ALİ ERKAN KAVAKLI
Şair Tayyar Yıldırım, Koyup Gittin Beni Şiirle isimli yeni eserinde sosyal konuları bilgece ele alıyor ve şiir diliyle toplumun ve kişilerin problemlerini anlatıyor. Usta şair; son eserinde hatıralarına yaslanıyor, tecrübe anlatıyor, bilgi ve görgü birikimini aktarıyor, bol bol hicivlere yer veriyor.
Özellikle şehirleşmenin getirdiği yozlaşmaya, kültürsüzleşmeye, yalnızlığa, değerler erezyonuna eleştiriler getirmiş şair. Köyden uzaklaşmanın, beton blokların arasına sıkışmanın getirdiği mutsuzluğa dikkat çekiyor.
“Hani kanayan bir yaramız var ya
Şehirler yıllardır çok göz alıyor.
Boşuna yorulup sebep arama
Bu toprak bizlerden hep öç alıyor.
Tıkıldık yan yana girdik ofise
Doluyuz gam ile düştük yeise.
Mikrop mu virüs mü adı ne ise
Tane tane değil, üç üç alıyor.
Yığıldık üst üstü kondu binalar
Tek başına köyde kaldı analar.
Söyleyin siz bana güzel aynalar
Onları yanına kaç genç alıyor? (Koyup Gittin Beni Şiirle, s.20)
Şehre göçü, çöküş tarihi kabul eden şair, şehirdeki insanların yalnızlığına, karamsarlığına, insanî değerler bakımından düştüğü yoksulluğa dikkat çekiyor şair.
“Hani yıllar önce göçmüştük şehre!
O gün başlamıştı çöküş tarihi.
Gülmeler kesildi, asıldı çehre,
O gün başlamıştı çöküş tarihi.
Ekmek yapan bitti, aş yapan bitti
Hakkaniyet ile iş yapan bitti.
Sevgi ile buluş eş yapan bitti,
O gün başlamıştı çöküş tarihi.
Savaş olmasına hacet kalmadı,
Gelenek tükendi, âdet kalmadı,
Vaktinde ödenen senet kalmadı,
O gün başlamıştı çöküş tarihi.”
“Hasretine Geldim” isimli uzun şiirinde şair doğup büyüdüğü köye ziyaretini anlatır. 35 yıl ötede bıraktığı hatırlarını yad eder, yüreğini yakıp kavuran hasretin harmanını savurur. Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü şiiri Han Duvarları’nı hatırlatan şiirde, Tayyar Yıldırım çocukluk hatırlarını hatırlamanın verdiği mutluluğu dile getirir. Köy hayatının sakinliğini, dinginliğini, tabiatın insana verdiği iç huzuru ve zenginliği yad eder.
“Günlerdir dolaşırım şu heybetli dağlarda,
Başı hayli dumanlı, yaslı, dertli dağlarda.
Özlemişim yıllardır geçmediğim yolları,
Dört bir yanı kaplamış, yavşan, kekik dalları,
İçimde bir sevinç var, yüreğimde merhamet,
Yürüyorum böylece ben Allah’a emanet…
İlerledim bir müddet, ulaştım tam tepeye,
Benzettim Torosları pırlantadan küpeye…
Yürüyorum otlakta, papatyalar kokuyor,
Ne büyük bir Sanatkâr, böyle güzel dokuyor.” (s.12)
Tayyar Yıldırım, akıcı üslubuyla, yalın şiir diliyle şehirlerin insan ruhunu yoksullaştırdığını, gelenek ve görenekleri öldürdüğünü, insanımızı tüketiciliğe, verimsizliğe, yalnızlığa ittiğini anlatıyor.
12 yıllık kesintisiz eğitim, köyleri boşaltıyor. Çocuğuna okula gönderen aile, günün birinde çocuğunun rahatı ve kolayca okula gidip gelebilmesi için tası tarağı toplayıp şehre göçü atıyor.
Her şehre göçenin çocuğu okuyup iş mi buluyor?
Hayır.
Üniversite ve yüksek okulların kapasitesi belli, lise mezunlarının % 33’ünü alabiliyor. Diğer gençler dışarıda kalıyor; işsiz, güçsüz, sahipsiz. Kimi sokak serserisi oluyor kimi işe yaramaz biri.
İşin kötü yanı tarladan, bahçeden, ekimden, üretimden kopuyor.
Ekmek istese tarla yok, beslemek istese hayvan yok, ahır yok.
Düz lise okumuş, bir meslek ve sanat öğrenememiş.
12 yıllık mecburi eğitimden bir an önce vazgeçilmeli, gençlerin düz liselere yığılması önlenmeli, üniversite ve yüksek okul kapasitesini dolduracak kadar öğrenci akademik liselere alınmalı, diğerleri MESEM veya meslek liselerine yönlendirilmeli.
Beyin Vitamini: GÖNÜL SIZIMIN BAM TELLERİ ŞİİRLERİM’den sonra KOYUPGİTTİN BENİ ŞİİRLE adlı ikinci şiir kitabını yayınlayan Tayyar Yıldırım’ı tebrik ederim. Sade Türkçe ve sanatlı bir dille şiirler kaleme alıyor. Düşündüren, duygulandıran, hüzünlendiren, sevgi ve hasret yüklü şiir dünyasına dalmak isteyenlere Yıldırım’ı okumalarını tavsiye ederim. (İletişim: Çimke yayınları, 0332 - 342 5282; Tayyar Yıldırım: 0542- 814 86 59)

