Son dönemde sokakta, trafikte, hatta sıradan bir günlük alışverişte bile aynı tedirginliği hissediyoruz. İnsanlar birbirine karşı daha öfkeli, daha sabırsız, daha güvensiz.
Sanki şehir sessiz bir gerginlik içinde...
Bu durum sadece büyükşehirlerin değil, artık Seydişehir gibi huzuruyla anılan ilçelerin de gerçeği olmaya başladı.
Bir dönem Seydişehir’in sokaklarında, gençler akşamları gönül rahatlığıyla oturur, komşular birbirine kolayca “Selamünaleyküm” derdi. Şimdi ise özellikle trafikte gerginlik göze çarpıyor.
Korna sesi eksik olmuyor, ışıklarda sabırsız davranan sürücüler, kaldırımda yürüyen yayalara dikkat etmeyen motosikletliler, park yüzünden çıkan tartışmalar…
Basit bir mesele, birkaç saniyede kavgaya dönüşebiliyor.
Gençler arasında da durum farklı değil.
Sosyal medya kültürü, özellikle öfke ve gösteriş üzerine kurulu bir kimlik inşa ediyor.
Bir videoda “sert görünmek”, “tartışmada altta kalmamak” veya “kafa tutmak” bir marifetmiş gibi sunuluyor. Oysa gerçek hayatta bunun bedelini gençler, aileler ve toplum ödüyor.
Küçücük meselelerde bıçaklar, sopalar konuşuyor. Bu, sadece bir haber değil; toplumsal bir çürümenin sinyali.
Seydişehir gibi yıllardır saygı, akrabalık ve komşuluk değerleriyle ayakta duran bir yerde bile insanlar artık birbirine temkinli yaklaşıyor.
Bir parkta yüksek sesle konuşan genç grubuna hemen “kesin bir olay çıkacak” gözüyle bakılıyor.
Market sırasında bir tartışma yaşansa, herkesin aklından aynı düşünce geçiyor:
“Ya bu da büyürse?”
Bütün bu gidişatın arkasında sadece ekonomik sıkıntılar değil, iletişim eksikliği ve değer aşınması da var.
Ailelerin çocuklarına ayıracak zamanı azalıyor, gençler rehberliği sosyal medyada arıyor.
Sanal dünyada “trend” olan davranışlar, gerçek dünyada saygı kültürünü eritiyor.
Oysa bizim mayamızda dayanışma var, yardımlaşma var.
Seydişehir’in bir özelliği de budur:
Bir mahallede biri dara düşse, öbür mahalledeki bile duyar, koşar, el uzatır.
İşte o ruhu yeniden diriltmemiz gerekiyor.
Trafikte biraz sabır, sosyal medyada biraz empati, günlük hayatta biraz tebessüm bile bu karanlık havayı dağıtabilir.
Toplumun gidişatı bir kişinin değil, her birimizin davranışlarının toplamıdır.
Eğer biz birbirimize güvenmeyi, anlayışı, saygıyı yeniden hatırlarsak,
Seydişehir yine o eski huzurlu günlerine kavuşur.
Çünkü şehir dediğimiz şey,
binalardan değil, insanların vicdanından kurulur.

