BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

     Eskiden geleneksel aile yapımız çok sağlamdı. Üç nesil  bir arada yaşardı. Bu geniş aile düzeni sayesinde bin yıllık kültürümüz gelecek nesillere taşınırdı.

Yaşlılar evlat ve torunlarıyla beraber yaşarlardı. 

Evlilikler dini temeller üzerine kurulurdu.

Aile şerefi, namusu, saygınlığı korunurdu.

Peygamberimizin “ailesini koruyup savunurken ölen kimse şehittir” sözü herkesçe bilinirdi.

Aile, huzur ve güven yeriydi.

Sadakat vefa ve tahammüle önem verilirdi. Boşanmanın adı bile mahkeme kayıtlarında geçmezdi.(Adab-ı Osmaniye:273)

 

“Geleneksel aile” bir eğitim ocağıydı.

 

     Çocuklar ilk temel dini bilgilerini evde alırlardı.“Adab-ı milliye”  dediğimiz;  ahlak, hayâ, edep, namus, iffet, şehadet gibi milli-manevi değerler aile ocağında öğretilirdi.

“Adab-ı muaşeret”  dediğimiz görgü kuralları; akrabaya, komşuya, misafire nasıl davranılacağı büyükler tarafından küçüklere telkin edilirdi.

Aile terbiyesi, aile görgüsü, çocukların davranışına yansırdı.

Hülasa geçmişten süzülüp gelen “ÖRF” ve “adetlerimiz” bu şekilde kuşaktan kuşağa aktarılırdı.

 

Geleneksel aile Ocağı dağıldı. “ Çekirdek aile” oluştu.

 

     Ve milli kültürümüz, manevi varlığımız, düşünce birliğimizi meydana getiren “ anane” lerimiz unutulmaya yüz tuttu.

Kendi öz değerlerimizi unuturken başka milletlerin adetlerini kabullendik.

Dinle, ahlakla bağdaşmayan inanç ve davranışları hayatımıza kattık.

Çekirdek aile ile manevi yıkım da başladı.

İnanç değerleri zayıfladı.

Yeni nesil kendi “ öz kültürüne” yabancılaştı.

İtibar ve güven kalktı.

Ailede herkes  yalnızlaştı.

Baba-ana bir yerde, evlatlar başka bir yerdeler.

Torunlar dede-nine(ebe)  ile temas kuramıyor.

Evler konforlu ve geniş, fakat gönüller daraldı.

Nedense bir arada olunamıyor.

Gençler için bu zamanın en büyük felaketi sosyal medya, yani internet. Gençler sosyal medyadan memnun.  Fakat zihinleri durgun, bedenleri uyuşuk, gözleri yorgun haberleri yok.

Çok gencin bir hedefi de yok. Üniversite sınavında tam 15000 öğrenci bir tane bile doğru cevap verememiş. Bu gidişattan nasıl dönülür bilemem.

Burada evlatlarımıza “ zamane çocuğu”  muamelesi yakıştırdığımı sanmayın.  Edep, terbiye, ahlak hususunda atalarımızın bizim üzerimize gösterdikleri hassasiyeti biz çocuklarımızdan esirgedik.

 

“Zaman bunu götürür”  deyip dinen günah, ahlaken ayıp sayılan davranışlarına göz yumduk. Manevi eğitimlerini ihmal ettik, vebal altına girdik.

 

Dini temellere oturmayan nikâhlar

 

     Dinimizde evlilik bir nevi ibadet gibidir.

 Bebek doğunca sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur ve İslam toplumuna girer.

NİKÂH da  bir ailenin doğumu demektir.

 “ Allah'ın emri, peygamberin kavli” denir tanışılır, nikâhlanır.

Dini temelleri oturmayan nikâhların manevi gücü kalmaz. 

Nikâh cüzdanı evliliği sürdüremez.

Eşya, takı, konfor gibi maddi şeylerden insan bıkar. Hiç bir madde manevi boşluğu dolduramaz. 

Şimdi bazı evlilikler Avrupa'dan ithal kültürlerle yapılıyor.

içkili, balolu, danslı, alafranga müzikli, israf, gösteriş ve özentili merasimler bizim kültürümüzde yok.

Bizden olan- eğer yaptırılırsa- “  nikah duası”  var. Fakat hal ile mutabık olmadığı için  Allah(c.c)  duamıza değer vermiyor.

 2018 yılı istatistiklerine göre evlenen sayısı  553 000,  boşanan 142000 kişi. Bu gidiş hayra alamet değil.

Bütün sıkıntıların temelinde edebin, hayanın, ahlakın terki vardır.

 

     Vefa, saygı, itibar, güven gibi değerlerin söndüğü bir topluma dönüştük.

Yakın geçmişe kadar adaba uymayanlara “edepsiz” denirdi.

“Edepsiz kişi şeytanın dostudur.” (Araf suresi:27)

Ecdadımız edebin önemini mısralara dökmüş, 

“Edep bir taç imiş nuru Hüdadan

Giy ol tacı emin ol her beladan

Ehli irfan içinde aradım kıldım talep

Her hüner makbul amma illa edep, illa edep” demişlerdir.

İnsanı kötülüklerden alıkoyan en güçlü duygu “HAYÂ (utanma)” duygusudur.

Peygamberimiz “Utanmıyorsan dilediğini yap.” Buyurmuştur.

Çirkin ve ayıp işler yapıp da, utanıp yüzü kızarmayan kişi “hayasız”dır.

Eskiden alenen hayâsızlık yapana “Allah’tan utanmıyorsan bari kuldan utan” diyerek kınanır azarlanırdı.

Şimdi utanma kalktı.

Günahkârlar özgür, iyi niyetle bir yanlışı söylemek, ikaz etmek büyük cesaret ister.

 Hatta söyleyen kimseye düşman gözüyle bakılır.

“Geçmişte öyle idi bu zaman böyle” deyip zamanı suçlayamayız.

Her asırda zaman aynı, günler geceler aynı, zamanın suçu olur mu?

Suç, zamanı kötü yaşayan insanlarla anılmalıdır.

Namus deyince akla ne gelir?

 

     “NAMUS” manevi şahsiyettir.

Aile şerefidir. Irz, iffet ve hayâ duygusudur. (İslam Ansiklopedisi Cilt:32 Sayfa:382)

Namusun üzerinde başka bir değer yoktur.

Boşanma sebeplerinin başında namus ihlali gelir.

Çünkü zina ailenin felaketidir.

Allah (cc) buyurur: “Zinaya yaklaşmayın” (İsra Suresi:32)

 

Ahlaki çöküntü toplumların felaketidir.

 

     Ahlak insan içindir.

Hayvanların ahlakı yoktur.

İtiraf ederiz ki, hepimizin inanç, ahlak ve ibadetlerimizde ihmallerimiz var.

Bilgimiz az, irademiz zayıf, zihnimiz karışık, helal haram üzerine hassasiyetimiz yetersiz. Fakat kutsal değerlerimizi korumada işi daha sıkı tutabiliriz.

Kimseye sözümüz geçmese de kendimize söz geçirebiliriz.

Kur’an, peygamberimizin “yüce bir ahlak üzerine” olduğunu söyler. (Kalem Suresi:4)

Yüksek bir terbiye, üstün bir ahlak ve hoşa giden bütün güzel davranışların sahibi olan peygamberimizin örnek hayatını okuyup nasiplenebiliriz.

Kötü huyları, güzel huylara çevirebilir.

İnsan ahlakı değişebilir, bu mümkündür.(Tezhib-i Ahlak) .

Eğer mümkün olmasaydı peygamberimiz (sav) “Ahlakınızı güzelleştirin” buyurmazdı.(Büyük İslam İlmihali Sayfa:477)

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.