BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Şehirde, hissedilir bir sessizlik hâkimdi. Lapa lapa yağan kar da her tarafı bembeyaz bir örtü ile kaplamıştı. Hala da yağmaya devam ediyordu. Kar taneleri neredeyse yumruk büyüklüğünde düşüyordu toprağa ve toprağı kaplayan karın üstüne.

 

Güvercinler, apartmanın pencere pervazlarına kadar geliyorlar, biri konuyor biri kalkıyordu. Belli ki yiyecek bir şeyler arıyorlardı. Tıpkı ihtiyaçlı insanların, o yardım kuruluşundan, ötekine koşup durdukları gibi. ?İhtiyaç sahiplerine uzanan ellerin kırılmasını? arzu edenlerin propagandası altında kalmış olacağım ki; pencereyi açıp, pervazın önüne bir miktar ekmek koymak bile gelmedi aklıma. Ya da ona ekmek vermek yerine, ?ekmek nasıl yapılırı? öğretecektim ama o, ben pencereyi açar açmaz uçup gitti.

 

Bu arada, Seydişehir?in 50 kilometre uzağındaki bir dağ köyünde; bir evde, tek başına yaşayan; 75 yaşındaki Zeynep Teyze?ye ?balık tutmanın? nasıl öğretileceğine dair herhangi bir kurs falan açılmışsa eğer, bir zahmet beni de haberdar edin de gidip ben de bir kurs alayım oradan.

 

 Araçlar, buz tutmuş karayolunda; yaz mevsiminde, kulak zarlarını patlatan egzoz gürültüleriyle seyrederlerken, şimdi çok temkinli ve bir o kadar da tedirgin gidiyorlar. Hâlbuki yaz aylarında 50 kilometre hızla seyretmeleri gereken yollarda, ses duvarını aşan hız limitleri yüzünden; nice yaşlı teyzelerin, üç aylık bebelerin, 10 yaşındaki çocukların kanına girip, canlarını almışlardı. Oysa şimdi, sanki yaz aylarında aldıkları canların diyetini ödüyorlar da, artık bir daha kanunsuzluklara kapı aramayacaklarmış gibi, uslu birer çocuk,  ideal birer vatandaş olmuşlar gibi, seyrediyorlar karlı buzlu yollarda. Yoksa biz mi aldanıyoruz bu hallerine? Belki de onlar, içlerinden; ?ah şu yaz bir gelmeli ki, ah şu buzlar bir erimeli ki, hız limitlerinin esamisi mi okunur bu yollarda. Bak o zaman iki saatlik yollar 25 dakikaya nasıl iniyor? diye düşünüyorlardır?

 

İki aylık koskoca bir zaman nasıl geçti anlayamadım. Şimdi o bembeyaz örtüden eser yok. Yollarda buz da kalmadı. Yollar yine yarış pisti olarak kullanılmaya başlandı. Yine her yanımız dayanılmaz bir trafik gürültüsü ile doldu.

 

Yaklaşık bir aydır da, temposu artarak süren seçim propagandalarına şahit olmaktayız. Seçim araçlarının üzerindeki ses düzenekleri insan kulağının algılayabildiği seslerin bir hayli üzerinde bir şiddete sahipler. Bu seçim otobüsleri, özellikle son bir aydır, ne hasta dinliyorlar, ne yaşlı dinliyorlar, ne hayvan dinliyorlar, ne insan dinliyorlar. Bangır bangır bangırdatmaktalar ses cihazlarını.  Ama inanıyorum ki, herkes oy vermeyi düşündükleri partinin aracı geçerken zevkten dört köşe, diğer bir partiye ait araç geçerken ise ?trafik canavarı? pozisyonuna giriveriyorlardır.

 

Bu bir aydır; bütün liderler, hatırı sayılır kalabalıkların karşısına geçip, çocukların, kadınların, yaşlıların, örnek olacakları gençlerin, velhasıl bütün bir milletin gözlerinin içine baka baka, bir birlerine hakaret ediyorlar. Ağza alınmayacak sözler ediyorlar. Hatta çıkıp, ?bir birlerine rahat rahat küfür edemediklerinden? bahsediyorlar. Yalan, hile, iftira gırla gidiyor. Sonra da aynı kürsüden, ?ey ahali, ey gençler, ey çocuklar, ey kadınlar, geleceğinizden ümitli misiniz?? diye soruyorlar.  ?Eğer ümitsiz iseniz oyunuzu bize verin? diyorlar. ?Küfrü,? ?hakareti?, ?yalanı?, ümit olarak sunuyorlar.

 

Kimi kararsızlara oynuyor, kimi oy kullanmayan % 25?i bulan gruba hitap ediyor, kimi; ?demokrasinin size vermiş olduğu en doğal hak olan oyunuzu mutlaka kullanın? diye avazı çıktığı kadar bağırıyor.

 

?Millet neden kararsız, milletin dörtte biri neden oy kullanmıyor? diye oturup, kafa yorup, kendilerine bir iğne ucu kadar da olsa bir pay çıkarmıyorlar. ?Acaba bu insanlar bizim yüzümüzden bu hale gelmiş olmasınlar?? diye dönüp kendilerine hiç sormuyorlar. Aslında, ?oy kullanmanın en demokratik hak? olduğunu söylerlerken, ?demokrasinin, kullanılacak oyun kendilerine verilmesi halinde demokrasi olabileceğini? söylemek istiyorlar. Ama kızgınlığın, ders vermenin, demokratik hakları kullanmanın ve alay edilmenin cevabı olarak; milletin bildiği bin türlü yolun varlığını akıllarına getiremiyorlar. Vatandaşı, kendilerine oy vereceklerse, ?demokratik davranmış olacaklarını?, yok, rakip partiye kullanacaklarsa oylarını, seçim sonrasında onları, olmadık hakaretlerin muhatabı yapıveriyorlar. Ülkemizde, siyasetin dengelenememesinin yegâne sebebi de budur zaten.

 

Önümüzdeki 29 Mart?ta, ?takke düşecek, kel görünecek? elbette. Bizler de dayanılmaz gürültülerden ve çevre kirliliği içinde yaşadığımız günlerden kurtulmuş olacağız.

 

Asıl demokrasiyi; 29 Mart?tan sonraki tavırlarda göreceğiz.  Millete, durmadan demokrasi dersi vermeye çalışanlar, kaybetmelerini hazmedip, kazananları tebrik mi edecekler, yoksa 30 Mart?tan itibaren, yine bin türlü bahanenin ardına mı saklanacaklar? 

 

Hep birlikte göreceğiz.

 

Seçimlerin; vatanımız, milletimiz; elbette köyleriyle ve beldeleriyle birlikte Seydişehir?imiz için de hayırlara vesile olmasını diliyorum.  

 

Tayyar YILDIRIM

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.