6 Aralık 2025, Cumartesi
02:12
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

"Ey Allah 'in dinine iman ederler! icabet ediniz: Allah'a, Allah'ın davetine, Allah'ın Rasulüne, o muhterem Rasulün davetine, evet onların sizin için sırf hayat olan davetine, Allah'ın, Rasulünün sizin hakkınızda sırf hayat olacak bir çok emri var. Onları ifa ederseniz gerek bugünkü fani hayatınızda, gerek yarınki ebedi hayatınızda mesut olur, rahatla, saadetle yaşarsınız. Sonra bilmiş olunuz ki, Cenab-ı Hak, insanın kalbi ile kendi arasına girer, yani mahlukunun bütün sırlarına muttali olur. Şunu da biliniz ki yine döneceğiniz yer Allahu Zül-Celal'dir. O musibetten, o fitneden, o felaketten sakınınız. O bela, o felaket hiç bir zaman içinizden yalnız suçlu olanlara gelmez, belki umumunuzu birden istila eder. Bir de gözlerinizi açınız, iyi biliniz ki Allah 'in azabı şiddetlidir, dehşet vericidir." (8/Enfal, 24-25)*

 

 *M. Akif, "Hutbe ve mevâiz. Bayezid Kürsüsünden vaaz", Sebilür Reşad, IX. Sayı, Sayfa: 230, 29 Safer 1331.

 

 

 

 

Beyazıt Kürsüsünde vaazlarına bu ayetler başlıyor Akif, ümmetin içler acısı durumuna karşı çarenin ümmetin ittihadı, yani Pan ? İslamizm olduğunu bunun tam tersi duruşun ise ?İslami? olmayacağını yaşarken ölmek olduğunu vurguluyordu.

 

"Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk,
Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabirinden kalk!
Diriler koşmadı imdadına, sen bari yetiş...
Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...
Sen misin, yoksa hayalin mi vefasız Kosova!
Yoksa yanlış mı? Hayır, söyleme, bildim... Bildim!
Basacak mıydı, fakat, göğsüne Sırb'ın çarığı?
Serilip yerlere binlerce şehidin sarığı,
Silecek miydi en alçak neferin çizmesini?
Dürtecek miydi geçen, leş gibi her limesini?
Ya şu üç parçalı bayrak dikilirken tepene,
Niye indirmedi, kim çıktı bu halkın önüne?

(Safahat, "Hakkın Sesleri", s. 204, ist.-1973)

 

Akif, her yönüyle ümmetin büyük bir çöküş yaşadığı, geleneksel otoritenin yerini güçsüzlüğe ve acziyete bıraktığı bir dönemde dünyaya eldi ve büyüdü. O dönemde yaşayan bir çok kişi, kurtuluş olarak batının değerlerine bakmaya başlamıştı. Dini ve milli değerler hasır altı edilirken, yerine batıdan ithal kavramlar ve kimlikler ortaya atılmıştı.

 

İşte Muhammed Akif?in yaşadığı ortam taklitçiliğin başkentiydi. Bir taraftan hazır kalıplar halinde, bu milletin hiç alışık olmadığı fikirler ithal ediliyor, diğer taraftan Osmanlı hanedanı ve islamın son tahtı korunmaya çalışılıyordu.

 

Söz konusu iklimde, halkı fildişi kulelerden izleyen, tanzimatla beraber batıdan ithal edilen fikirlerle halkı avrupanın aydınlık ve modern yoluna davet eden kansızlar dışında, muvahhid tutumlarıyla, Kuran?i kimlik arayışlarını bieysel olarak sürdürenler yok değildi.

 

Muhammed Akif çocukken babasıyla camiye gitmiş, Kur-an okumayı öğrenmiş, ilk İslami birikimlerini babası ve yakın çevresinden elde etmiştir. O dönemlerde öne çıkan yeteneğiyle duygularını şiir şeklinde dökmüş, denemler yazmıştır.

 

Akif'te şiir, klasik divan şiirlerindeki aruz vezni ve nazım türüyle benzeşir. Ancak Akif'in şiirleri, seçtiği konular ve kullandığı sade dil açısından bu tarzın dışında kalır.

 

 Onun şiirleri kimi zaman vaaz, kimi zaman hikaye, dini kıssa, fıkra üslubu taşır. Ayetlere ve hadislere olduğu gibi yer verir, amacı sanat yapmaktan çok mesaj vermektir.

 

?Akif eylemiyle, her yönden ilgilendiği hususlarla hayatı bütüncül olarak kavrayabilen ışığıyla çevresini aydınlatan bir İslam neferidir. Kendisini erişkin ve hayata karşı sorumlu hissetmeye başladığı çağlarda eskiden yazıp çizdiklerini bırakarak daha içerikli ve davet dolu çalışmalara yönelmiştir.? ( Şuayip Mekeç)

 

 

"Feiza azemete fetevekkel Alallahi: Bir kerre de azmettin .mi, artık Allah'a dayan..." Kur'anı Kerim.
"-Allah'a dayanmak mı? Asırlarca dayandık!
Düştükse bu hüsrana, onun nârına yandık!
Yetmez mi çocukluktaki efsaneye hürmet!
Hâlâ mı reşîd olmadı, hâlâ mı bu ümmet?
Dersen ki; ufuklarda bir aydınlık uyansın;
Maziye ateş vermeli, baştan başa yansın!
Şaşkınlık olur köhne telakkileri ihya;
Şeydâyı terakkî terakki, koşuyor, baksana dünya.
Elverdi masal dinlediğim bunca zamandır;
Ben kanmıyorum, git de sen aptalları kandır!
-Allah'a değil taptığın evhama dayandın;
Yandınsa eğer, hakk-ı sarîhindi ki yandın.
Mefluç ederek azmini bir felc-i iradî, '
Yattın, kötürümler gibi, yattın mu-temâdî!..."

(Safahat, "Gölgeler", S.469, ist.-1973)

 

Tarihin bu kesitinde diğer çağrı sahipleri arasında, Müslümanlara, önlerinde kapkara günlerin beklediğini göstermeye çalışan ve bu duruma varılmaması için, ilkin dimağlarındaki düşünce savrulmasının önüne geçecek tek çarenin ancak Kur'an'ın kılavuzluğuna teslim olmakla mümkün olabileceğini (ömrü boyunca) vurgulayan Cemaleddin Afgani tarihe kazınan bir çaba ve inancın temsilcisi olarak karşımızda beliriyordu. O, İslam ümmetinin malum hastalıkların enkazı altında görülmemiş bir zaaf ve yitirilen güven duygusuyla iyice ezildiğine, tavırların fena halde bozulduğuna ve düşmanla girilen mücadelede ruhsal bir çöküntünün hakim olduğuna dikkatleri çekiyordu. Afgani'ye göre kalkış noktası, İslam ümmetine yeniden sağlıklı bir akide kazandırmak, inancı amelle bütünleştirerek ümmetin benliğine sarsılmayacak bir imanı ve ruhları devrimci bir düşünceyi aşılamanın zorunluluğunu benimsemek olmalıydı.

 

"-Şimdi Asım, edebiyatı bırak, bir tarafa;
Daha ciddî işimiz var, geçelim başka lafa.
Galiba söylediğim yoktu? Evet hiç yoktu:
Mısır'ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddin'le;
Der ki tilmizine Afganlı:
"Muhammed Dinle!
İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.
Önce bizler düşüp İslam'ı da kaldırmazsak,
Nazariyyat ile bir şeyler olur zannetme!...
O berâhîni de artık yetişir, dinletme!
Çünkü muhtac-ı tezahür değil isti'dâdın...
"-Şüphe yok, hakk-ı semûhîleri var üstadın...
Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sûdan'a;
Yeni bir medrese te'sis edelim Urbana.
Daha üçbeş de faziletli mücahid bulalım,
Nesli tehzîb ile, i'lâ ile meşgul olalım,
Çıkarıp gönderelim, hâsılı, şeyhim, yer yer
Oradan alem-i İslama Cemaled-din'ler."
"-Bu, fakat, yirmiyıl ister ki kolay görmüyorum..
Yirmi günlük işe bak sen!" "-Kulunuz ma'zurum..."

(Safahat, "Asım" s. 440-441, İst.-1973.)

 

 

Afgani'ye olan derin saygısını ve başlttığı çizgiyle olan irtibatını birçok dize ve söylevlerinde dile getiren Akif, inandığı geleceğe ulaştıracak bu sürecin başladığına olan inancından aldığı güçle yoğun bir çalışma temposuna girmişti. İstanbul'da Bayezid, Süleymaniye; Anadolu'da Bursa Ulu Camii, Kastamonu Nasrullah Cami'inde vaazlar veriyor, halkla diyalogunu artırıyordu. Akif, hayatı boyunca formasyonundaki tüm sanatsal verileri kullanabilen birisi olmuştur, İslam'ı kaynağından öğrenme kolaylığını sağlayan Arapçayı bilmesi, edebiyata dair başarılarının alt yapısını teşkil eden Farsçaya vukufiyeti, Batının kültürel ve siyasi geçmişini tanıyabilecek mükemmel Fransızcası, onun çok yönlü kişiliğinin arka planını oluşturan etkenler arasındaydı. [Şuayip Mekeç)

 

O müslümandı. İnandığı şeyler, savunduğu düşünce, ilhamını yalnızca Kur'an'dan aldığı için o hep hareketi, cnlılığı, mücadeleyi tercih etti. Son nefesine kadar da her konuda tüm yönleriyle bu halini sürdürdü. Okuduğunu, öğrendiğini hayatında görmeyi amaçlamış, Müslümanları İslam'ın evrensel mücadele alanına çekmeye çalışmıştı. Düşüncesini, ahlakını vahyi esaslar üzerine kurmaya çalışan Akif, yalnız kaldığında bile duygularını yazarak bir şeyler' yapmayı istemişti. Öğrendiği kadar yaşamında sürdürdüğü çabalarıyla muvahhid ve Kur'ani düşünceye sahip geleneğin takipçisi olma yolunda idi. Allah müminlerden razı olsun.

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
Etiketler: #yazilar
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı