BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

?Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin,  saygıdeğer bir vatandaşıyım!?

 

Durup dururken niçin böyle söyledim?

 

Bunun cevabına ulaşmak için biraz sabır gerekecek.

 

Bundan tam 38 yıl önceydi. Toprak damlı, taş duvarlı, tek katlı evimizin üstüne ikinci bir kat yaptırıyordu babam. Bu kata ?hanay? derler köy yerlerinde. Ustalar, ameleler; tabiri caiz ise harıl harıl çalışıyorlardı. Bir taraftan inşat devam ediyor, diğer taraftan da köydeki mutat işler görülüyordu. Yani yıl, ?bizim evin hanay?ının yapıldığı? yıldı.

 

Günlerden bir gün, köydeki bütün davarlar ?yaylımdan? döndüler. Ama gözleri sürmeli, burnu alalı kuzu dönmemişti köye. O kadar işin gücün üstüne bir de kuzu aramasına gidilecekti, sarp ve ormanlık dağlara.

 

Babam inşaatı bırakıp, gözleri sürmeli, burnu alalı kuzuyu aramaya koyuldu. Aradan kısa bir zaman geçmişti ki, köyün üst kısımlarından, avazı çıktığı kadar bağıran bir erkek sesi duyuldu. O zamanlarda, özellikle köy yerlerinde ?bağırarak iletişim?in haricinde başkaca bir haberleşme aracı yoktu. O ses, ?bulunduğu yere bir eşek getirilmesini? tembih ediyordu. Sesin geldiği yere vardığımda babam yere oturmuş ve sağ bacağı kanlar içindeydi. ?Ne olduğunu? sormama fırsat vermeden, ?kendisini köpeklerin ısırdığını? söyledi. Babamı eşeğin üzerine bindirip köye doğru yöneldik.

 

Sonradan öğrendim ki; o zaman, hemen hemen herkesin evinde ve babamda da mevcut olan ruhsatsız bir tabanca ile kazaen kendisini yaralamıştı.

           

            Babamı evin önüne kadar getirdim. Komşuların da yardımıyla eve çıkarıp bir yatak serip yatırdılar üzerine. Bacağından kanlar akmaya devam ediyordu. Kimi, kanın akmasını durdurmak amacıyla; kurşunun giriş ve çıkış noktaları arasını iple boğuyor, kimi yaranın üstüne tütün basıyor, kimi de daha farklı yöntemler öneriyorlardı. Kısa sürede evin içi ve dışı mahşer yerine dönmüştü. Kimi ağıtlar yakıyor, kimi akıl veriyor, kimi de adli bir olay olması sebebiyle bir hal çaresi arıyordu.

 

            O tarihte; bırakın bir otomobili, köyde bir bisiklet dahi yoktu. Ulaşım; yaya olarak, ya da eşeklerle sağlanıyordu

 

            Kimsenin aklına yaya olarak da olsa, Çavuş?a Gevrekli?ye, Seydişehir?e gidip bir araç getirip, doktora götürmek gibi bir düşünce gelmiyordu. Ya da geliyordu da,  ?paranın gözü kör olsun? düşüncesindeydiler.

 

            Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, babamı; ağaçlardan yapılmış bir sedyenin üzerine koyup Çavuş?a kadar o şekilde götürdüler. 11 yaşındaki bir çocuk olarak, o anki duygu ve düşüncelerimin nasıl olduğunu buraya aktarmamın hiç bir imkânı bulunmamaktadır.

 

            O zamanın Seydişehir?in iki doktorundan birisi olan Merhum Op. Dr. Veli Topkara?ya götürmüşler babamı. O da ufak bir operasyonla babamı tedavi edip, dört beş gün hastanede yatırıp iyileşmesini sağlamış. Allah ondan razı olsun. Kim bilir kimlerin hayatta kalmasına vesile olmuş, ne tür zorluklarla baş etmiştir sağlığında.

 

            Geçtiğimiz kurban bayramında, babamı ve annemi ziyaret etmek maksadıyla köyüm Oğlakçı?daydım.

 

            Bundan beş yıl önce, kısmi bir felç rahatsızlığı geçiren, aynı zamanda, eşimin de amcası  olan Tevfik amcayı ziyaret ettim. Ziyaret saatim, akşamleyin saat 20.00 civarıydı. Tevfik Amca?ının  ?15 gün öncesine kadar çok iyi yiyip içtiğini? ama 15 gündür yememeye, içmemeye başladığını? söylediler. Elimi alnına koyduğumda ateşler içinde yandığını fark ettim. ?Donuyorum, donuyorum!? diye inliyordu.

 

            Bir anda; 38 yıl önce babamın sedye ile Çavuş?a ulaştırılmaya çalışıldığı günler, o günlerde çekilen sıkıntılar geldi aklıma. 38 yıl önce bir bisikletin bile bulunmadığı köyümde, şimdi, bayram olması dolayısıyla da, belki 50 tane otomobil duruyordu kapıların önlerinde.

 

            ?Tevfik Amca?yı arabama attığım gibi doktora götürmeliyim? diye düşündüm önce. Sonra; ?felçli bir hastanın müsait olmayan bir araçla götürülmesinin uygun olmayabileceği? geldi aklıma. Oradakiler; ?her ay bir ambülânsın, bir doktor ve bir de hasta bakıcı olmak üzere Tevfik Amca için köye geldiğini? söylediler. Meğer devletimiz bu şekilde yatan hastalar için her ay periyodik olarak, ayrıca ihtiyaç duyulduğunda da her an, ambulans gönderip bakımlarını üstlenmiş. Ben bu durumu orada öğrenmiştim. 

 

            Bir zamanlar bağırarak haberleşilen köyümden, şimdi cep telefonum ile 112 Acil Servis?i aradım. Karşıma bir bayan çıktı.

 

            ?Hanımefendi! Ben; Seydişehir?e 30, Konya?ya 75 kilometre uzaklıkta bulunan Oğlakçı Köyü?nden arıyorum. Burada felçli bir hastamız bulunmaktadır. Çok fazla da ateşi var. Sizi, bu konuda yardımcı olmanız için rahatsız ettim. Zaten bu hastamıza devlet, her ay düzenli olarak ambulans ve doktor gönderip, bakımını yaptırıyormuş? dedim.

 

            Telefonumdaki diğer ses; ?beyefendi, ambulans göndermemizi mi istiyorsunuz?? diye sordu.

 

            Bir an sustum, kekeledim ve ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü  ?bu kadar uzak bir mesafeye; devletin doktorunu, ambulansını, hasta bakıcısını ve şoförünü gereksiz yere çağırıyor olabilirim. Ambulans buraya geldiği süre içinde, ya bir başka yerde, hiç istemememize rağmen bir kaza olsa, kaza mahalline sırf bizim yüzümüzden meydana gelen gecikmeden dolayı istenmeyen hadiseler yaşansa?? diye geçirdim içimden. Bir anda telefonumdaki diğer ses ile irkildim.

 

            ?Beyefendi bana tam adresi verir misiniz? Ambulansı hemen gönderiyorum? dedi.

 

Bu esnada boğazıma, hıçkırıklar dizildi. Bir zamanlar, sedye ile hasta taşınan; ?orda bir köy var uzakta, gitmesek de, gelmesek de o köy bizim köyümüzdür? diye şiirler yazılan köylerimizden bir tanesine; ?biri iki etmeden?, ?hemen ambulans gönderiyorum? diyordu telefondaki diğer ses. Telefondaki diğer ses, devletin sesiydi. Sevincimden ve ağlamaklı oluşumdan dolayı adresi dahi güçlükle verebildim. Aradan 20 dakika geçmişti ki ambulansın ışıkları göründü köyün üstünden. O gelirken, babamın sedye ile gidişi geçti gözlerimin önünden. Ambulans ile sedye kafa kafaya geldi bir an. O, köye gelirken, babam sedye üzerinde Çavuş?a gidiyordu?.

 

Bu saatte, hem de bu dağların başına çağrılmaktan dolayı; gergin, kızgın, kaşları çatık bir adamın ineceğini beklerken, güler yüzlü,  genç bir adam indi ambulanstan.

 

?Hastamız nerede?? diye sordu güler yüzlü genç adam. Buyur ettik içeriye.  Ateşini ölçtü. Hastaya sorular sordu.  Onunla şakalaştı, muhabbet etti. Sonra bir iğne yaptı. Serum taktı ve ihtiyaç olan ilaçlardan verdi. Doktorun geldiğini duyan ve bebekleri öksüren anneler bebeklerini de getirdiler oraya. Doktor onlarla da ilgilendi. Onların ateşlerini de ölçtü. Onlara da ilaçlar verdi.

 

 Bir çay ikram edemedik doktora, hasta bakıcıya ve şoföre. ?Bir çay ikram edelim size? diyecek olduk, kabul etmediler. ?Şimdi bizi nereden, ne zaman arayacakları belli olmaz? dediler. ?Yolcu yolunda gerek? dediler.

 

Artık o ambulans köyümüze Tevfik Amca için gelmeyecek. Çünkü Tevfik Amca birkaç günce hakkın rahmetine kavuştu. Ama ambulanslar daha nice Tevfik Amcalar için yurdumun en ücra köşelerinde siren çalacaklar, can kurtaracaklar.

 

Yazarımız, Sayın Abdullah Leblebici?nin bugünkü yazısından ve daha önceki bir yazısından da öğrendim ki; Seydişehir?imizde bir tane ambulans bulunmaktaymış. Yine memnuniyetle öğrendim ki bir tane ambulans daha tahsis edilmiş. Şimdi bunu öğrenince; ?keşke o gün Seydişehir?imizde iki tane ambulansımız olaydı da, doktorumuza bir bardak çay ikram edebilseydik? diye düşünmeden edemedim. Doktorumuzun ismini de öğrenemedim. Ama isminin ne önemi var ki? Onların hepsi birer isimsiz kahraman. Hastabakıcılarımız da öyle, ambulans şoförlerimiz de?

 

1970 yılında iki tane doktoru olan Seydişehir?imizden,  şimdi, kuş uçmaz kervan geçmez köylere sağlık hizmeti götüren bir Seydişehir?  Bu durum sizce de, aradan geçen 38 yılda, memleketimin nerelerden nerelere geldiğinin apaçık bir göstergesi değil midir?

 

Bizler hep birbirimizle didişmekten, ?senin partin?, ?benim partim? demekten, çevremizde olup bitenleri izlemiyor, göremiyoruz. Biraz da bardağın dolu kısmını görmemiz gerekmiyor mu?

 

Göğsümü gere gere söylüyor ve haykırıyorum.

 

?Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin,  saygıdeğer bir vatandaşıyım!?

 

Tayyar YILDIRIM

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.