BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Maalesef okuma alışkanlığı çok az olan bir toplumuz. Bana göre, ekonomik olarak kalkınamamamızın, diğer bir ifadeyle, geri kalmışlığımızın sebeplerini sıralarsak, ilk 10’un içerisinde, ‘’Okuma alışkanlığının az olması’’ olur.

Bu konuda zaman zaman iyi niyetli girişimler ve çabalar olsa da, yetersiz kalmaktadır. Bazen de şu veya bu nedenle, bu girişimlerin başarıya ulaşmaması için, direkt veya dolaylı olarak uğraşta verilmektedir.

Çünkü, okuyan kitle çoğalıp toplum bilinçlendikçe, bazılarının rant, bazılarının uğraş alanı işleri ve/veya sektörleri mevcut durumlarını sürdüremeyeceklerdir. Ürettikleri veya pazarladıkları malları bugün ki gibi rahatça satamayacaklardır.

Başta gıda sektörü olmak üzere, birçok mal veya ürünün üretilmesi, pazarlanması ve talep bulması zorlaşacaktır. Gıdanın teknolojiye, dolayısıyla makinaya girdikçe sağlığı bozar hale geldiği öğrenilecektir.

En basitinden, satın alınmak istenen malın katkı maddeleri kontrol edilecektir. 1990-1996 yılları arasında Aydın’da işim gereği ikamet ederken, Seydişehir’den gelen bir bakkalın dükkanına, boş kaldığım zamanlar uğrar, takılırdım. Kişiler alacakları malı söyledikten sonra, paketlenmeden veya poşete konmadan, alıp bakarlar, son kullanım tarihi bırakınız geçen malı almayı, son kullanım tarihi yaklaşan malı, bayatlamış, tazesini ver diye değiştirtirler, yoksa da almadan gidip başka bakkal veya marketten alırlardı.

Bununla ilgili başka bir örnek verelim. Satın aldığımız ürünlerde katkı maddesi olarak neyin kullanıldığı yazmamaktadır. Hiçbir ürünün üzerinde, katkı maddesi olarak ‘’Domuz yağı vardır, istisnalar dışında domuz yağı yoktur’’ ibaresi yazmaz. Ancak, günümüzde tüketilen hazır gıdalar ile domuz yağı, tahmin edilenden çok fazlasıyla, istenmese de tüketilmektedir. Ya da raf ömrünü uzatmak için sağlığa zararlı birçok katkı maddesi kullanılan gıda maddelerinin tüketimi hızla artmaktadır.

Avrupa Birliği tarafından onaylanan gıda katkı maddeleri ‘’EC’’ olarak adlandırılmakta ve bu E harfinin devamında yazılan rakamlar, hangi gıda katkı maddesini içerdiğinin rumuzu olmaktadır. Bu rakamların hangi katkı maddelerini içerdiği, internetten kolayca öğrenilebilecek ve ulaşılabilir durumda olmasına rağmen, ilgili bilim adamları ile o mesleğin eğitimini alanlar dışında, çok az insan tarafından bilinmektedir.

Okuma alışkanlığımızın az olması, tüketici bilincimizin yeterli oluşmaması sonucu, katkı maddelerinin hangi içerikleri taşıdığı, hepsi olmasa bile, sağlığa zararlı ve domuz yağı bulunan kodları, çoğunluğumuz, eskilerin deyimiyle kâhir ekseriyetimiz bilmiyoruz. Bilmediğimiz gibi, bunları öğrenme konusunda çok duyarlı da davranmıyoruz.

Bundan 8-10 yıl kadar önceydi. Seydişehir’de ‘’Helal Gıda ve Sertifikalandırma’’ adıyla bir konferans veya toplantı yapılmıştı. Ne yazık ki, üzülerek ifade ediyorum, O zaman İlçede görev yapan Müftü dahil 8-10 kişi vardık.

Ben düzenlenen mekanın almayacağını, dolup taşacağı kanaatini taşıyordum, fakat tam bir sükutu hayal yaşamıştım. Ondan sonra da, halen devam eder, hacısı hocası, öğretmeni, ilahiyatçısı herkes helal gıdanın öneminden bahsedip duruyorlar. Bana da, ‘’Oğlum Hurşit, kendin söyle kendin işit.’’ der gibi geliyor.

Eğer yazımızın başına dönecek olursak, okuma alışkanlığımız yüksek olsaydı, bu konuları çoktan aşmış olacak ve bu yazıyı yazıyor olmayıp, çok daha kayda değer yazılar yazıyor olacaktık. Yazsak da, kıymeti harbiyesi veya iraptan mahalli olmayacaktı.

Zaten okuma alışkanlığının yüksek olduğu toplumlarda, bu kadar kahve ve çay ocağı olmayacağı gibi, hızla da sayıları artıyor olmayacaktı. Bunların yerine, kütüphaneler ve okuma salonları açılacak ve artacaktı.

Hele hele, kamu kurumları eliyle, kahvehaneler,  çay ocakları açılıp, kamu kaynakları israf edilip, verimsiz ve gereksiz yerlere harcanmayacaktı.

Zaten okuma alışkanlığının önemini kavrayabilseydik, helal gıda, zararlı gıda, domuz yağlı gıda konuları da çözülmüş ve kayda değer başka konular yazılır, konuşulur olacaktı.

Temenni edelim ki, okuma alışkanlığımızın artması için, kitap okuma yarışmalarının düzenlenerek ödüllendirildiği günleri de görürüz inşallah. Dinimizin ilk emrinin “OKU” olduğu gibi.

Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur ve olmaz da.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.