5 Aralık 2025, Cuma
10:09
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Toroslar'ın güzelliği her mevsim başkadır. "Doğaya aşık, dağlara aşık" deyimi var ya, işte tam olarak öyle.

Pazar günlerini iple çekeriz. Kendimizi Rabbimizin yarattığı o eşsiz güzelliklerin kucağına atmak, onlarla hemhal olmak neredeyse hayat tarzımız oldu. Bizi tanıyanlar, sürekli dağlarda yaşadığımızı zanneder. Oysa bu, haftada sadece bir günlük bir dinlenme, günümüzü bereketlendirme çabasından ibaret.

Üstelik bunu yalnızca biz yapmıyoruz. Son yıllarda, helal emeğinin karşılığında dinlenme ihtiyacını doyurmak isteyen Seydişehirliler de yaz kış demeden, her Pazar mutlaka Kuğulu Park'ı dolaşır, tertemiz havayı ciğerlerine doldurur, doğanın güzellikleriyle göz banyosu yapar.

Toroslar'ın bu ihtişamını sindire sindire seyretmek, kokusunu içinize çekmek, dört mevsimini anlatmak bir köşe yazısına değil, romanlara sığar. Allah nasip ederse, böyle bir çalışmanın hayaliyle yanıp tutuşuyorum.

Peki, ben gördüklerimden size hangisini, nasıl anlatayım? Yaylaları mı, renk renk çiğdemleri mi, kardelenleri mi, yoksa yaban keçilerini mi? İnsanın içinin resmini çeken bembeyaz kar manzaralarını mı, ciğerlere doldurduğunuz çelik gibi havayı mı, Suğla Gölü'nü mü, dağları kıskandıracak güzellikteki Küpe'yi mi, yoksa dağ kekiklerinin mis gibi kokusunu mu?

Bu Pazar, Nisan'ın ılık havasına aldanıp çıktık dağların başına... Ama eskilerin dediği gibi: "Kışın en iyi gününe aldanıp yola koyulma, yazın en kötü gününe kanıp yolundan kalma." Sabahın doğuşunu ve akşamın batışını yükseklerde izlemek için yola koyulduk. Rengarenk çiğdemlerle buluşma hayalimiz, zirveye vardığımızda Nisan karının beyaz örtüsüyle karşılaşmamızla söndü gibi oldu. Ama karın altındaki o başka güzellik, bizi farklı duygulara sürükledi. Alacabel bizi işte böyle karşıladı... Buna da şükür.

Aşağılarda baharın en güzel ayı olan Nisan'ın, Alacabel'de hüküm süren diğer yüzü, kışın en şiddetlisini yaşatıyordu. Onlarca araç buzdan kayarak birbirine girmiş, Alacabel "geçit vermem!" diye haykırıyordu. Bu şiddete karşı koyamazdık. Tüm uysallığımızla, "Gar Gış Gıyamet"le cebelleşmeden, risk almadan geri döndük ve Gölcük Yaylası'na yöneldik. Eriyen karların oluşturduğu pınarları, çiğdemleri, nevruzları seyrederken, güneş de yüzünü bize göstermeye başladı.

Gece boyunca yağan kar, saatler içinde kayboldu. Biz de yolumuza devam ederek Uçansu ve Üzümdere Şelaleleri'ni hayal etmeye, geçen haftalarda gördüğümüz o muhteşem manzaralara bir an önce ulaşmaya koyulduk.

Çetin geçen kışın ardından, Üzümdere Kanyonu boyunca ilerlerken, tertemiz suyun oluşturduğu senfoni eşliğinde, mükemmel güzellikleri izlemeye koyulduk.

Kıvrım kıvrım akan suyun kenarına yerleşip, kara çaydanlığımızı ocağa koyduk. Senfoni eşliğinde yudumlayacağımız çayın hayalini kurarken, bir yandan da akşamın gecikmesi, günün uzaması için dua ediyorduk. Güneşin her zamanki gibi batışına engel olamasak da, gördüğümüz ve tattığımız nimetler için Rabbimize şükrediyorduk.

Bir sonraki Pazar'ın bizi Toroslar'a çağıracağı günü sabırsızlıkla bekliyoruz.

Yazı başka, kışı başka... Toroslar bambaşka.

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı