BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Rahman olan, rahim olan, ğani olan, ğaffar olan, aziz olan, kahhar olan, istediği zaman istediğini verme ve alma gücüne sahip olan yüce Allah (c.c.)’ı zikrederken; bizi ‘İKRA’ “Yaratan Rabbinin adıyla oku. İnsanı yapışkan bir hücreden yaratan…” emri ile kendisine muhatap edip, namazı ile huzuruna kabul buyuran, secde ile kendisine yakınlaştıran, dua ile istetip istediğimizi verene binlerce hamdler; salât ve selam gözümün nuru buyurduğu namazı miraçta bizlere hediye getiren beldenin en emini’ Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ya olsun.

            Kıymetli dostlarım Mevlid-i Nebi (s.a.v.)’in hayatımızın her safhasında olup değil ki haftalar günümüzün her saatinde anılmak üzere  ‘O’nun sünnetinden uzak donu düşük, döğmeci, modaperes, anne babaya asi, namaz ve ibadetten uzaklaşan şu asrımızdaki insanlara yılda bir kez de olsa değişik programlarla hatırlatılan o eşsiz varlığa, “Efendim (s.a.v.)’e arzuhalimi” nasıl anlatacağım mahcubiyetini yaşarken, mahcup ve mahzun olarak bir kaç kelime sunmak istedim. Bu vesileyle Rabbim O Nebi (s.a.v.)’ye başta bu günahkâr nefsimi, neslimi bizi Allah için sevenleri, yarın mahşerde komşu kılsın inşallah.

Hiç şüphesiz Efendimiz (s.a.v.) kıyamete kadar sürecek olan Risalet döneminden bu güne kadar dünyaya gelen bütün insanlık, O (s.a.v.)’na iman etsin yâda etmesin onun Ümmeti İcabe veya Ümmeti Gayri İcabe olarak vasıflandırılmıştır. Yani O (s.a.v.)’na iman edenlere Ümmeti İcabe, iman etmeyenlere ise, ümmeti gayri icabe denilmiştir. Rabbim (c.c.) bizleri Ümmeti İcabe’den eylesin.

Yakup ŞİMŞEK Bey’in dediği gibi; ‘Canım efendim dilim varmıyor söz söylemeye, derdimi anlatmaya yüzüm yok ki…’, Derdime derman ol, yüreğime ferman kıl, sevdama yar, canıma can ol, can efendim (s.a.v.)... 

Ey kâinatın nuru, gönüllerimizin süsü, sen gittin gideli yaz uğramıyor gönül bahçemize, iman, irfan, edep, hayâ, fazilet, saadet, kardeşlik kurumaya yüz tuttu, hayatımız memat oldu. Öyle ki; mevsimler bile eski özelliğini kaybetti. Yağan yağmurlar sel olup akmakta, esen rüzgârlar ürkütücü bir hal aldı. İnsanların birbirlerine karşı kardeşçe değil, kin, nefret, nemelazımcılık, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın fikri ile sevgi-saygı kardeşlik yerine kan-revan olmuş Efendim (s.a.v.)...

Ey kâinatın nuru Efendim, sen gittin gideli, dünyaları için dinlerini heder edenler oldu. Öyle ki; kendileri muhtaç iken, gayrıya himmet eder gibi görünen pazar tezgâhları gibi ön taraf güzel arkadan çıkarları için hançerleyenler insanlara hizmet ehli gibi görünürler oldular…

Hoşgörülü olun ki, hoşgörülesiniz kürsülerde kaldı. Yavaş yavaş yoklara doğru mahzun, mazlum bir şekilde yola revan olmuş, gökteki ay, ışığını, güneş ise sıcaklığını, toprak kokusunu esirger oldu bizden, merhamet olukları kurumaya yüz tuttu Efendim (s.a.v.)…

            Camilerimiz çoğaldı, öyle ki dört-altı minareli oldu amma; içindeki mıknatıslar benden uzak durun ne yaparsanız yapın diye çekim güçlerini itmeye verdiklerinden dolayı, cami süsü olan cemaatimiz nerde acaba sorusuyla karşı karşıya kaldık Maalesef. Oysa camilerimiz Efendimiz (s.a.v.) döneminde, İslam’ın insanları için kongre merkezi değimliydi? Şimdilerde o kongre merkezi haline getireceklere ve o cemaate ne kadar ihtiyacımız var Efendim (s.a.v.)...

Sen gidince gölge vermez oldu yemyeşil bağlar. Kimsesiz kaldım elimden tutmuyor dost bildiklerim. “Can alınan çarşıda kardeşim sattı beni” veçhince dikenli dostlar şimdilerde ise yol kesen olup, yol veren dağlar oldu Efendim (s.a.v.)...

Bize ne oldu acaba, hayat ve dünya endişesiyle, benliğimizi kaybettik, insanlığımızı kaybettik. Dünya yaşanamaz hale geldi. Pardon getirdik… İslam coğrafyasındaki mazlum müslümanların, yıllardır kan-revan içinde olan Filistin halkından İsrail zulmüne karşı savaşırken, önce bacaklarını kaybeden, sonra da tekerlekli sandalyesinde imanının verdiği o güçle ‘SAPAN TAŞIYLA’ vatanını korumaya çalışırken şehit düşen Fadi Ebu Salah’ın verdiği mücadele kadar bizler vatanımıza sahip çıkabiliyor muyuz? Bizler neden onun gibi olamadık acaba, neden? Neden? Hatta bazı geri zekâlılarımızdan hala ne işi var Türkiye’nin Filistin’de? Suriye’de, diyen bedbahtlar var maalesef.

Hani Suriyeli bir mülteci kız vardı ya; Türkiye’yi kurtarıcı olarak gösteren o kız,  ölmeden önce yazdığı vasiyet mektubunda şöyle diyordu ya;  “Canım anneciğim; senden, benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım; arkadaşlarıma de ki, ‘O AÇLIKTAN ÖLDÜ...’ yazıklar olsun, günümüz müslümanım diyerek süslümanca yaşam sürenlere ki; ufacık bir krizde evlerini açlık korkusuyla tıka-basa doldurup, ambarlara çevirip iki misliyle satanlara. Ey Ölüm meleği, acele et ve ruhumu al ki, artık Cennet’te yemek yiyeyim, aç olan karnımız cennet nimetleriyle doysun feryadı figanla, kanlı gözyaşıyla olan o yakarışına nasıl cevap vereceğiz bilemiyorum efendim (s.a.v.)…

Çin’deki, Myanmar’daki, Arakan’daki müslümanlara yapılan zulümler sonrası Bangladeş sınırına yığılan binlerce müslümanların bizde olan haklarını nasıl ödeyeceğiz Ey Resul (s.a.v.).

Bosna Hersek’te kablolarla yataklara bağlanarak günlerce tecavüz edilen on binlerce müslüman kadınların hakkını nasıl ödeyeceğiz Ey Resul (s.a.v.)…

Neden ibret almadık sahile vuran Ayla bebekten. Hani bir Suriyeli çocuk vardı ya ölmeden önce, “Sizi Allah’a şikâyet edeceğim.” diye Allah (c.c.)’a yalvaran o masum çocuğun ahını ödeyemeyeceğimizden dolayı mı ki bu günlere geldik. O gün bizleri Allah (c.c.)’a şikâyet etmiş olacak ki, bu gün bütün bunları çekiyor olduğumuz yetmediği gibi, müslümanlar, hatta müslüman coğrafyası kan emici yarasaların pençesinde yıllardır yapılan bunca zulüm ve işkence sonrası her taraf kan-revan içerisindeyken, ey dünya müslümanları, petrolperes zalimler, özellikle müslüman görünümlü süslüman gâvur aşığı Suud krallığı, sizi gidi zalimler, varlığınızın, saltanatınızın hep böyle devam edeceğini mi sanıyorsunuz? Sonunuzun, karun gibi olacağı yakındır inşallah.

Bu ikiyüzlü dünya hayatında omurgasız müslümanlardan dolayı kırık aynaya benzemiş ve yüzleri kalmamış olan şu dünya hayatımızda görünmeyen bir düşman olan Covid-19 zengin-fakir, soylu-soysuz, kapalı-açık, aç-tok, amir-memur, hacı-hoca, dinlemeden dünyayı binlerce, yüzbinlerce Dolay ve Euro zarara sokan Rabbimize karşı olan sorumluluklarımızı gereği gibi yerine getiremediğimizden dolayı olmasın mı? Efendiler bunca zulümler yetmezken bir de Covid-19 denilen bir virüs dünya üzerinde yaşayan, hangi dine, hangi ırka hangi mezhebe mensup olduğuna bakmadan, tüm İnsanlığı bir anda yok etme riski ile karşı karşıya bıraktı. Mesela; Covid-19’dan dolayı acaba kendimize sorduk mu? Bu maskeyi hangi yüzümüze takacağız? Acaba neden Covid-19 illeti “ÇOCUKLARI NEDEN ÖLDÜRMÜYOR.” diye sorduk mu şeytani nefsimize… Bunun bir ilahi ceza olmadığını kim söyleyebilir? Tüm İnsanlığı bir anda yok etme riski ile karşı karşıya bırakan Covid-19 belasından; bizler sadece ebabil kuşlarının Kâbe etrafındaki tavafına tanık olurken, arap krallarının küffarla işbirliği yaparak masum ve mazlum insanlara eziyet edenlere karşı bu bir ilahi ceza değil de ya nedir?

Ey kendini büyük gören arap kralları şunu unutmayın ki; eğer Mekke bugün mübarek ve kutsal bir şehirse ki öyledir, bilin ki Peygamberimiz (s.a.v) orada doğduğu ve o mübarek “KABE”den dolayıdır. Eğer,  Medine bugün mübarek bir şehirse ki öyledir, Peygamberimiz (s.a.v)’in “Ravza-i Mutahharası” orada olduğu içindir.

            Eğer bu gün Kâbe’de önceleri gibi tavaf olmadığı için ağlıyorsak, ağlayalım hem de başımızı, gözümüzü dövüne dövüne ağlayıp, dünyanın en güçlü devletleri olan Avrupa’sı, Amerika’sı, Çin’i, Rusya’sını Hz. Allah (c.c).’ın görünmeyen bir Virüsüyle nasılda Firavun, Karun, Nemrut gibi tarumar olduklarını akledelim, düşünelim ve bence emin olun ki bal gibi de bu illet biz duyarsız müslümanlar için ilahi kudretin Rum 41’deki “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” bir ikazı, yâda kibarcası tokadı olduğunu idrak edelim. Her ne kadar kelime oyunu yaparak, faizin adını kredi, zinanın adını aşk, rüşvetin adını hediye, adam kayırmanın adını dostluk, gıybetin adını iki lafın belini kırma olarak pembe pembe sunulsa da, cehennemin adı hala cehennem; Cennetin adı da hala cennet olduğundan dolayı bu düzen böyle gitmez amma; hangi vebal ya da günahın, hangi ceza ile ne zaman ve ne şekilde geleceği ve olacağını tayin ve takdir eden ancak Allah (c.c.)’dır.

            Bunca günah ve isyanımıza rağmen; ey en emin beldenin en emini nolur bir kez nazar et de gülmeyen yüzümüz gülsün bari. Asrı Saadette yaşayanları okudukça, öğrendikçe ne kadar imreniyorum o güzide ashabına! Hani buyurmuştunuz ya; “Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz.” onlar ki gül yüzünü, sırtındaki Nübüvvet Mührünü Ukkaşe (r.a.) gibi dünya gözüyle gören şanslı sahabeyi göstererek “Kim cennetteki arkadaşımı görmek isterse Ukkaşe’ye baksın.” buyurdun ya bizleri Ukkaşeyle beraber eyle Allah’ım.  Gerçi o mertebeye layık amelimiz yok amma, nolur bizlerinde cehennem ateşinden emin olmamız için tutuver kirli ve paslı ellerimizden nolur tutuver Efendim (s.a.v)…

            O güzide sahabe efendilerimizin huzurunda, benim kardeşlerime yani bizlere selamlarımı söyleyin buyurmuştunuz ya. Bizlerde “VEALEYKÜM SELAM, VERAHMETULLAHI VEBEREKATUHU” diyoruz bizden de kabul buyurunuz Efendim (s.a.v.)…

            Ey gönüller sultanı, bizler acaba neden düşünmez olduk bu gidişatın nereye gideceğini? Ve kıyametin kopacağını?

            Hani Nemrut ve topluluğuna sivrisinekleri gönderdi ya Hz. Allah (c.c.), onları helak edip öyle ki; sivrisinekler oradakilerin hepsini öldürüp etlerini yiyerek sadece kemiklerini bırakırlar. Kralları olan Nemrut’a dokunmayın çünkü ona özel olarak bir sivrisinek gönderilecek ve o sinek burnundan içeri girerek büyük bir acılar içinde kafasına sevdikleri tarafından balyozla vurularak gebertilmedi mi?  

Yıllardır, yetimlerin üzerine bombalar yağarken, ‘Ayla’ bebelerin cansız bedenleri sahile vururken, menfaatleri uğruna yapılan bunca zulümlere sessiz kalan bu dünyadaki zalim ve o zalimlerle el ele olanları Kahhar ismin hürmetine kahreyle Allah’ım diye, gözyaşıyla bir nidamız olmayacak mı?

            Peygamber karikatürleriyle İnsu cin Peygamberine hakaret eden o zalim, babbar Fransız’a destek veren arap kralları unutmayın vallahi yarın mahşerde o zalim ve küffarlarla haşrolacak ve azabınız o petroller üzerinize dökülerek hesap vereceksiniz. Özellikle İslam coğrafyalarındaki akan müslüman kanlarına ve katliamlarına sessiz kalan, kendilerini büyük gören Suud krallığı, birleşik arap emirlikleri sizler küffarla işbirliği yapıp mazlum kanı akıttığınızdan dolayı Hz. Allah (c.c.) katında bir sinekten daha değersizsiniz.

            İlahi ya Rab; İslam âlemini ve masum insanları her türlü semavi arizi bela ve musibetlerden muhafaza eyle. Ve bunun ilahi bir ceza olduğunu aklımızdan çıkarmayalım. Ve Allah’a karşı hakkıyla kulluk görevimizi yapamadığımızdan dolayı olduğunu tefekkür edelim ve unutmayalım ki; Cennet o kadar kolay, Cehennem de o kadar ucuz değil haaa buda böyle biline.

            Ey Kâinatın güneşi, insu cin Peygamberi, Mevlid-i Neb (s.a.v.) hürmetine zatına binlerce Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed diyerek salât ve selam olsun.

            İlahi ya Rab; bizleri “Muhammedun beşerun la kel beşer. Bel hüve kel yakuti beynel hacer” “Hz. Muhammed (s.a.v.) bir beşerdir, lakin diğer insanlar gibi değildir. Taşların arasında yakut ne ise Allah Resulü (s.a.v.)’de insanlar arasında öyledir.” İşte ‘O’ eşsiz varlık hürmetine derdime derman ol, yüreğime ferman ol, gözüme fer ol, sevdama yar ol, canıma can ol ya Muhammed (s.a.v.)...

            Her günümüz Muhammedi, her gecelerimiz “HİRA” olsun! Gül günleri hürmetine sevdiklerinize bir gül verin, gül veremiyorsanız bari GÜLİVERİN!

 

 

                                                                                                                                           Yusuf CAKICI

                   Yalıhüyük/KONYA

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.