Gazze küçük ve yoğunlaştırılmış bir Filistin?dir. Avuç kadar büyük bir coğrafya parçasıdır. Akdeniz üzerinde bir kıyı şeridi şeklinde uzanan Gazze?nin yüzölçümü 365 km?yi geçmemektedir. Ancak dünyanın en yoğun nüfusuna sahiptir. Bir buçuk milyon Filistinli adeta bir abluka kampında yaşamaktadır. Aslında bunların yarısı Filistin?in diğer kent ve köylerinden gelen mültecilerdir. Gazze halkının, insanoğlunun tahammül sınırlarını aşan çileye karşı gösterdiği direnç Filistin?in hem çektiği çileye hem de Filistin onuruna tanıklık etmektedir.
Gazze?nin çektiği çile dünyanın yüzkaralığına tanıklık etmektedir. Dünya?nın İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 60. yılını kutladığı bu dönemde yapılan bir ankete göre Yahudiler İsrail?in insan haklarına en çok saygı gösteren devlet olduğunu iddia ediyor. İsraillilerin yarısına göre İsrail birçok Avrupa ülkesinden daha fazla insan haklarına saygı gösteriyor. Oysa Gazze?ye uygulanan abluka, boğma ve öldürme girişimleri İsraillilerin yalan söylediğine tanıklık ediyor. BM İnsan Hakları Yetkilisi ve Filistin Masası Şefi Richard Falk ki kendisi Amerikalı bir yahudi olmasına rağmen vicdan sahibi bir kimsedir, Gazze ablukasını insanlık suçu olarak nitelendirdi. Bunu Amerikalı bir yahudi söylerken bir Arap devlet başkanı ya da yetkilisi bu gerçeği itiraf edemiyor. Filistin Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas da bunu, bu gerçeği dile getirmiyor. Oysa Falk İsrail işgal gücü yetkililerinin Uluslararası Cinayet Mahkemesine sevk edilmeleri çağrısında bulundu. Ancak bu çağrıyı kim duyar, kim yargılar?
Gazze?nin çektiği çile, bu çileyle ilgilenmeyerek ve kutsal topraklara gitmeleri için gereken vizeleri alamayan Gazzeli hacıların çilesini görmezden gelerek hac vazifesini eda etmek, menasikleri yerine getirmek, af ve mağfiret dilemek, günah ve veballerinden arınmak için Arafat dağına üç milyon hacı adayını gönderen Arap ve İslam ümmeti için bir yüz karasıdır. Gazze halkı elektrikten ve bir lokma ekmekten mahrum bırakılırken milyonlarca hacı kurtuluşa gittiğini sanıyor. Oysa Gazze?nin vebali kıyamet gününe kadar bu hacıların ve yakınlarının boynundadır. Bunlara af ve mağfiret olmayacaktır, dualarına icabet edilmeyecektir. Allahu Teala Allah?ı bırakarak kendi hükümdar ve putlarına ibadet eden ve boyun eğen bu zelil ümmetin tabilerinin dualarını kabul etmez, asilerini bağışlamaz!
Gazze?nin acısı hepimizin ihmaline şahittir. Kaçak tüneller olmadan, Avrupalı ve Amerikalı eylemcilerin ?umut gemileri? olmadan veya İsrail?in yüzsuyunu kurtarmak amacıyla ara sıra izin verdiği az sayıdaki kamyonlar olmadan Gazze?ye hiçbir şey ulaşmıyor. Nefes aldığımız her saniye Gazze halkı gece gündüz abluka altında inlemektedir. Sanki toplu bir cezaevindelermiş gibi, toplu kıyım kıyısında bekliyorken Arap ve İslam ülkelerindeki sokaklarda öfke sesleri çok az bir kısmı dışında cılız kalıyor. Sanki Gazze namazı ne farz ne sünnet değil de görmezlikten gelinebilen ya da ne susamışlığı ne de açlığı doyurabilen sembolik olarak eda edilebilen nafile namazlardan biriymiş gibi.
Gazze?nin çilesi bizim kahrolası suskunluğumuzun şahididir. Halklarımızın bir kül çukuruna dönüştüğünün şahididir. Zayıflığımızın, çözümlerimizin azlığının ve insanlara karşı olan ayıbımızın şahididir. Hançerimiz konuşsa da vicdanlarımızın öldüğünün şahididir. Robot gibi bir ümmete, içi boş adamlara ve odun gibi kadınlara dönüştük. Bayramlarla kurbanlarla, dini ritüeller ve metinlerle oyalanan tiplere dönüştük. Bayramlarımız anlam ve gayesini yitirdi. Fedakârlıktan bahsediyoruz oysa biz yerimize çakılmışız. Kalbimiz duymuyor aklımız konuşmuyor. Yüce Allah?ın halis rızasından bahsediyoruz oysa hükümdarlarımızın ayaklarının altını öpüyoruz. Kurban için kuzu ve koyun peşinde koşarken Gazze halkını kendi ellerimizle boğazlıyor, mübarek Filistin?in tümüne düşmanlık ediyoruz. Filistin?den bahsederken aklımıza sadece iki kıblenin birincisi ve haremeynin üçüncüsü gibi tekerlemelerden başka bir şey gelmiyor. Hayatımız haramlar olmadan harama dönüşmüş!
Gazze?nin çilesi yalnızca bir İsrail ürünü değildir. İsrail zaten yapacağını yapıyor. Gazze?yi abluka altına alması, Gazze halkını boğmaya çalışması, Gazze?yi işgal ve istila etmekle tehdit etmesi, buradaki Filistinlilerin hayatını tahammül edilemez bir cehenneme dönüştürmeye çalışması, Filistinlilere bağımsızlığın manasını ve özgürlüğün kıymetinin keffaretini ödetmesi, sınır kapılarını kapatması, Gazze halkına işgalin daha iyi olduğunu ispatlamaya çalışması normaldir. Bütün bunların İsrail eliyle yapılması tabiidir. Çünkü İsrail zaten aşikâr düşmandır. Ancak problem görünen düşmanlarda değil; aksine kendilerini gizleyen düşmanlardadır. Bizim rengimize bürünen, bizim isimlerimizi kullanan, bizim sesimizi ve basınımızı çalan, içlerinden bazıları bereketsiz hacca giden, İslam?dan ve Hz. Muhammed?den adeta bir tabi, bir veli ve bir halismişcesine bahseden, Gazze?deki Hamas liderlerinden muhacirlerin imanlarının manasını biliyormuşcasına Kureyş?in kâfirlerindenmiş gibi bahseden, sırtlarını Gazze?ye döndüklerinde sanki Yesrib?e hicret ettiğini sanan düşmanlardadır. Halbuki ilgili ilgisiz herkes onların da bu cinayetin ortağı olduğunu biliyor. Gösteriş olarak hacca giden başkan Abbas Gazze?nin abluka altında olmasının kendi çıkarına olduğunu biliyor. Çoğu zaman İsrail kabinesinin resmi sözcüymüş gibi sorunun Filistinlilerin sözüm ona füzelerinden kaynaklandığını ileri sürüyor. Ey Allah?ım! Kendisine Filistin Cumhurbaşkanı sıfatını layık gören bir kimsenin kalp gözü bu kadar mı kör olur! İsrail?le olan ilişkisi Filistin çilesiyle olan ilişkisinden daha güçlü. Allah ve Resulünün emrettiği namaz gibi günde beş defa İsrail?le görüşmelerde bulunurken, gece ve gündüz İsrail?le güvenlik işbirliği için söz ve eylemlerde bulunurken, Batı Yaka?da silahlı fedakâr unsurlara karşı aralıksız takibat başlatırken, başında bulunduğu hareket yalnızca İsrail?in taleplerine mahkûm olmuşken o İsrail?in izniyle nefes alıyor, İsrail?in diliyle konuşuyor, yol arkadaşı olan diğer Arap liderlerine cinayetlerini haklı çıkarmaya, bu liderlerin Gazze?yi boğma cinayetine katılma suçunu gerekçelendirmeye çalışıyor, ihramlıyken (!) dahi problemin İsrail?den değil de Hamas?tan kaynaklandığı değerlendirmesinde bulunuyor. Aynen Yasir Arafat?a komplo kurarak İsrail?in Arafat?ı zehirleyerek öldürmesini sağladığı gibi. Arafat hayattayken onu manevi yönden öldürerek İsrail?in beden olarak Arafat?ı öldürmesini sağladığı gibi. Filistin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmak için Arafat?ı karargâhına hapsettiği ve acısını katlayarak artırdığı gibi. Gazze?nin çektiği acı Arap hükümdarlarının kaybına şahitlik ediyor. Bu hükümdarlar meşruiyetten yoksun bir şekilde iktidarlarını sürdürmektedirler. Onlar gaspla, talan ve yağmayla hükmediyorlar. Amerika ve İsrail?den başkası onları başa getirmedi. Bunlar ülkemizde saraylarda bekleyen Amerika ve İsrail kuzularıdır. Bunların aslında tek isteği Amerika ve İsrail?in rızasını kazanmaktır.
Filistin davası bunlar için ancak köle pazarında bir takas malzemesidir. Bunların barış girişimleri, toprak karşılığı teslimiyet şeklindeki hevesleri topraksız teslimiyet çağrısına dönüştü. Onların ?selameti? karşılığında bir teslimiyet talebine dönüştü. Gasp ettikleri koltuklarda kalma koşuluyla İsrail?e teslim olmaya dönüştü. Bunların Gazze ablukasından endişeli olmaları, abluka konusunda İsrail?e yardımcı olmaları ve Gazze?yi oturdukları koltukları hatırına kurbanlık koça dönüştürmeleri normaldir. İsrail tek başına Gazze?yi boğmuyor. Filistinliler yalnızca İsrail kurşunlarıyla ölmüyor. Tam tersi Arap hükümdarlar bunu önce de sonra da yaptılar. Bunlara yüz karalığı öğreten, Rafah sınır kapısını kapatan, Gazze?nin ablukasını perçinleyen büyük Mısır?ın gaspçı başkanıdır. O da biz de biliyoruz ki Rafah sınır kapısını sürekli açık tutarsa Gazze ablukası sonsuza dek düşer. Rafah sınır kapısı Gazze?nin can damarıdır. Mısır için Nil neyse Gazze için Rafah öyledir. Sınır kapısını kapatmak Nil?i kurutmak gibidir.
Gazze?nin çektiği acı aleyhimize, yüzkaralığımıza şahitlik ediyor. Kardeşleri tarafından kuyuya bırakılan Yusuf?un öyküsü, kardeşleri gibi hüzün kuyularından içmeye terk ettiğimiz Gazze?ye şahitlik ediyor.

