (asm) ümmetiyle birlikte karaya ayak basmıştır.

 

         Olay Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Ey yer suyunu yut ve sen ey gök suyunu tut!” diye emir buyruldu. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerinde yerleşti ve “Kahrolsun o zalimler!” denildi. (1)

 

      Aşere Türkçede karşılığı on demektir aşure aşere kelimesinden türetilmiş Arapça bir kelimedir. Nuh (asm) gemide arta kalan yiyeceklerden bir çorba yaptırmış, o çorbasının içinde bulunan ürünlerin sayısı on veya daha fazla olduğundan, bunların karışımından meydana gelen ve ismi olmayan bu yemek çeşidinin adına da aşure çorbası denilmiştir.

 

        Nuh’un (asm) gemisi Cûdi olarak bilinen, Türkiye sınırları içinde, Şırnak ile Silopi arasında bulunan bir dağın üzerinde karar kıldığı söylenir. Araştırmacılar Cûdi dağı ile Şırnak bölgesindeki birçok köy ve bölge isimlerinin de Hz. Nuh’un (asm) soyundan ve gemisinde bulunanların soyundan geldiği kanaatine varmışlardır. Böylece Hz. Nuh’un (asm) gemisinin Cûdi dağında karar kıldığı ağırlık kazanmaktadır. (2)

 

Nuh (asm) küffarın şerrinden kurtulmasına karşılık o gün şükür orucu tutmuştur.

 

Katâde’nin (rh) rivayetine göre, Allah Resulü (sav) buyurdular ki:

 

 “Aşure orucunun önceki yılın günahlarına kefaret olacağını Allah’ın rahmetinden umarım.” (3)

 

Burada esas olan hiçbir zaman zalimlerin zulümleri devam etmeyeceğini, insanlığa hatırlatmak açısından aşure gününü daima canlı tutmak gerekir. O günlerde oruç tutmak ve aşure pişirip çoluk çocuğuna yedirmek sadaka olduğu gibi, komşulara da yedirmek hem sadakadır hem de zalimin zulmü karşılıksız kalmayacağını hatırlatma bakımından çok önemlidir.

 

Her sene bu olayı hatırlayarak Allah’ın gazabından emin olmamak ve rahmetinden de ümitli olmak, her iki hayatı da dengeli götürmek, Müslüman’ın yapacağı en ideal bir davranış olur. Aşure günü Allah’ın rahmetinden feyiz ve bereketinden istifade etmek için, önemli bir fırsattır.    

 

            Muharrem ayının Allah katında ayrı bir yeri vardır. Bunun için bu günlerde oruç tutmak çok faziletlidir. Muharrem ayının diğer aylar arasında ayrı bir yeri olduğu gibi, Aşure gününün de diğer günlerden farklı bir yeri vardır. Çok mübarek ve bereketli bir konumu bulunmaktadır. Bunun için Allah Resulünün Mekke döneminde de aşure orucu tuttuğu, Hz. Ayşe validemizin rivayetinden anlaşılıyor.

 

Hz. Ayşe validemiz buyuruyorlar ki:

 

 “Cahiliye devrinde Kureyş, aşure gününde oruç tutardı. Hicretten önce Peygamber efendimiz de (sav) aşure orucu tutardı. Medine’ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti; ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşure günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, istemeyen de tutmadı.” (4)

 

Bu rivayetlerden anlaşılacağı üzere, birkaç husus açıkça gözükmektedir:

 

Bir:

 

-Aşure orucu Mekkelilerce bilinmekte ve tutulmakta ise de Medine’deki Araplarca tutulmamaktadır. Resulü Ekrem’in oruç tutun emrini vermesi bu manayı hatıra getiriyor!

 

İki:

 

-Allah Resulü, ramazan farz edilmezden önce Aşure’yi nafile bir ibadet olarak değil de vacip olarak tutmaktadır. 

 

İbni mesut (ra) aşure gününün kıymetini anlatan bir Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Allah Resulü (sav) buyuruyorlar ki:

 

 “Her kim aşure gününde ailesine ve hane halkına ikramda bulunursa Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder.” (5)

 

 Bir başka Hadis-i Şerifte Hz. Ayşe’den (ra) Hz. Aişe annemiz buyuruyor ki:

 

“Ramazan (farz olmazdan) önce Aşûra orucu tutuluyordu. Ramazan’ın orucu farz kılındıktan sonra onu dileyen tuttu, dileyen de tutmadı.” (6)

 

Yalnız burada bir ince nokta vardır, aşure günü oruç tutmanın formülünü de vermiştir. Efendimiz, Yahudilere benzememek için muharremin 9, cu ve 10, cu veya 10, cu, 11’nci günlerinde oruç tutmayı tavsiye buyurmuştur.

 

Bugünde sadaka vermek, hayır hasenat yapmak, ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunmak da güzeldir. Bunun gibi güzel âdetlerin yaşatılması isabetli ve yerinde olacaktır. Herkes imkânı nispetinde ailesine, akraba ve komşularına ikramda bulunursa; bu güzel âdeti atadan evlada taşıyanlar ölse bile yine de defterine sevap yazılır. Hele Efendimizin bugünlerin faziletini bildiren hâdiseleri hatırlayarak ihsanda bulunursa, şüphesiz sevabını katlayarak alacaktır.

 

Aşure gününün ehemmiyetini anlatan şu Hadis-i Şerifle konumuza son verelim.

 

Muhammed İbnu Sayfi (ra) anlattığına göre:

 

“Allah Resulü (sav) Aşure günü bize sordu. “Bugün sizden bir şey yiyen var mı?” Biz de: “Yiyen de var yemeyen de.” Bunun üzerine buyurdular ki: “Bu günün geri kalanını bir şey yiyen de, yemeyen de (oruçla) tamamlasın. Arûz halkına da haber salın, onlar da günün geri kalan kısmını (oruçla) tamamlasınlar buyurdu.” (7)

 

Ravi der ki: Allah Resulü “Arûz ile Medine civarındaki Arûz nam mevkiinin ahalisini kastetti.” 

 

Bilhassa Peygamberimizin (asv) bu aşure günüyle ilgili tavsiyelerinden anlaşılıyor ki aşure gününde mümin ailelerin her zamankinden daha çok ikramda bulunmaları kendi menfaatine olacaktır. Bu aile mefhumunun içine akrabalar, yetimler, kimsesizler, konu komşular da girmektedir.

 

Kaynaklar:

 

(1) Hud Suresi 11/44

 

(2) Tefsir, Hud Suresi 11/44, Ömeri Nasuhi, Diyanet işleri Eski reisi, Basım yayın, İstanbul, 1961

 

(3) Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No: (3149) cilt 9, (101) Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, AŞ.. İstanbul.

 

(4) Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No: (3150) cilt 9, 29, Sayfa (103) Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, AŞ.. İstanbul.

 

(5) Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No: (3259) cilt,9, Sayfa (240) Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, AŞ. İstanbul.

 

(6) Müslim, Sıyâm: 115; Muvatta, 33, Ebu Dâvud, Savm: 64, (2442, 2443); Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan Hadi No: (3150) cilt, (9), Sayfa No: (103), Akçağ Yayınları. Feza Gazetecilik AŞ, Yeni Bosna İst.

 

(7) Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi, Prof. İbrahim Canan, Hadis No: (6534) cilt, 17, Sayfa (167) Akçağ Yayınları, Feza Gazetecilik, AŞ. İstanbul

 

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı