5 Aralık 2025, Cuma
11:13
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

“Bir deri bir kemik kalmış, çökmüş göz çukurlarından donuk bakışlarını içimize saplayan masum çocuklar… Onları bir şekilde, elinde çare olabilecek hiçbir şey yokken hayatta tutmaya çalışan perişan anneleri… Nefesleri tükendi tükeniyor acıdan… Dillerinde yardım dilekleri değil, artık yalnızca Allah’a niyazları…”

         Yıllardır muhasara altında tutulan küçücük bir kara parçasında üzerlerine bomba yağdırılan insanların harabeler arasında parçalanmış cesetlerini toplamaya çalışmaları tablosuna açlıktan ölenlerin sayılarının da verildiği şu son günlerde yenilerinin eklendiğini görüyoruz. Yukarıdaki dört cümle ile yapılan işte bu yeni tablolardan biri. ‘Gazze’nin feryadı asumana yükseliyor’ Gökhan Özcan, Yeni Şafak, 21.08.25

        Neredeyse her gün aynı tabloyu seyrediyoruz.              

        Seyrediyoruz da ne oluyor sanki?

        Yediklerimizden bir lokma, içtiklerimizden bir yudum, giydiklerimizden bir gömlek, bir nesne eksiliyor mu?

        Vicdanlarımızın sesine kulak vererek, gönül rahatlığı ile şu kabil sözler dökülebilir mi dudaklarımızdan mesela?

        Mesela…

        Seyrediyor seyrediyor acıdan ve çaresizlikte kahroluyoruz…

        Seyrediyor, seyrediyor kendi dertlerimizi unutuyoruz.

        Eğlence mekânlarına gitmiyorum, oyun oynamıyorum.

        …

        Değil, elbette değil!

        Çünkü edebiyatımızın ‘Garip’ şairi Orhan Veli’nin anlatmaya çalıştığı gibi dert bir değil.

        Aşağıdaki şiirinde adını açıkça söylemese de şair, bir değil birçok dertten mustariptir:

“Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...

Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...
Dayanılır şey Değil!”

        Orhan Veli’yi böyle söyleten asıl derdi neydi? Bilmem; lakin şairin söylemediği yahut yukarıdaki tablodaki gibi acılara ‘dayanılır şey değil’ dense de onlara da pek ala alışıp gidiyoruz nihayet. 

        İnsanlar da olaylar da göründükleri gibi değil.

        Adam biliriz, adam değil; dost biliriz,dost değil.

        Adam olmadıktan sora ırkını, dinini, hangi meslek veya ideolojinin bağlığı olduğunu sayıp dökmenin gereği var mı?    

        Her gün, her saat müthiş bir bilgi çarpıtma ameliyesine tabi tutulan insanların kafaları karıştırılıyor. Kafaları karışık insanların sevk ve idareleri elbette daha kolay oluyor birileri için. Bu yüzden yazılı ve görsel iletişim kanalları kullanılarak servis edilen haberleri dedektif dikkatiyle dinlemeli derim; çünkü doğru bildiğimiz çok şey var; doğru değil.      

        ‘Kızılırmak Kıyıları’ şiirinde Fazıl Hüsnü Dağlarca da dikkat çekmiştir ‘değil’ kelimesiyle sosyolojik değişimlerle gelen birçok derdimize:      

        “Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
        Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
        Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
        Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
        Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil”

         Dahası da var:

         “Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
        Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna,
         Uyandırmazsan,
         Uyanacak değil.

        Dertle, sefaletle yüklü,
        Siyah leşlerle kararmış, berrak değil.
Çağlayan ne,
          Akan kim,
          Kızılırmak değil.”

         Şu mısralar da Özdemir Asaf’ın dert edindiği ‘değil’lerden:

“Aralarından geçiyorum
Hiç kimse el-ele değil
Herkes kendine dönmüş diyorum.
Birkaçının içine bakıyorum

Hiç kimse kendisiyle barışık değil.”

Tablonun değişmesi için öncelikle bizim bir an önce ‘kendimize dönme’ gibi bir dertle dertlenmemiz gerektiğini düşünüyorum.

         Velhasıl aziz kardeşim!

         Gördüğümüz pek çok şey göründüğü gibi değil!

        Bir âlem-i rüyadayız sanki.

          Uyansak da sarsak sarsak, düşlerimiz,

         Hayra yorulacak gibi değil!

        Böyle zamanlarda tek ihtiyacımız iman ve istiklal şairimiz Mehmet Akif’in çağrısına uyup tek yürek olmak. Milletinin derdiyle dertli şair bir zamanlar demişti ki:

        “Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım,

         Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım.”

         Evet, gün bir ve beraber olup acıları paylaşma zamanı.

        Yoksa Allah korusun!

        Gidişatımız pek hoş değil.

        Değil, billahi değil!

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/25.08.2025      

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı