“Sürücü koltuğu cesareti” mi demeli, yoksa “direksiyonun verdiği cahil cesareti” mi? Hangisi daha doğru? Aslında ikisi de aynı gerçeğe işaret ediyor: O koltuğa oturduğumuzda bir şeyler değişiyor. Peki, bu koltuk bizi magandalaştırıyor mu? Sinirlerimizi mi geriyor? Yoksa hormonlarımızı mı bozuyor? Belki de hepsi…
Bu sorular uzar gider. Her sürücü için geçerli olmasa da, pek çoğumuz bu “sürücü koltuğu sendromu”ndan nasibini alıyor.
Peki, nasıl?
Sürücü koltuğu bize cesaret vermese; sakat kalma, sevdiklerimize acı yaşatma, hatta ölüm riskine rağmen hız sınırlarını zorlar mıyız? Trafik kurallarını hiçe sayar mıyız?
Başka bir sürücü hata yaptığında öfkeden deliye dönüyoruz, ama aynı hatayı kendimiz yapınca nedense mazur görüyoruz. Neden?
Eğer sürücü koltuğu bizi dönüştürmeseydi; başka sürücülere saygısızlık eder, yayaların hakkını çiğner, “yol benim” tavrıyla hareket eder miydik? “Ben en iyi sürücüyüm” kibriyle cehaletin zirvesine tırmanır mıydık?
Normalde sakin bir insanken, direksiyon başında neden bu kadar agresifleşiyoruz? Kavga ediyor, bağırıp çağırıyor, hatta bıçak ve silahlara sarılıyoruz. Bu, o koltukta uyanan “maganda” benliğimizdir. Kabahat aslında koltukta değil, o koltukta ortaya çıkan magandalıktadır.
Peki ya trafikteki insani değerlerimiz? Konvoy sevdasıyla saatlerce korna çalmak, kavşakları tıkayıp halay çekmek, gereksiz drift atarak hem kendimizi hem de başkalarını tehlikeye atmak… Bunlar da mı o koltuğun eseri?
Güncel Bir Sorun: Trafikteki “Ben” Merkezcilik
Günümüz trafiği, adeta bir psikoloji laboratuvarına dönmüş durumda. Sosyal medyada “traffic tantrums” diye adlandırılan öfke nöbetleri, yol vermeme kavgaları, emniyet şeridi ihlalleri… Hepsi o koltuğun verdiği anonimlik ve güç hissiyle tetikleniyor. Araba, bir ulaşım aracı olmaktan çıkıp kişisel bir savaş alanına dönüşüyor.
Peki Ne Yapmalı?
Öncelikle şunu kabul etmeliyiz: Araç kullanmak bir ayrıcalık değil, sorumluluktur. O koltuğa oturduğumuzda sadece kendi hayatımızı değil, başkalarının hayatlarını da emanet alıyoruz. Trafik, kimin daha güçlü ya da daha atak olduğunun değil; kimin daha sabırlı ve saygılı olduğunun sınavıdır.
Unutmayalım: Varacağımız yer, birkaç saniye erken varmaya değmez. Trafikte kaybettiğimiz sabır, belki de hayatımızı kurtaracak.
Direksiyon başındaki o “cahil cesareti” yerine, “sorumluluk bilinci”ni koyabilsek, yollarımız çok daha güvenli ve huzurlu olacak.

