İnsanlık tarihinin tozlu sayfalarına nice savaşlar kaydedildi. Günlerce, aylarca hatta yıllarca devam edenleri oldu, oluyor, olacak.
Bunların en çetin ve en uzun olanları hangileri gibi bir soruya muhatap olsam,hiç tereddüt etmeden ‘içimizde yaşananlar’ olduğunu söyleyebilirim; çünkü adlarına ‘On Yıl’, ‘Yüz Yıl’, ‘Cihan Savaşları’ denilenler bile bir gün arkalarında korkunç izler bırakarak bittiği halde içimizde 7/24 yaşananların bitişleri ile ilgili henüz bir kayıt düşülmedi.
Yapımız ve yaratılışımız (fıtrat) gereği içimizdeki savaşların bitme/bitirilme ihtimali olmamakla birlikte duygularımızı iyi yöneterek veya iç kontrol sistemlerimizi sürekli zinde tutarak olası felaketlerin önüne geçebileceğimiz gerçeğinden de pek ala söz edebileceğimizi düşünüyorum.
Düşüncelerimin dayanağı Rabbimizin, Kerim Kitabımız Kur’an’daki şu beyanıdır: “Nefse ve onu düzgün biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini/ sorumluluk duygusunu) ilham edene ant olsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” Şems Suresi, (7-9)
Aşağıdaki hikâye bu gerçeğin ete kemiğe bürünmüş hallerindendir:
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunlarıyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu.
Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin ille de siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununu sırtını sıvazladı.
"Onlar benim için iki simgedir evlât" dedi. "Neyin simgesi?" diye sordu çocuk.
"İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları."
Çocuk sözün burasında, mücadele varsa kazananı da olmalı, diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini daha ekledi:
"Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?" Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa ve, "Hangisi mi evlât? Ben hangisini daha iyi beslersem o!" dedi.’’
Desibeli yüksek gürültüler arasında bizi tabiatımıza yakın tutan gerçek sesleri işitemez hale geldik. Tabiata yaban kalmak, kendi tabiatımıza da yabancılaşmayı beraberinde getirdi. Bir çeşit körlük…
Kızılderili bilge dede ile torunu hikâyesini Gökhan Özcan’ın 13 Ekim günü yayımlanan ‘Dünyanın sisi, uğultusu’ başlıklı yazısı ile bir daha hatırladım. Yazar, dünyanın en çetin savaşlarının yaşandığı alanı kim bilir, kaçıncı defa gösteriyordu okurlarına şu cümlelerle en yalın haliyle:
“Aslında hayatın bütün hikâyesi içimizde geçiyor, adı içimizde konuyor. Neyi seçiyorsak içimizden seçiyoruz; doğru olanı da yanlış olanı da. Varsa bir taze bahar içimizde! Varsa bir kara kış o da yine içimizde. Hayat karşısında kazandığımız zaferler de uğradığımız hezimetler de yine hep içimizde! Her şey o iki sesten hangisine kulak verdiğimizle ilgili. Belki de iki ses yok, ikincisi belki de sadece dünyanın uğultusu.”
Yazık ki günümüzde sürekli beslenen ve daha çok beslemek için yarışa girilen tarafımızın maddi-nefsani tarafımız olduğunu, bu nedenle giderek daha bencil, daha kırıcı, daha çıkarcı ve kavgacı ve hiçbir şeyle mutmain olmayan huzursuz insanlar toplumu olma yönünde daha çok mesafeler kat ettiğimizi düşünüyorum. Yapmaktan çok yıkmaktan, yok etmekten, öldürmekten söz ediyoruz hem de bağıra çığıra.
Gerçek savaş, savaşların en çetini içimizde cereyan ediyor; lakin tarifsiz yıkımlara neden olan bu felaketleri durduracak en önemli güç de gene içimizde.
Bu gücü; kapılarımızı ümitsizliğe, karamsarlığa, karanlığa değil ışığın kaynağına doğru aralamaya çalışarak kazanabiliriz.
Kerim Kitabımız Kur’an’dan ışığın kaynağına kapı aralamamıza vesile olacak bir ayetin mealiyle bitiriyorum:
“Bu nedenle, eğer şeytandan gelen bir vesvese seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın, şüphesiz yalnız O, her şeyi işiten, her şeyi bilendir!” Fussılet/36
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/27 Ekim, 2025

