5 Aralık 2025, Cuma
12:56
23.07.2025

HAFTANIN HUTBESİ ;YÂSÎN SÛRESİ: KUR’AN’IN KALBİ

Kültür Sanat
 HAFTANIN HUTBESİ ;YÂSÎN SÛRESİ: KUR’AN’IN KALBİ

Muhterem Müslümanlar!

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yer alan sûrelerden biri de Yâsîn sûresidir. Yâsîn sûresi; insanın aklına ve vicdanına seslenen, kâinatın bir denge ve ahenk üzere yaratıldığını hatırlatan, hayatı anlamlandıran, kalpleri dirilten, hak ve hakikati öğreten bir sûredir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “Her şeyin bir kalbi vardır. Kur’an’ın kalbi ise Yâsîn sûresidir.”[1] buyurarak bu sûreden övgüyle bahsetmiştir. Anadolu irfanıyla yoğrulan aziz milletimiz; doğumdan ölüme, sevinçten hüzne, sağlıktan hastalığa farklı zamanlarda Yâsîn sûresini okumayı alışkanlık haline getirmiştir. Ancak bu sûreyi okumaktan maksat; sadece onu tilavet etmek değil, onun manasını tefekkür etmek ve mesajlarını hayatımıza aktarmaktır.

Aziz Müminler!

Yâsîn sûresi; insanlığa hayat rehberi olarak gönderilen Kur’an’a yeminle başlayarak, dünya ve ahiret huzurunun ancak onun emirlerine tabi olmaktan geçtiğine dikkat çekmektedir.  

Yâsîn sûresi, وَاَنِ اعْبُدُون۪يۜ هٰذَا صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ “Bana kulluk edin. İşte dosdoğru yol budur.”[2] beyanıyla bizleri; yalnız Allah’a kul olmaya, istikamet üzere bir ömür sürmeye davet etmektedir. Bu istikamet; tevhitle başlayan, ibadetlerle güçlenen, güzel ahlakla kemale eren, İslam’ın dosdoğru yoludur. Bu yolda olan bir mümin, her işinde ihlası, her davranışında samimiyeti kuşanmalıdır. Riyadan ve gösterişten uzak durmalıdır.

Yâsîn sûresi, Sen elbette dosdoğru yol üzere gönderilen peygamberlerdensin.”[3] ayetiyle Allah Resûlü (s.a.s)’in tüm insanlığı, dünyada ve ahirette mutluluğa çağıran kutlu bir elçi olduğunu haber vermektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s); hak ile batılı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, helal ile haramı insanlığa gösteren hidayet rehberidir. Yetim ve öksüzleri sevindirmeyi, komşu ile iyi geçinmeyi, affedici ve bağışlayıcı olmayı öğreten rahmet elçisidir.

Kıymetli Müslümanlar!

Yâsîn sûresi; inkarcıların, “Şu çürümüş kemiklere yeniden kim can verecek?” sorusuna,      قُلْ يُحْي۪يهَا الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍۜ  “Onları ilk başta yaratmış olan Allah diriltecektir.”[4] fermanıyla cevap vermektedir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), vefat eden müminlere Yâsîn sûresini okumamızı tavsiye etmiştir.[5] Bu tavsiye bizlere; her nefsin ölümü tadacağını, ölmeden önce ahiret için hazırlık yapmamız gerektiğini, söylediklerimizden ve yaptıklarımızdan tek tek hesaba çekileceğimizi öğretmektedir. Yâsîn sûresi bu hususta bizleri şöyle uyarmaktadır: “O gün, onların ağızlarını mühürleriz; yapmış olduklarını elleri bize anlatır, ayakları da şahitlik eder.”[6] Bu bilince sahip olan bir Müslüman; yaratılış gayesi olan iyilikten, ibadetten, güzel ahlaktan uzak durmamalıdır. Kötülüklere asla yeltenmemelidir. Ölüm, ahiret, hesap, sorgu sual yokmuş gibi yaşamamalıdır. Rabbine, kendisine, ailesine, topluma ve çevresine karşı sorumluluklarını yerine getirmelidir. Bütün imkansızlıklara rağmen; vatanı ve mukaddesatı uğruna siyonist zalimlere ve işbirlikçilerine karşı destansı bir mücadele veren Gazzeli kardeşlerimiz başta olmak üzere daima mazlumun ve mağdurun yanında olmalıdır. Hiçbir insani ve ahlaki ilke tanımayan bu canilerle maddi ve manevi olarak mücadele etmelidir.

Değerli Müminler!

Yâsîn sûresi, müminleri şöyle müjdelemektedir: اِنَّ اَصْحَابَ الْجَنَّةِ الْيَوْمَ ف۪ي شُغُلٍ فَاكِهُونَۚ O gün cennetlikler, nimetler içinde safa sürerler.”[7] سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَح۪يمٍ “Onlara merhamet sahibi Rabbin söylediği selam vardır.”[8] Şeytanın esiri olan günahkarları da şöyle ikaz etmektedir: هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ “İşte size haber verilen cehennem budur!” اِصْلَوْهَا الْيَوْمَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ “İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”[9]

Aziz Müslümanlar!

Zilhicce ayının içindeyiz. Bu mübarek günleri; ibadetlerimizi arttırmak, hatalarımızı gözden geçirmek, günahlarımıza tövbe etmek için bir fırsat bilelim. Hesap günü gelmeden önce kendimizi hesaba çekmeye vesile kılalım.

Hutbemi Yâsîn sûresinin son ayeti ile bitiriyorum: فَسُبْحَانَ الَّذ۪ي بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı ne yücedir! Hepiniz O’na döndürüleceksiniz.”[10]

 

[1] Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’an, 7.

[2] Yâsîn, 36/61.

[3] Yâsîn, 36/3, 4.

[4] Yâsîn, 36/78, 79.

[5] Ebû Dâvûd, Cenâiz, 19, 20.

[6] Yâsîn, 36/65.

[7] Yâsîn, 36/55.

[8] Yâsîn, 36/58.

[9] Yâsîn, 36/63, 64.

[10] Yâsîn, 36/83.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

 

1. Yâ Sîn.(1)

(1) Bu harflerle ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

2,3,4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur'an'a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.

5,6. Kur'an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

7. Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

8. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.

9. Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.

10. Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

11. Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.

12. Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.

13. (Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

14. Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, "Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

15. Onlar şöyle dediler: "Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."

16. (Elçiler ise) şöyle dediler: "Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor."

17. "Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir."

18. Dediler ki: "Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur."

19. Elçiler de, "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz" dediler.

20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun."

21. "Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir."

22. "Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O'na döndürüleceksiniz."

23. "O'nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar."

24. "O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum."

25. "Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!"

26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): "Cennete gir!" denildi. O da, "Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!" dedi.

28. Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik.

29. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.

30. Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.

31. Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?

32. Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.

33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler.

34,35. Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi?(2)

(2) Bu âyet şöyle de tercüme edilebilir: "Meyvelerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Hâlâ şükretmeyecekler mi?"

36. Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.

37. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.

38. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah'ın takdiri (düzenlemesi)dir.

39. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.

40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

41. Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.

42. Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.

43. Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.

44. Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.

45. Onlara, "Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin" denildiğinde yüz çevirirler.

46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.

47. Onlara, "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın" denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, "Allah'ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz" derler.

48. "Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?" diyorlar.

49. Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.

50. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

51. Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.

52. Şöyle derler: "Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman'ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler."

53. Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.

54. O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.

55. Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.

56. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.

57. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.

58. Çok merhametli olan Rab'den bir söz olarak (kendilerine) "Selâm" (vardır).

59. (Allah, şöyle der:) "Ey suçlular! Ayrılın bu gün!"

60,61. "Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"

62. "Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?"

63. "İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir."

64. "İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!"

65. O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.

66. Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!

67. Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.

68. Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?

69. Biz, o Peygamber'e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

70. (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur'an'ı indirdik.

71. Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.

72. Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler.

73. Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?

74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilâhlar edindiler.

75. Onlar, ilâhlar için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler.

76. (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.

77. İnsan, bizim, kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.

78. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: "Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?"

79. De ki: "Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir."

80. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.(3)

(3) Bu âyette, Arapların "marh" ve "afar" adını verdikleri iki cins ağacı yaş hâlde iken birbirine sürterek ateş yakmalarına işaret edilmektedir.

81. Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.

82. Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah'ın şanı yücedir! Siz yalnız O'na döndürüleceksiniz.

 

MANSET_ALTI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı
ICERIK_ARASI Reklam Alanı
MOBIL_UST Reklam Alanı
MOBIL_ALT Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı