banner153

banner150

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Dinlemeye vaktimiz yok! Anlamaya da… Çağımızın hız ve haz tutkusu robotlaşmaya kadar vardırdı insanı! İnsan ruhu durulmak için direnirken, koşullar da direniyor ve çoğu kez zaman galip geliyor.  Neye ne kadar zaman ayırmak gerek? Hangi hızda hayata katılmak ve yerinde saymak gerek? Bu toplumsal yoğunluğun içerisinde; İnsana nasıl, ne kadar güvenmek ve bağlanmak gerek? Düşünülmesi en elzem sorulardır bunlar. Zira toplumsal yapının sekteye uğraması tüm yapıyı altüst edeceğinden, insan mefhumuna gerekli önem verilmelidir ki yapının ana taşı aile kurumu üzerinde ziyadesiyle durulsun. Aile; insanın ilk sarmalandığı, kucaklandığı yerdir. Ailede edindiğimiz her davranış kalıbı, ömür boyu bize rehberlik edecek olan ilkedir. Aile; Gelenek göreneklerimizi öğrendiğimiz, ilk eğitimi aldığımız, inancımızı anlamlandırdığımız yerdir.  Orada öğreniriz sevmeyi, anlamayı, dinlemeyi, kabul ya da reddetmeyi…  Orada öğreniriz merhameti, saygıyı, aile kurmayı. Orada öğreniriz yaşama umutla bakmayı, sımsıkı sarılmayı ve sarmayı. Aile olmak: Kabul etmek, kabul görmek duygumuzu güçlendirerek, bizi hayata karşı diri ve güvende tutar! Öyleyse nedir aile olmak? Kucaklamaktır aile olmak; her durumda ve her şartta! Anlamak, anlamlandırmaktır. Aile olmak koşulsuz sevmek, koşulsuz dinlemektir! En çok da dinlemektir, bu hız ve haz çağında. En çok da dinlemek! Çocuğun sırtını yasladığı dağ, sığındığı kulübe, konuştuğu cümle olabilmek için, onu derin dinlemek önce ebeveynin işidir. Ebeveynler çocuğu ne kadar derin ve etkin dinlerse çocuk kendisini o kadar çok açacak ve ebeveynine güven duyacaktır. Güven duygusu ilk ailede oluşur. Aile her şeyin ilki olma özelliğinden ötürü en önemli kurumdur ve aile yapısı sağlıklı toplumlarda işleyiş ve ilerleme daha sağlıklı olacaktır. Sağlıklı aile, sağlıklı çocuk, sağlıklı birey neticede sağlıklı toplum demektir… Ekonomik, sosyal, kültürel değişikliklerle beraber, aile yapısında da değişiklikler meydana gelmiş. Daha çok ekonomik sebeplerle aile kökleri çevresel olarak uzaklaşmış, çekirdek aile yapısı ortaya çıkmış, anne-baba-çocuktan oluşan bu minik beraberlik birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Ekonomik, sosyal, kültürel bazda bakıldığında çekirdek aile yapısının olumlu yanları kadar olumsuzlukları da kabul görmektedir. Ekonomik sebepler, kadının eğitim düzeyi, iş ihtiyacı ve elaman ihtiyacı kadınların çalışabileceği ortamları çoğaltırken, annelik mefhumu biraz kıyıda kalarak farklı sorunları da ortaya çıkarmıştır. Kadın gerek ekonomik gerek sosyal gerekse de kültürel sebeplerle çalışma hayatına girerken çocuğun bakımı-eğitimi-yetiştirilmesi yine kadına bırakılmıştır. Dolayısıyla aile birlikteliğinde aksamalara sebep olan bu durum en çok çocukları etkilerken, kadının sırtına artı yükler yüklemiş ve evlilikler zarar görürken, çocuklar fiziksel, psikolojik anlamda travmatik davranışlar sergilemeye başlamıştır. Günümüzde hem değişen şartlara ayak uydurmak hem sıcacık bir aile olup çocukları bir çatı altında geleceğe hazırlamak annenin-babanın-toplumun görevleri arasındadır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, sağlıklı toplum için bireylerin sağlıklı olması gerekir. Bireyin sağlıklı olması için de sağlıklı bir aile ortamında, güven içerisinde büyümesi gerekir… Şartlar ne kadar zorlaşsa ve değişse de kutsal kabul ettiğimiz aile kurumu için hem ebeveynler hem de toplumun diğer fertleri bazı fedakarlıklar göstermelidir. Zaman zaman gençlerle bir araya geldiğimizde:

Nasıl bir aileniz olmasını isterdiniz?

Ebeveyn olsaydınız nasıl davranışlar sergilerdiniz?

Sorularını yöneltirim; Farklı beklentileri olmasına rağmen, genelde şu ifadelere rastlarım:

Ben: Anne/ Baba Olsaydım:

-Çocuklarımı can kulağıyla dinlerdim

-Onlara kaliteli ve özel zamanlar ayırırdım.

-Kendimi onların yerine koyardım/Onların da kendilerini benim yerime koymalarını isterdim. (Bunu bir oyun gibi; Anne sensin, ne yapardın? Baba sensin, hangi kararı alırdın? vb)

-Yetenek ve ilgilerimizin aynı olmak zorunda olmadığını kabul ederek, geleceğe ve eğitimine dair önerilerde bulunurdum.

-Onların yaşındaki hatalarımı, yanlışlarımı ve bunların sonucunda neler yaşadığımı açıkça paylaşırdım.

-Ebeveyn olarak, yaşadığım zorlukları anlatır, çocuklarımdan yardım isterdim. (Onlara neden az zaman ayırdığımı? Birlikte vakit geçiremesek de değerli olduklarını. Büyüklerin de zamanla öğrendiklerini…vb durumları samimi cümlelerle anlatırdım)

-Onlara karşı içten olmaya gayret ederdim. Baba otoritesi ya da anne şefkatinin de işe yaramadığı anlar olabileceğini ve sorunların üstesinden sevgi ve zamanla gelinebileceğini anlatır, yaşantı içerisinde bunu örneklerdim.

-Yaşamın bir yolculuk olduğunu ve aile kurumundakilerin yolculukta el ele olmasının, dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı bariyer görevi göreceğini anlatır örneklerle hissettirirdim.

- Yardıma ihtiyaçları olduğunu hissettiğimde, doğru anın ne zaman olduğunu ve ne derece yardım kabul edeceklerini onlarla tartışırdım. (Büyümelerine izin verir, yaşamın çeşitli zorlukları olduğunu, düşebileceklerini- acı çekebileceklerini ama ayağa kalkmaları için gereken desteğe hazır olduğumu ve insanın böyle böyle piştiğini anlatırdım.)

****DİNLERDİM ONLARI! Tüm kalbimle, niyetimle ve sevgimle dinlerdim. Kızardım belki ama anlık kızgınlığın da aile olmaktan kaynaklı bir endişe olabileceğini, insanların sevdiklerine zarar geleceğini düşündüklerinde öfkelenebileceklerini/sinirlenebileceklerini/kızabileceklerini ama bunun geçici olduğunu anlatırdım…

***ANLATIRDIM ONLARA! Hayatın hiç de kolay olmadığını, aile olmanın sarıp sarmalamak, eğitmek ve geleceğe hazırlamak için bir yorgan görevi görmesi gerektiğini anlatırdım…

**VAZGEÇMEZDİM ONLARDAN! Her ne olursa olsun, koşulsuz bir sevgi taşıdığımı, kan bağımızın can bağı olduğunu, hata bile yapsalar aile olup aşabileceğimizi ve asla onlardan vazgeçmeyeceğimi anlatırdım…

*KUCAKLARDIM ONLARI! Hayvanların bile yavrularından vazgeçmediklerini, anne-baba-çocuk bağının sımsıkı sarılarak, anlayarak, inanarak, düşerek, kalkarak, hayata birlikte tutunarak kazanıldığını yüksek sesle söylerdim onlara…

Ve

AİLE OLABİLMEK: Empati kurarken, yanında-yakınında-peşinde olurken, özgür bırakabilmektir diye de eklerdim…

 

 

Ayşe ÜNÜVAR

Uzman Psikolojik Danışman.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner155

banner147