Eskidendi, Eskimeyen Zamanlardan…
Dağların dağlara kavuştuğu, insanın insanı yürekten anladığı, sözün samimiyetle aktığı zamanlardan kalma bir gelenektir aşure… İnsanın olduğu her yerde örf, adet ve göreneklerle yoğrulmuş bir hayat vardır. Acılar, sevinçler, mutluluklar hep birlikte yaşanır; bazen yaralar beraber sarılır, bazen de dertlere beraber ağlanırdı. Toplum olmanın, bir arada yaşamanın getirdiği bu güzellikler, insana hayata tutunma gücü verir, toplumsal huzuru beslerdi.
İşte bu kadim geleneklerden biri de Aşure Geleneğidir. Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem'in onuncu gününde Müslümanlar tarafından kutlanan, paylaşmanın, dayanışmanın ve bereketin simgesi olan bu tatlı çorba, asırlardır sofraları şenlendirir.
Muharrem Gelir, Telaş Başlar
Muharrem ayının onuncu günü yaklaştıkça, özellikle kadınlar tatlı bir telaşa kapılır. "Aşirimiz kutlu olsun!" sözleriyle çarşı pazar canlanır, evlerde ocaklar kaynamaya hazırlanır. Dövme (aşurelik buğday) alınır, geceden ıslatılır, sabahına envai çeşit malzeme eklenerek kazanlarda pişirilir.
Buğdayın kabuğu soyularak elde edilen dövme, aşurenin temelidir. Kadınlar, "Aşuremiz lezzetli olsun" diye en iyi dövmeyi bulmak için çarşı pazar dolaşır. Ancak bu bereket ayında koşturan sadece kadınlar değildir. Ülkenin dört bir yanında aileler, komşular, mahalleler, köyler, esnaflar hep birlikte aşure törenleri düzenler.
Bir Kazan Aşure, Binlerce Dua
Aşure, sadece bir tatlı değil, aynı zamanda birleştirici bir ritüeldir. Geceden ıslatılan buğdayın içine kimin neyi varsa koyulur: su, şeker, nohut, fasulye, mısır, incir, üzüm, fıstık, fındık, nar… Herkes elindekini katkı sağlar. Kaynayan kazanların başında dualar okunur, niyetler tutulur.
Sonra sıra dağıtmaya gelir. Kaselere, bardaklara, taslara doldurulan aşure, kapı kapı dolaşır. Komşuya, akrabaya, fakire, zengine, herkese ulaşır. Kimi büyük kazanlarla dağıtır, kimi küçük bir tencerede pişirir, ama hepsinin amacı aynıdır: bereketi paylaşmak.
Kapı çalınır, gelen komşunun kızıdır, elinde aşure kabıyla… "Allah kabul etsin, bereketli olsun!" denir, boş kap geri verilirken bir dua daha eklenir: "Gelecek seneye de çıkarsın inşallah!"
Aşurenin Derin Anlamı
Aşure, sadece bir tatlı değil, tarihten günümüze uzanan bir hatıradır. Kimi kaynaklarda Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edilmesinin matemini anmak için pişirildiği söylenir. Kimi anlatılarda ise Nuh'un Gemisi'nin karaya çıkışında kalan son malzemelerle yapıldığı anlatılır.
Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde "Mâh-ı Muharrem'de âşûrâ bişirüp fukarâya bezl ederler" diye yazar. Halk arasında "Aşır", "Aşur" derken zamanla "Aşure" olmuş bu tatlı çorbanın adı.
Bir Okulda Aşure Heyecanı
Geleneklerin yaşatılması için gençlere de aktarılmalı diyerek, öğrencilerimizle bir aşure etkinliği düzenledik. Kazanlar kuruldu, buğdaylar ıslatıldı, herkes bir katkı sağladı. Kimi nohut getirdi, kimi fındık, kimi nar… Sonunda ortaya enfes bir aşure çıktı.
Çimenlere serilen örtülerde oturduk, kaselerimize düşen aşureyi yedik. İçinde kavrulmuş fındık, fıstık, badem, üzerinde tarçın ve nar taneleri vardı. Kaşık daldırdıkça nohut, fasulye, buğday çıkıyordu. Öğrencilerimizle hem lezzetine baktık, hem de bu geleneğin anlamını konuştuk.
Nihayet…
Aşure, acıyı tatlıya dönüştürmenin, bereketi paylaşmanın, birlik olmanın sembolüdür. Bir kâse aşurede binlerce yıllık kültür, yüzlerce dua ve emek vardır.
Buyurun dostlar, aşuremiz var!
Nohut, fasulye, buğday…
Bir tutam tarçın, tane tane nar…
Geleneklerimizle, bereketimizle, yüreklerimizle…
Allah bir sonraki Muharrem’e hepimizi ulaştırsın!
(Şehit Muhsin Kiremitçi Fen Lisesi Öğrencileri ve Öğretmenleriyle Bir Aşure Anısı…)

