Ruhun Kıblesine Yolculuk: Mevlânâ’nın Sözlerinden Hayata Düşen Işık
İnsan, çoğu zaman bedenin ağırlığına kapılır; dünyevî kaygıların, nefsin oyunlarının içinde hakiki varlığını unutur. Oysa Mevlânâ yüzyıllar önce, insanın asıl cevherine—ruha—dönmesi gerektiğini öyle derin, öyle berrak ifadelerle anlatmış ki, bugün bile her cümlesi bir aynadır bize.
Bu yazıda, Mevlânâ’nın Mesnevî ve Dîvan-ı Kebir’den seçilen sözlerinin ışığında, insanın ruh yolculuğunu ve nefs mücadelesini birlikte düşünelim.
Beden Kabuğu ve Ruhun Kanatları
Mevlânâ’ya göre insan bedeni, ruha emanet bir kabuktur. “Beden yumurtası içinde harika bir kuşsun sen,” der ve kabuğu kırmadan uçmanın mümkün olmadığını söyler. Beden görünüşte canlıdır ama asıl hareket ettirici ruhtur. Bu yüzden “bedenin yüzüne değil, ruhun yüzüne bak” çağrısında bulunur.
Bugün hayatlarımız, görüntülere, şekillere, gösterişe, maddî kaygılara doğru eğilmiş durumda. Oysa Mevlânâ, suretin faniliğine karşı mananın ebediliğini hatırlatır:
“Testinin nakşından geç, ırmağa var. Sureti gördün ama manadan gâfilsin…”
Nefs: İçimizdeki Cehennem
Mevlânâ’nın en sert ifadeleri nefs hakkındadır. Nefsi “denizleri içse yine doymayan bir ejderha” olarak tarif eder. Kişinin kendini beğenmesini ise cehennemin en harlı ateşiyle kıyaslar.
Bugün insanlar kendi kusurlarını değil, başkalarının hatalarını görmeye daha yatkın. Mevlânâ bu hâli şöyle eleştirir:
“Kendini gören, kendini beğenen; birisinde bir suç gördü mü içinde cehennemden daha şiddetli bir ateş parlar.”
Gerçek mücadele dışarıdaki düşmanla değil, içimizdeki benlik putuyla verilir. Kendini yakan ateş, dışarıdaki değil içeridekidir.
Aklın Kaynağı ve İlhamın Pınarı
Mevlânâ, aklı ikiye ayırır: Edinilmiş (öğrenilen) akıl ve Allah’ın insana hediye ettiği ilham aklı.
Birincisi kitaplarla, eğitimle büyür; ikincisi ise insanın özünden fışkırır.
Bugün bilgiye erişim hiç olmadığı kadar kolay, fakat hikmet hâlâ zor. Çok bilmekle derin görmek arasında fark vardır. Mevlânâ bu farkı şöyle özetler:
“Kendi içindeki pınarı ara sen!”
Rehbersiz Yolculuk Olmaz
Tasavvufun en önemli uyarılarından biri, kılavuzsuz yola çıkmamaktır. Mevlânâ’ya göre hakikate giden yolda rehber, “Allah’ın gölgesi”dir.
“Yola rehbersiz giren iki günlük yolu yüz yıl gider,” sözü bir uyarıdan çok bir hakikattir.
Bugünün dünyasında bilgi kalabalığı içinde insan, sahiciyi sahte olandan ayırmakta güçlük çekiyor. Mevlânâ, yanlış rehberlerin insanı karanlığa sürüklediğini sert bir dille anlatır; hakiki şeyhi ise nefsin karanlığını ışığa çeviren kişi olarak över.
Mana Âleminin Sakinlerine Davet
Mevlânâ’nın sözleri bazen bir nasihat, bazen bir uyarı, bazen de bir çağrıdır. En bilinen çağrılarından biri ise şöyle başlar:
“Gel, gel…
Ne olursan ol yine gel…”
Bu çağrı; dışlamak yerine kucaklamayı, umutsuzluğu değil merhameti, insanı bütünüyle kabullenmeyi anlatır. Mevlânâ’nın kapısı, tövbesini yüz defa bozanlara bile kapalı değildir.
Sonuç: Ruhun Kıblesini Bulmak
Mevlânâ’nın seçilmiş sözleri bize şunu hatırlatıyor:
-
Ruh asıldır, beden gölge.
-
Mana baki, suret fanidir.
-
Nefs içimizdeki çukur; akıl ise ışığını bulduğu ölçüde aydınlıktır.
-
Rehbersiz yürüyen, yolunu kaybeder.
-
Hakikate giden yol sevgiyle, teslimiyetle ve içe bakışla açılır.
Belki de tüm bu sözlerin özeti tek bir cümlede gizlidir:
“Ruh kıblesi gizlidir.”
Onu bulmak, insanın dünyadaki en büyük yolculuğudur.
Dilerseniz bu yazıyı kısaltabilir, uzatabilir, sosyal medya formatına çevirebilir veya gazete sayfa düzenine uygun hâle getirebilirim

