BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Duvara düşen yaprakların beni kandırıp kendisine çekmeden kendime gelip hazırlanmaya başlıyorum. Sırtıma geçirdiğim çantam ile anahtarı aramaya başlıyoruz. Sabahları ritüele dönüşür bu küçücük odada anahtar aramak. Sevmeye bile başladım bu arama işini. Soruyorum kendime, her sabah nasıl oluyor da unutuyorsun anahtarı koyduğun yeri. Ben ise cevap vermeye bile üşeniyorum kendime. O daha da sinirleniyor buna. Amacım onu sinirlendirmek değil elbette. Ama bu uzayıp giden sessizlik beni mutlu ediyor. Hem cevabını duysak ne olacak ki sorduğumuz soruların. Yeryüzündeki tüm soruların cevabını bulsak ya da öğrensek hiçbir şey değişmeyecek, çok iyi biliyoruz. Bizi değiştirecek olan cevaplar değil, sorular da değil, bizi değiştirecek olan bir bahardır. Kapımızı kırarcasına çalan, kendisini zorla davet eden, sobanın yanındaki mindere diz çöküp bizi dinlemeye hazır bahardır. 

Anahtarı yine cebimde buluyorum. Bir insan nasıl unutur her akşam cebine koyduğu anahtarın yerini. İşte öyle unutmak istiyorum geçmişimi. Sonra kendim bana yeniden kızıyor, alışığım onun bu serzenişlerine. 

Beni, sobanın başında dinlemeye hazır baharı bırakıp kışı alıp çıkıyorum evden. Dünyaya gözlerini ilk defa açmış bir canlı gibi usul usul açılıyor gözlerim. Alışık değil gözlerim bu kadar güzele. Bu güzel ışık beni kendine çekiyor. Tutup sarsıyor. Ağaçlar, yollar, dağlar, bulutlar bembeyaz. Bir benim kirli olan. Diye geçirirken içimden yine kendim kızıyor bana her zamanki gibi. Sen kirli değilsin, senin hamurunda var bu diyor. Bunu temizlemek yine senin elinde diyor. Ancak sen tembel olduğundan, her şeye bir bahane bulduğundan, bunu değiştirmek çok zor. Hem biliyor musun diyor, bu da senin hamurunda var. İşin çok zor diyor ve acıyor bana. Ben ise yine sessiz. 

Adımlarımı bu tertemiz beyazlığı incitmeden atmaya çalışıyorum. Kirliliğimle kirletmemeye çalışıyorum. Her adımımda merhaba diyor sanki bana. Bu onunla ilk tanışmamız. Geldiğim diyarlarda coğrafya derslerinden başka yerde adının anıldığını duymadım. Benimle konuşmak istiyor ama benim kim olduğumu bilmiyor. Nereden geldiğimi bilmiyor. Hatalarımdan haberi yok. Anlatacak kadar yürek de yok bende. Korkağın biriyim. Kendini bile göremeyen biri. Hem anlatsam da nereden başlayacaktım ki. Hatalarımdan mı görmeye başladığımdan mı? Ayrıca kimden başlayacaktım anlatmaya. Kendimden mi yoksa benden mi?

Susuyorum. Benden ses yok. Kendim bile susuyor. Beni dinlemeye hazır olduğunu gösteriyor. Yıllar sonra konuşmaya başlayacağımı zannediyor. Benden ses yok. O beyaza bürünmüş dağlar, yollar, ağaçlar, bulutlar sessiz. Beni dinliyorlar. Tanrı bile susmuş beni bekliyor. Benden ses yok. Her şey hazır. Ama ben buna hazır mıyım? Hatalarım buna hazır mı? Anlattıkça çoğalan hatalarım…

Göç etmeyi unutmuş bir kuş havalanıyor bir ağaçtan. Tanrı dâhil herkes dönüp bakıyor bu kuşa. Bir anda her şey normale dönüyor. Bir kuş kurtarıyor beni bu darlıktan. Koşarak sığınıyorum bahara. Ellerimde kış.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.