5 Aralık 2025, Cuma
11:13
23.07.2025
MANSET_ALTI Reklam Alanı

Vurdu…

        Son yıllarda ne çok kullandık bu tahrip gücü yüksek bu tekinsiz kelimeyi!

        Kaç zamandır son dakika haberlerini duyuran televizyon ekranlarına demir atmış bir cümlenin gözümüze iliştikçe oradan kalbimize ve tüm vücudumuza yayılan can yakıcı yüklemi oldu bu kelime.

        Mesela birkaç yıl önce meydana gelen bir olayla ilgili haberin başlığını oluşturan kelimelere bakalım: Batı Karadeniz’i sel vurdu…

        Her saat başı hepi topu üç kelimelik haber cümlesinin arkası, ya sel sularının yıkıp geçtiği şehirlerde ve köylerde aralıksız çalışan arama kurtarma ekiplerinin enkaz çamur deryaları arasındaki canhıraş çabalarıyla dolduruluyor yahut ardı arkası kesilmeyen devasa yangınların cehenneme çevirdiği bölgelerde bir can daha yanmasın diye ölümüne mücadele edenlerin kömürleşmiş hikâyeleriyle…

        Yaz aylarının neredeyse tamamında yurdumuzun birçok il ve ilçesinde başlayan ve günler geceler boyu devam edip büyük kayıplara neden olan orman yangınlarıyla mücadele edilirken 11 Ağustos’ta da işte bu cümle demir attı ekranlara.

        17 Ağustos 1999’da da Marmara’yı vurmuştu deprem. İşte yirmi altıncı yıldönümü yaklaşıyor.

        Kahramanmaraş merkezli on ilimizi tarumar eden 6 Şubat Depremi’nin yaraları henüz kabuk bağlamış değil.

        Telaffuzu bile kan donduran bu kelimenin yaşadığımız kaç felakete başlık olduğunu bilen var mı, bilmiyorum.

        Yangın vurdu!

        Deprem vurdu!

        Sel vurdu!

        Kalleş pusularda Batı destekli terör örgütleri vurdu…

        Habire vuruluyoruz.

        Can yakıcı haberlerden iyice bunalmış olarak evden ayrılıp köyüme giderken aracımın açılışı kontağına bağlı radyosundan bir kez de adeta ölmek üzere olan bir adamın feryadını andır şekilde duymaya başlıyorum bu kelimeyi. Bakıyorum; üçüncü hecesindeki ‘u’lar uzatılarak okunan bir şarkının nakaratındaki ‘vurulduuuk’ kelimesi dalga dalga tüm hücrelerime yayılıyor;  neredeyse bir aydır yaşadıklarımızla, hissettiklerimizle örtüşüyor, nihayet henüz kabuk bile tutmamış yaralarımıza kezzap oluyor.

        Vurulduuuk!

        Coğrafyamızdaki tüm vurma ve vurulmaların ortak sesi sanki...

        İşte o anda topyekûn coğrafyamızı ve bu coğrafyanın insanını en iyi anlatan bir kelime söylememi isteselerdi bu ahval ve şerait içinde dilimin ucunda beliriveren ilk kelime bu olurdu her halde diye düşünüyorum.

        Şu cümlelere bakın Allah aşkına:

        “Kıymetini bilemedik sevginin;

        Gurur adlı bir zalime kul olduk.

        Tek kurşunla bir bedende vurulduk”

        Sonra…

Sonra kaderi başımıza gelen felaketlerin baş sorumlusu görüp kendi yapıp ettiklerimizi yani nefsimizi aklama tavrına karşı, altı kalın harflerle çizilecek bir itiraz gördüm bu içli şarkıda. Yalnız bu aşk şarkısındaki şu cümleyi tüm işlerimize, hayatımızın her alanına teşmil etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

        “Tek suçlusu kader değil bu derdin”

         Müthiş bir itiraf, tam yerini bulan bir özeleştiri bu!

        Gerisi olup bitenlerden sonra yükselen feryat, figan:

         “İki ateş arasında kül olduk;

        Sen bir yana ben bir yana savrulduk!

        Tek kurşunla bir bedende vurulduk…

        Vurulduuuk, vurulduuuuk!”

        Gerçekten de çok vurulduk bu topraklarda!

        Ama bir başka açıdan bakınca şarkıdaki vurulmaların itirafı yerine geçen mısraın da anlattığı gibi bütün bunlar netice…

        Sebepler çok! Sebepler zincirinde başı çekenler; birliğimize sürekli ateş edip duran düşmanlarımızın yaktığı ardı arkası kesilmez ve gerekli dersleri çıkarmadığımız sürece de asla kesilmeyecek olan fitne ateşlerinin zayıflatıp birbirimizden iyice kopma noktasına getirdiği yerlerimiz, açık yaralarımız; gaflet, dalalet, cehalet ve hatta ihanetimiz…

        Bileceğiz ki bu coğrafyada yegâne gücümüz birliğimizdir.

        Birliğimiz zayıflayınca dirliğimiz kalmıyor.

        Zaaflarımızla yüzleşmek zorundayız. Kaderi suçlamak çözüm değil!

        Evet… Yangınlarla, depremlerle, sellerle, terör eylemleriyle çok vurulduk, vuruluyoruz; lakin inanıyorum ki birbirimizle çekişmeyi bırakır, her türlü aracı kullanarak önce biz birbirimizi vurmaktan vazgeçme iradesini gösterebilirsek; zayıf bırakılan yahut zayıf bıraktığımız yerlerimizi görerek yaralarımızı bir an önce sarabilirsek, kardeş olduğumuzu hatırlayabilirsek tarihimizden öğrendiğimiz gibi küllerimizden yeniden ve daha güçlü doğacağız.

Buna hiç şüphem yok.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal

ICERIK_ARASI Reklam Alanı
SOL1 Reklam Alanı

YAZARIN DİĞER MAKALELERİ

MOBIL_UST Reklam Alanı
Alt Banner Reklamı