Mehmet Akif Ersoy’un yedi bölümden oluşan Safahat’ının ikinci bölümü Süleymaniye Kürsüsünden adını taşır. Balkan Savaşlarının çıktığı 1912 yılında kaleme alınmıştır.
Araştırmacı yazar Ali Değirmenci’ye göre şiirde ‘Doğu Türklerinden olan bir yolcu olarak İstanbul’a da uğrayıp Süleymaniye’de bir vaaz veren Abdürreşid İbrahim konuşuyor görünse de mısralara renk, heyecan ve düşünceleri akseden ses kuşkusuz ki Akif’le bütünleşmektedir.’ Süleymaniye Kürsüsünde’ki Mehmet Akif/Haksöz Okulu
Vaazında bir zamanlar bulunduğu İstanbul başta olmak üzere Rusya, Türkistan, Çin,Mançurya, Japonya gibi gezip dolaştığı diyarlarda yaşayarak gördüklerini, görüp hissettiklerini uzun uzun anlatır. Bu uzun meşakkatli yolculuklarda yaşayarak görüp hissettiklerinin özünü İslam dünyasının geri kalmışlığı, aydınların halka yabancılaşması, taklitçilik, cehalet, miskinlik, perişanlık, din adına yapılan bin türlü maskaralık gibi hususlar oluşturur. Vaize göre ‘Müslümanların yaşadığı her yer aynı ıstırapla kavrulmaktadır. Vaktiyle büyük insanlar yetiştiren o iklim, zilletin kucağına düşmüştür.’
Şiir uzun… Aşağıdaki mısralarda vaizin anlattıkları vapurda tanıştığı Müslüman düşmanı bir moskof ile tartışırlarken onları dinleyen şahin gibi bir Afganlının (zıpır)moskofun alaycı tavrına tahammül edemeyerek darp etmesidir. Vaize göre nasılsa hak zıpırındır.
“Anlıyordum ki: Herif çatlayacak ye’sinden.
İntikamın olamaz böyle müsâid sırası,
Diye; nerdeyse bulup hasmımın artık yarası,
Başladım deşmeye. Lâkin bu cedel başlayalı,
Dinliyormuş bizi şâhin gibi bir Afganlı.
Vâkıâ Rusça konuştuk, yine külhâni, fakat,
Seslerin tavrına çoktandır edermiş dikkat.
Çay semâverlerinin hepsini birden yıkarak,
Rusu gırtlaklayıvermez mi? Aman, etme, bırak!
Demeden şaşkını yağmur gibi ıslattı hacı!
Ne tuhaftır ki: Zuhûr etmedi bir da’vâcı.
Etse zâten ne çıkar? Hak zıpırındır yalınız
Dövülen mahkemelerden kovulur, çünkü cılız!”
TDK sözlüğünde zıpır hareket ve tavırlarında şımarık ve delice hareket gösteren kişilere denmektedir. Hareketlerinde ölçü olmayan, zırtapoz, delişmen, şımarık ve zirzop kişiler için kullanılmakta olan bir sıfat olarak açıklanmaktadır.
Her türlü kuralsızlığın kural haline geldiği bir dünyada hakkın da hukukun da zıpırın olmasından daha doğal ne olabilir?
Sözde medeni Batı, 19. Yüz yıldan itibaren dünyamızı ateşe veren manyaklar üretti. Hitler, Musolini bunlardandı.
Kitlesel imha silahları, atom bombaları bu savaşlarda kullanıldı. Milyonlarca insan öldü, milyonlarcası sakat kaldı.
Batı’nın ürettiği yeni canavarın adıİsrail- Netenyahu (yeni Hitler) olarak geçti kayıtlara. Her ülkeye medeniyet götürmeyi en önemli görevleri bellemiş Batı yeni canavarlarının emirlerine amade olmuş durumda. Gazze’de işgale başladığı günlerde nasıl pervane olduklarını görmüştük. Yeni canavarlarıyla bütünleşik güç olarak canları; öldürmek, yakıp yıkıp yok etmekten yana ne isterlerse onu yapıyorlar. Mülteci kampları, evler, okullar, hastaneler, mabetler, fırınlar, ambulanslar, yardım kuyruklarında bekleşenler bombalandı. Gazze’de, Batı Şeria’da, Lübnan’da, Suriye’de on binlerce insan öldürüldü. Milyonlarcası evsiz, yurtsuz; bir damla suya, bir lokma aşa muhtaç hale getirildi.
Silahlar susmuyor.
Canavarların İran’a başlattıkları saldırılarla mazlumların seslerini iyice duyulmaz hale getiren bir gümbürtü başladı ne zaman duracağı belirsiz.
Medeni Batı(!) her fırsatta azdırdıkça azdırdıkları yeni canavarlarının kendini savunma hakkından son derece rahat bahsedebilmektedirler.
Hak yok!
‘Hak zıpırındır, dövülen mahkemelerden kovulur; çünkü cılız!’ demişti ya yüce gönüllü uzak gönüllü merhum Mehmet Akif, durum aynen öyle!
İnsanlığın 2025’in Haziranında ulaştığı gerçek, beynine kazınan hakikat ne yazık ki bu!
Yani ‘Hak zıpırındır…’
Biz, hiçbir şey yokmuş gibi boğaz derdiyle, birbirimizin boğazına sarılıp yaklaşan canavarı yok saydıkça da zıpırın olmaya devam edecek.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/23 Haziran 2025

