İnsanın hakikat arayışı, varoluşun en kadim ve anlamlı yolculuğudur. Kimileri bu yolculukta sadece aklını rehber edinirken, kimileri aşkın ateşiyle yürümeyi seçer. Oysa hakikatin tam manasıyla anlaşılması, aklın berrak süzgecinden geçse de onun ruhla bütünleşip yaşanması ancak aşkın gücüyle mümkündür. Akıl, hakikati kavramak için bir araçsa, aşk da onu hayatın içine dokuyan bir ruh halidir. Peki, hakikat akılla anlaşılıp aşkla nasıl yaşanır?
Aklın görevi, hakikati çözümlemek ve anlamlandırmaktır. İnsanoğlu, düşünen bir varlık olarak, hakikate ulaşmak için deliller ve mantık zincirleri kurar. Ancak, akıl çoğu zaman soyut bir bilme durumunu beraberinde getirir. Bilgi ve hakikati kavramak için düşünmek gerekir; ancak onu yaşamak, hissetmek ve içselleştirmek başka bir boyuttur. İşte tam bu noktada aşk devreye girer.
Aşk, aklın bulduğu hakikati kalbin derinliklerine işler. Yunus Emre’nin dediği gibi, "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir." Bilmek bir adım olsa da onu yaşamak aşkla mümkündür. Aşkla yaşamak, sadece doğruyu bilmek değil, o doğrunun ruhun her zerresine nüfuz etmesidir. Aklın bulduğu mana, aşkın coşkusuyla canlanır, hareket bulur.
Tasavvuf düşüncesi, bu noktada önemli bir perspektif sunar. Akıl, insanı Allah’ın varlığına ve birliğine ikna ederken, aşk insanı O’na yaklaştırır, kalbi diri tutar. Mevlana’nın Mesnevi’de dile getirdiği gibi, aşk insanı Hak yolunda yanmaya sevk eder. Bu yanış, salt akılla açıklanamaz; çünkü aşk aklın sınırlarını aşan bir yaşanmışlıktır.
Bu bağlamda hakikat, aklın ışığıyla anlaşılır; ancak o hakikati yaşanır kılan, aşktır. Akıl bilginin, aşk ise yaşantının eseridir. İnsan hem aklını hem de aşkını müstakim bir çizgide tutabildiğinde, hakikati hem anlar hem de yaşar. Bu dengeyi kurabilen insan hem ilim yolunda derinleşir hem de aşk yolunda yanar. Böylece hayat, anlam ve coşku bulur.
Hakikatin akılla anlaşılması ancak aşkla yaşanması konusunu Peygamberlerden, Sahabe-i Kiram'dan ve günümüzden birkaç örnekle daha da somutlaştırmak istiyorum.
1.Hz. İbrahim (a.s.)- Akılla Hakikate Ulaşmak, Aşkla Teslim Olmak:
Hz. İbrahim (a.s.), aklını kullanarak putların ilah olamayacağını keşfetmiş ve bu hakikati kavramıştır. Güneşi, ayı ve yıldızları inceleyerek aklıyla tevhid hakikatine ulaşmış, ancak bu bilgiyle yetinmeyip aşkla Rabbine teslim olmuştur:
Hakikati Anlamak: Hz. İbrahim, putların acziyetini sorgulamış ve onların ilah olamayacağını akıl yoluyla idrak etmiştir (En’âm, 6/76-79).
Hakikati Aşkla Yaşamak: Ancak Hz. İbrahim en büyük aşk sınavını, inandığı değerler uğruna ateşe atılmayı göze alması, eşini ekin bitmez bir vadiye bırakması ve oğlunu Allah yolunda kurban etmekle vermiştir. Aklı, Allah’ın emrinin hikmetini arasa da aşkı, ona teslimiyeti öğretmiştir. Hz. İbrahim’in bu teslimiyeti, akılla ulaşılan hakikatin aşk ile nasıl yaşandığına en güzel örnektir.
2.Hz. Musa (a.s.)-Akıl ile Sorgulamak, Aşk ile İtaat Etmek:
Hz. Musa (a.s.), aklıyla Firavun'un ilahlık iddiasını reddetmiş ve Allah’ın varlığını tebliğ etmiştir. Ancak deniz kenarında, Firavun’un ordusu yaklaşırken İsrailoğulları tereddüt etmişti. Aklın mantığı, kurtuluşun olmadığını söylüyordu.
Hakikati Anlamak: Hz. Musa, Allah’ın yardımının geleceğine aklen inanmıştı.
Hakikati Aşkla Yaşamak: Ancak denizin yarılması emri geldiğinde, aklın ötesinde bir aşkla Allah’a tam teslimiyet gösterdi ve asasını denize vurdu. (Şuara, 26/63)Bu olay, aklın sınırlı kaldığı yerde aşkın devreye girerek teslimiyeti nasıl sağladığını gösterir.
3. Mus’ab bin Umeyr- (r.a.)-Akılla Hakikati Kabul Etmek, Aşkla Yaşamak:
Mus’ab bin Umeyr, Mekke’nin en zengin ve yakışıklı gençlerinden biriydi. Aklen İslam’ın doğruluğunu kabul ettikten sonra, bu hakikati yaşamak uğruna aşka gelip lüks hayatını terk etti.
Hakikati Anlamak: İlk vahiyleri duyduğunda aklı, İslam’ın mesajındaki tutarlılığı fark etti.
Hakikati Aşkla Yaşamak: Aşkla teslim olduğu bu hakikati, malını mülkünü, imtiyaz ve statüsünü elinin tersiyle iterek, Medine’ye hicret ederek ve İslam’ın ilk öğretmeni olarak yaşayarak gösterdi.Uhud’da şehit düşerken bile Resulullah’ı savunması, Mekke’nin sayılı zenginlerinden birisi olmasına karşılık üzerini örtecek bir kefen dahi bulunmaması akılla anladığı hakikati aşkla nasıl yaşadığının en güzel göstergesiydi.
4. Hz. Ali (r.a.)-Akılla Anlamak, Aşkla Mücadele Etmek:
Hz. Ali (r.a.), ilim ve hikmetin zirvesinde bir sahabeydi. Onun ilmi derinliği, aklı kullanmadaki maharetini gösterir. Ancak, Hz. Ali’yi Hz. Ali yapan şey, bu bilgiyi sadece zihninde taşımayıp aşkla hayatına tatbik etmesidir.
Hakikati Anlamak: Akıl, ona adaletin ve hakkın ne olduğunu göstermiştir. Müslüman olmadan önce Efendimizin yaptığı teklife önce “Babama sorayım” demiş ancak daha sonra “Allah beni yaratırken babama sormadı” diyerek mantıklı bir çıkarımda bulunmuş ve İslam’ı seçmiştir.
Hakikati Aşkla Yaşamak: Ancak adalet uğruna verdiği mücadele, sadece aklın değil, aşkın da eseridir.Hicrette canını hiçe sayarak Peygamberin yatağına yatması, tüm dünyanın iman etmesi halinde imanına bir fazlalık oluşmayacağını, tüm dünyanın tamamıyla inkara saplanmasının da imanına zarar vermeyeceğini söylemesi de inandığı değerlere nasıl aşkla bağlandığını gösterir.
5. Gazze-Akılla Hakikati Anlamak, Aşkla Adanmak:
Gazze halkı, akıl yoluyla yaşadıkları zulmün farkındadır. Uluslararası hukuk ve insan hakları perspektifinden bakıldığında, maruz kaldıkları ambargo ve saldırılar haksızlık ve zulüm olarak tanımlanır. Akıl, bu adaletsizliği ortaya koyarken, hak mücadelesinin meşruiyetini de vurgular.
Aklın Hakikati:
Gazze'de yaşayanlar, topraklarının işgal altında olduğunu akıl yoluyla bilir.Direnişlerinin haklı olduğunu tarihi, siyasi ve insani gerekçelerle savunurlar.İslam'ın özgürlük ve direniş öğretisini akıl yoluyla öğrenmişlerdir.
Ancak Gazze'nin direnişi sadece akılla anlaşılmaz; asıl güç kaynağı, aşkın derinliğinde gizlidir. Bu aşk, Kudüs ve Mescidi Aksa aşkıdır, özgürlük aşkıdır, Allah’a olan teslimiyetin aşkıdır.
Aşkın Teslimiyeti:
Bombalar altında dahi çocuklarının ezan sesleriyle büyümesi için çaba sarf ederler.Şehit vermelerine rağmen, cesaretle direniş gösterirler.Bir yıkıntının ardından yeniden hayata tutunur, umudu aşkla diri tutarlar.Onlarca liderlerini kaybetmelerine rağmen asla ümitsizliğe kapılmazlar. Dünyanın tüm süper güçleriyle savaşmalarına, ülkeleri tonlarca bombayla hayalet şehir olmasına rağmen ümitlerini kaybetmemeleri büyük bir aşk ve samimiyetin abideleri olmalarından kaynaklanmaktadır.
Aklın Yetersiz Kaldığı Yerde Aşkın Devreye Girmesi:
Gazze halkı, dünyanın sessizliğine ve adaletsizliğine akıl yoluyla tepki gösterse de hayata tutunma azimleri aşkın eseridir. Akıl, “Bu şartlarda nasıl yaşanır?” sorusuna cevap bulamazken, aşk, “Direnmek farzdır” ve Kudüs semboldür diyerek yol gösterir.
Kur’an ve Direniş Ruhu:
Gazze halkı, Kur’an’dan ilham alarak sabır ve metanetle mücadele eder.“Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” (Al-i İmran, 3/103) ayeti, akılla kavranıp aşkla yaşanır.Aşk olmasa, yıllarca süren abluka ve yoksulluk altında direniş ruhu korunamazdı.
Gazze, hakikati akılla anlayıp aşkla yaşayanların şehridir. Akıl, haksızlık karşısında doğruları tespit ederken; aşk, bu doğrular için mücadele azmini canlı tutar. Gazze halkının her gün yeniden ayağa kalkması, akılla değil, aşkla mümkün olur. Zira onlar, zulmün karanlığında bile hakikati aşkla yaşamayı bilirler.
Sonuç olarak verdiğimiz örneklerdegörüldüğü gibi, Peygamberler, Sahabeler ve günümüzde Gazze vb. İslam coğrafyalarının şerefli halkları akılla hakikati anlamış ancak bu bilgiyi sadece zihinlerinde bırakmamış, aşkla yaşayarak hayatlarına tatbik etmişlerdir. Hakikat yolculuğunda akıl bir pusula olsa da bu yolculuğu tamamlayan aşkın derinliğidir.