19 Temmuz 2025, Cumartesi
07:53
Manşet Altı Reklam

Yeryüzünde gelişmenin ve ilerlemenin temelinde insanın hep daha iyiyi, daha güzeli ve daha mükemmeli arama çabasının olduğu bilinmektedir. Bu nedenle iyi, güzel ve doğru algımızda hep bir derecelendirme söz konusudur.

‘İyi’ varsa onun yanı başında ‘daha iyi’ ve ‘en iyi’ lerin de olmaması düşünülemez. Bunun gibi; güzel, daha güzel, en güzel olarak nitelendirilen sözler, davranışlar, eserler hep olmuştur, olacaktır. Bu, şüphesiz Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği bir özellik, O’na hesapsız şükretmemizi gerektiren bir nimettir.

Aksi halde hayat ne kadar sıkıcı olurdu! Düşüncesi bile ürperti veriyor: Hep aynı tip evler, arabalar, kıyafetler; hep aynı sözler, davranışlar; hep aynı renk eşyalar, her şey tek tip, tek düze…

Oysa aynı yemeği aynı gün iki defa yemek bile can sıkıcı olabiliyor. Bugün güzel bulduğumuz bir şey,bir süre sonra aynı etkiyi uyandırmıyor. İlahi yasalara uyarak her şey her an değişiyor, duygularımız, düşüncelerimiz hep değişiyor.

Monotonluktan kurtulmak istiyoruz zaman zaman. Sürekli dinlediğimiz insanlardan bir gün de farklı bir söz duymak istiyoruz doğal olarak. Hayatın her alanında özellikle de eğitim- öğretim çalışmalarında yeni yöntem arayışları taze kan gibi hayati öneme sahip bir konudur. Bunun bilincinde olarak Mevlana yüzyıllar öncesinde şöyle der: “ Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım.”

Gecen gün bir berber dükkânında tıraş sırası beklerken bir köşede birikmiş gazetelerin arasında ilçemizde geçen yıl eğitim-öğretime başlayan Seydişehir Anadolu Öğretmen Lisesi’nin çıkardığı bir dergi dikkatimi çekti. Bir sayfasında da insanın olduğu her yerde hemen her durumda dikkat edilmesi gereken temel bir ilke olarak düşündüğüm hikmet dolu bir hikâye.

Internet ortamında da bulabileceğiniz ve bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğim hikâye şöyle:

“Bir kral halkı için geniş bir yol yaptırdı. Yapımı tamamlanan yolu halka açmadan önce, bir yarışma düzenlemeye karar verdi. İsteyenin bu yarışmaya katılabileceğini ilan ettiren kral, yoldan en güzel geçecek kişiyi belirleyeceğini söyledi. Yarışma günü, insanlar akın ettiler. Bazıları en güzel arabalarını, bazıları en güzel elbiselerini getirmişti: Kadınlardan kimileri saçlarını en güzel biçimde yaptırmıştı, kimi de yanlarında en güzel yiyecekleri getirmişti. Gençlerden bazıları spor kıyafetler içinde yol boyunca koşmaya hazırlanıyordu. Nihayet, tüm gün insanlar yoldan geçtiler, fakat yolu kat edip tekrar kralın yanına döndüklerinde hepsi aynı şikâyette bulundu: Yolun bir yerinde büyükçe bir taş ve moloz yığını vardı ve bu moloz yığını yolculuğu zorlaştırıyordu. Günün sonunda yalnız bir yolcu da bitiş çizgisine yorgun argın ulaştı. Üstü başı toz toprak içindeydi, ama krala büyük bir saygıyla yönelerek elindeki altın kesesini uzattı:

"Yolculuğum sırasında, yolu tıkayan taş ve moloz yığınını kaldırmak için durmuştum. Bu altın kesesini onun altında buldum. Bu altınlar size ait olmalı." Kral gülümseyerek cevap verdi: "O altınlar sana ait delikanlı." "Hayır, benim değil. Benim hiçbir zaman o kadar çok param olmadı." "Evet" dedi kral. "Bu altınları sen kazandın, zira yarışmanın galibi sensin. Yoldan en güzel geçen kişi sensin. Çünkü yoldan en güzel geçen kişi, ardından gelenler için yoldaki engelleri kaldıran kişidir.”

***

Bana da sevgili hemşerilerim için en güzel günler, en bereketli kazançlar, en hayırlıişler dilemek düşüyor.

Selamları en güzeliyle…

        02 Temmuz, 2009

Hacı Halim Kartal

 

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ