BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bu yazımı yazmamdaki asıl sebep, sadece insanlık damarımın kabarmasındandır. Bu kabarıklık benim için iyi bir şeydir ama bazıları içinse onların iştahlarını kabartan, insanlık damarını çatlatan bir şeydir. Hâlbuki insanlık damarı çatlarsa tüm insanlık ölür. Bütün yeryüzü kan revan içinde kalır, bir tek yeşil alan dahi bulamazsınız yaşayacak. Bu durumda oksijen biter, canlılar bağıra bağıra yok olurlar. O çok sevdikleri çoluk çocukları, torunları, eşleri, kardeşleri, ana babaları, yiyip içtikleri, gözü gibi baktıkları araç gereçleri, evleri tarumar olur. Paracıkları bile kurtaramaz onları. Bu tür acıları yaşayacak bir beden dahi kalmaz evrende.

Ben yeryüzünde huzur ve mutluluk içinde kendim gibi inanan, kendim gibi düşünen, kendim gibi yaşayan insanlarla birlikte olmayı elbette isterim. Dünyanın kendi ekseni etrafında değil benim etrafımda dönmesini çok arzu ederim.

Yeryüzü hazineleri, altınlar, inciler, mücevherat hep benim olsa ne iyi olurdu ama. Kuş cıvıltıları içinde villalarım, pırıl pırıl sahillerde yatlarım, katlarım olsa ne güzel olurdu.

Bu “benim olsun” düşüncesi her insanın içinde bir ukdedir. Onun hayalleridir. İşte bu ukdeyi bu hayalleri gerçekleştirmek isteyen vahşi batı, yeryüzünün önemli bir coğrafyasını tarih boyunca kan gölüne çevirmiş, yazımın giriş bölümünde bahsettiğim gibi oraları yeşilsiz, oksijensiz bırakarak orada yaşayanları her daim huzursuz etmiş ve orada bulunan kaynakları sömürmüş sömürmeye de devam etmektedir. Ar damarı çatlayan bu insancıklar güruhu,  dünyanın önemli bir bölümünü yaşanmaz, nefes alınamaz bir duruma sokmuşlar sokmaya da devam ediyorlar.

Bu girişimler,“mültecilik”, “sığınmacılık” kavramlarını meydana getirmiş ve ülkemizde dâhil birçok ülkenin sırtına bu yükü sarmıştır.

Ülkelerini kan gölüne çeviren vampirlerin elinden kurtulmak için o ülkelerde yaşayanlar, çevrelerinde bulunan ülkelerin sınır kapılarına dayanmak zorunda kalmışlardır. İçeri alsanız bir türlü, almasanız bir türlü, Alsanız siz huzursuz olacaksınız, almasanız hepsi ölecel... Suriye meselesi de Afganistan meselesi de Irak meselesi de, el hâsılı dünyadaki göç hareketlerinin sebebi de hep bu vampirlerin zorbalığı sayesinde meydana gelen meselelerdir.

“Mülteci, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişi.

BM'nin tanımı ile mülteci, "ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönmeyen veya dönmek istemeyen kişi"dir.

Mültecilik, hukuki bir statüdür.

Mülteci olduğu iddiasıyla ülkesini terk eden ama mültecilik statüsü başvurusu sonuçlanmamış kişiler "sığınmacı" olarak adlandırılır. Mülteci ise sığınma başvurusu kabul edilen kişidir.[1] Sığınma talebi geri çevrilen kimseler sığınmacı olarak nitelendirilemeyeceğinden, sığınmacı sıfatını kullanabilmek için kişi endişelerinde, korkularında haklı bulunmuş olmalıdır. Bu iki kavram günlük hayatta sık sık karıştırılmakta ve yanlış kullanılmaktadır.

Sığınma hakkı

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şöyle tanımlar: "Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır" (madde 14/1). Göçmenlere bazen ekonomik sığınmacı denilmektedir. Toplu sığınma, iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır. Bireysel sığınma daha çok siyasal sebeplerledir. Bazen yabancı elçilikler, savaş gemileri ve uçaklar kendilerine sığınanları korur. Yurtsuzlar da bazen mülteci konumundadırlar.” Kaynak: Wikipedi.

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi dünya helak olacaksa bu olay yani göçler sebebiyle helak olacaktır. Zira yeryüzünde yaşayanların bir kısmı bolluk içinde hayat sürerken, diğer bir kısmı açlık, sefalet içinde toplu ölümlerle boğuşmaktadır. Yüzlerce, binlerce, on binlerce insan köhne teknelerle okyanuslarda boğularak ya da başka ülkelerin sınırlarında ya da sınır içlerinde kendilerine ayrılan insanlık dışı şartlarda yaşam mücadelesi vermektedirler.

Ülkemiz, dünyada bu sorunları yaşayan yegâne ülkeler içinde bulunmaktadır. Bu konu bir iç siyaset malzemesi haline getirilmiştir. Benim düşünceme göre bu göç akını Suriye’yi karıştıran emperyalist ülkelerin büyük planlarındandır. Bunun böyle olduğu genel kabul görmüş bir düşüncedir. Ülkemizi yönetenler de bu konuda zorluklar yaşamaktadırlar. Bunları ülkelerinde zorla gönderseniz o planın bir parçası olmanız muhakkaktır. Zira geri gönderseniz ve bu insanlar orada katliama maruz kalsalar, uluslararası anlaşmalar gereğince de Allah indinde de  bunun vebali sisin üzerinizde olacaktır. Suriye’deki rejim bunları “hain” olarakgörmekte ve eline geçirdiği an hepsini katletmesi kaçınılmazdır. Kendi adına düşünüldüğünde haksız da değildir hani. Ama insanlık damarı hareket geçtiğinde bunları Suriye’ye göndermek olası bir işmidir?

“Bize ne Suriyeli’den? Bize ne Afganlı’dan, öldürürlerse öldürsünler” diyebilecek insanlık damarı çatlayanlardan olmak istemem şahsen. Ülkemizde ilanihaye kalmalarını da istemem tabiki.

Ben, bütün uluslararası yasaları da dikkate alarak, bu konuda ödenecek bedelleri de kabul ederek Batı’ya açılan tüm kapıların sonuna kadar açılmasını ve Batı’nın bu konuda rahatsız edilmesini düşünüyor, insanlık damarlarının çatlamamasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.

“Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözmüzün gerçekleşmesine çok az bir zaman kaldığını da düşünmüyor değilim.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.