BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Konyalı Gazi Halit Şener’i İstanbul’da misafir ettim. İstanbul’un güzel mekânlarını gezdik, doya doya sohbet ettik. Hâlâ bastonla yürüyor. Ayağından defalarca ameliyat oldu, bir türlü iyileşemedi. Genelkurmay’ın önündeki asker üniformalı hainlere hesap sorarken sol ayağından vuruldu. 

15 Temmuz gecesi Konya’dan kalkıp arabasıyla Ankara’ya 1.5 saatte giden Gazi Halit Şener, Genelkurmay’ın önünde darbecilere hesap soran bir yiğit. İmam hatip mezunu, 36 yaşındaydı vurulduğunda. Evli ve iki çocuk babası.  

O gece neler yaşadığını anlatmasını istedim. 

“O akşam saat 22.30 civarı. Darbe haberini alır almaz şirketin arabasıyla sokağa çıktım. 

28 Şubat sürecini iyi hatırlıyorum. Başörtüsü zulmünü unutmam mümkün değil. Hacı Veyszade’de namaz kılar, protesto için toplanırdık. Polis jopla daldı mı halk dağılırdı. Ortada jopa dayanıklı 20-30 kişi kalırdık. Başörtüsüne Konya’da bile sahip çıkamadık. İstanbul-Ankara’da bir sürü rezalet yaşandı. Bugün hürriyet ortamındayız, ülke kalkındı, iktidar halka çok iyi hizmet ediyor. Bu nimete sahip çıkmak lazım diye düşündüm. Ankara yolu göbeğine geldim, caddelerde kimse yok. 

Ankara’ya gitmeye karar verdim. İş yerinden arkadaşım Hasan Koçer ile birlikte yola düştük. Dava adamı insanlarımız var, o gece ülkeyi yalnız bırakmadılar.


Yolda Hasan Bey internetten olayları takip ediyordu. “Hasan abi, yüz tane serdengeçti yok mu? Bu hainlerin karşısına dikilip iyi bir ders veremez miyiz?” dedim.

28 Şubat sürecinde, 12 Eylül 1980’de hep inananlara zulüm yapıldı, biz hep kaybeden tarafta olduk. O öfkeyle bastım gaza, son sürat Ankara’ya yaklaştık. 

Cihanbeyli ve Kulu’da insanların araçlarla yollara düştüğünü gördüm. Cumhurbaşkanımızın sokağa çıkma çağrısını araçta dinledim. Anladım ki iş çok ciddi. Cumhurbaşkanı halkı öne sürüyor, durum vahim.  

Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin’i hatırladım. Tankın üstüne çıkmış, darbeyi önlemişti. Endişe ile yol aldık. Gölbaşına 145 km hızla girdim. Yollar boş, hızla geçtik. 

Telefonla emniyet ve Genelkurmay’da büyük sıkıntı olduğunu öğrendik. Genelkurmay’a gitmeye karar verdik. Akay Kavşağı’na geldiğimizde yol tıkandı. Arabayı alt geçide çektim. Üzerine kartvizit bıraktım, caddeye çıktık.

Üç dört kişilik bir grup bize doğru geldi, 50-60 yaşlarında adamlar. Sırtında bayrak olan birisi en arkada. Ötekilere, bugün ölmeyeceksek ne zaman öleceğiz, diyor. Yürüyorlar. 

Helikopterlerle insanlar vurmuş, inanılmaz bir dehşet yaşatmışlar. İlerledim. Caddeye çıkarken bize bağıranları gördüm:

“Çıkmayın, vuruyorlar, tarıyorlar!”

Tanımadığımız insanlar bizi uyarıyor. Müminler bir vücudun azaları gibidirler hadisini hatırladım. Yürüdüm. Cadde üstünde küme küme insanlar. Bir grup battı-çıktının bir yanını siper almış, bekliyor. Karşımızda bir grup çıktı, solda askerler gördüm. Erler nizamiye kapısı gerisinde ellerinde G3. Namlular halka dönük değil. 


Ana kapıya yürüdük. Orta refüje kadar geldim. Genelkurmay kapısı ile aramızda 15-20 metrelik bir mesafe var. Tepemizden uçaklar geçiyor. Trajik bir durum. Kendi askerinle karşı karşıyasın. Suriye’yi hatırladım. İHH vasıtasıyla yardım götürmüştüm. İç savaş berbat bir şey. Bir sürü acıyı ve çelişkiyi birlikte yaşıyorsunuz. Çok kötü bir şey.

Nizamiye kapısında uzun boylu, olgun yaşta adamlar. Subay oldukları belli. Silahını bize çevirmiş. Kapıda zırhlı personel aracı, onun karşısında bir tank. Silahlar halka çevrili, nişan almışlar, namlular bize dönük. 

Binadan dışarı çıkamıyorlar. Vatandaşı helikopterle tarıyor, silahla vuruyorlar ama caddelere siviller hâkim. Daha sonra resimlere baktım, kafası parçalanmış insanlar gördüm. Ona rağmen sivil insanlar akın akın silahlı hainlerin üzerine yürüdü. Bu millet asil bir millet, ölümü göze alan yiğitler, tankların ve silahların üzerine yürüdü. 

Birden silah sesleri duydum. Yeri taradılar, şarapnel parçaları ayaklarımı yaktı, omuzumdan izli mermi geçti. Allah korudu, göğsüme çarpsa şehit olurdum. Ölüm de bir nimet. Yatalak kalmak çok zor. Altı ay yatağa bağlı kaldım, feci bir şey. 

O an gözüm sol ayağıma kaydı. Sola doğru düşmeye başladım. Sol ayağımın önünden giren mermi arka tarafından çıkmış, kemiği parçalamış, atar damarı koparmış, yan taraftaki etler olmasa ayak kopacak. Nizamiyeden ateş ediyorlar. Orta refüjde yere yığıldım.  Atar damar parçalandığı için kanım dışarıya püskürüyordu. İnsanlar kaçışmaya başladı. Beni asılarak kenara çektiler. 

“Ayağım kopacak, tutun!” dedim.

Kollarımdan ve ayaklarımdan tuttular, karga tulumba taşıdılar.

Ruhum çekiliyor, hissettim, kan kaybındanmış. Artık dua ediyorum. Rabbim ile baş başa. Su istedim, verdiler. 

Başkent Hastanesi’ne götürdüler. Çok yakın. Yakın olmasaydı kan kaybından giderdim.  Sedyeye yatırdılar, pantolonun kestiler, ayağımdan kan fışkırmaya başladı, durum ağır. Ayağımın yan taraflarından et alıp arka tarafı beslediler. Allah’ın hikmeti, vücut et eksiğini tamamlıyormuş, ön taraftan giren mermi, çıkarken arka taraftaki etleri tamamen götürmüş. Ayağımın görüntüsü o kadar kötüydü ki… Sabah uyandığımda sonucu sordum. Tutuklanıyorlar cevabını alınca nasıl sevindiğimi anlatamam.” 

Bazıları için 15 Temmuz’un acıları bitmedi, bitmeyecek. Milletimize silah sıkan hainleri unutmamalı ve unutturmamalıyız.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.