Tayyar YILDIRIM

Yoklar Köylü Salih -2-

09 Temmuz 2020 22:43

Salih?in köyünde doğup büyüyenler, yaşam şekillerinin ?kader? olduğunu düşünürlerdi hep. Düşünmek ne kelime, belki de düşünemezlerdi bile. Bu gayet doğal bir şeydi onlar için. Üzerinde kafa yorulası bir hadise değildi ki. ?Allah onları bu köyde yaratmış, rızklarını buradan çıkarmaları için tembihlemiş ve kaderlerine razı olmalarını emretmişti? o kadar.

 

Evlenecekler, boy boy çocukları olacak... Sonra boyu ilk sivrilenin eline bir çomak, sırtına da bir kepenek verecekler, o da önüne kattığı sürüyü dağlarda yayıltıp gelecek, akşam olunca da önüne konulan bulgur pilavı ve ayrana talim edecek. Babaları ve anaları da çocuklarıyla gurur duyacak ve onların marifetlerini saya saya bitiremeyecekler. ?Hayat bundan ibarettir? Salih ve köylüleri için. Bu durumun suçluları zinhar onlar da değiller. O zamanın şartları ve ?ülke yönetimi? anlayışlarından kaynaklanan sonuçlardır bunlar.

 

Memur nasıl olunur, öğretmen, polis, ormancı, kaymakam, zabıta memuru, tapucu, hükümet doktoru, avukat; onlar için hep ulaşılması imkânsız, önlerinde ceketlerin ilikleneceği insanlardır sürekli olarak saygı gösterilecek insanlardır. Kendileri de bu saygıyı onlardan esirgemeyeceklerdir.

 

Onlar takım elbiselerini giyinip, kravatlarını takıp köye gelecekler, köylüler de onları önce kasketleriyle selamlayıp, sonra da evlerinin en güzel köşelerini, en güzel sedirlerini açacak, en güzel yemeklerini onlara ikram edecek, ellerine ayaklarına su döküp karşılarında el pençe divan duracaklardır. Köylüler ellerinden geleni yapacaklar, hürmette hiç kusur etmeyecekler, saygının en derinini gösterecekler ama devlet dairelerine bir yolları düşünce de; dertlerini anlatabilmek için onlara ulaşmak; kralların, sultanların karşısına çıkmaktan daha zor olacak. Saatlerce kapılarının önlerinde bekleyecek, gerekirse o gün köylerine gidip, yarın tekrar gelecekler. ?Bugün git yarın gel? tekerlemesini de bunlar icat etmişlerdi büyük ihtimalle?  

 

Anaları onları memur olarak doğurmuştu zaten. Kader; kimine ormancı, kimine kaymakam, kimine asker, kimine öğretmen, kimine de doktor olacaksın demiş de onlar da öyle oluvermişlerdi işte. Alnının ortasına; ?çoban olacak? diye yazılanlar da sırf bu işi yapacaklardı.

 

Hem bu görevleri bir onlar yapabilirlerdi. Onlar bu görevlerin erbapları olmuşlardı. Bir başkasının buralara gelebilmesi, kendi oturdukları makamlarda oturması, hem imkânsız, hem de bu makamlar öyle sıradan insanların oturuverecekleri makamlar değildi. Allah onları bu makamlar için yaratmıştı. Herkes layık olduğu yerdeydi. Kimileri dağda davar güdecek, kasapların reyonlarını etle dolduracak, kimileri de oralarda sergilenen bin bir çeşit ürünü sofralarına koyup, afiyetle tüketeceklerdi.

 

Devletin bir masasını kapabilmek, oralara oturabilmek için sivil hayatta atmadığı takla bırakmayan insanlar, her ne hikmetse, oraya oturduktan sonra gözleri kimseyi görmemekte, bakışları sürekli olarak tepelerden aşağılara doğru süzülmekte, ?dünyayı ben yarattım? havasına girmektedirler. Bu saatten sonra onu oturduğu yerden çekip almanın, tekrar geldiği yere göndermenin imkânsız bir şey olduğunun o da farkındadır artık. Yıllardır çözülemeyen sorunlarımızın en büyük sorumlularının bu anlayış olduğu gün gibi ortada iken,  bu anlayışın, bu psikolojik durumun değiştirilemiyor olması da ayrı bir sorun olarak karşımızda durmaya devam etmektedir.

 

Hâlbuki ülkemizin; kimsenin kimseye yük olmadığı, kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, kimsenin kimseye saygısızlık etmediği günlere; kimsenin kimseye babasının kesesinden hizmet götürmediğini bilen insanlara ihtiyacı vardır.  Bulunduğun mevkinin sahibi millettir. O mevkilere gelenlerin vazifesi sadece millete hizmet etmektir. O mevkiler, birilerinin ihtiraslarını tatmin etmek için ihdas edilmedi. O mevkiler hiçbir kimseye babasından miras olarak da intikal etmedi   

  
            Anayasamıza göre devlet;  "Türk Milleti?nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak"la görevlidir.

 

Bunu sağlayacak olanlar da devletin her kademesinde görev yapan görevlileridir.

 

***

 

Almanya?nın Türk işçilerine rağbet ettiği 1960?lı yıllarda köyümüzden Osman Amca, 30 yaşlarında genç ve fakir bir adam olarak, hamallık yaptığı İzmir?den Almanya?ya gitmek için müracaat etmiş ve bu müracaatı kabul edilerek Almanya?ya çağrılmıştı. O da gözünü kapatıp geride sevdiklerini de bırakarak çekip gitmişti. O yıllar, gerçekten de Şener Şen'in ?Banker Bilo?, İlyas Salman?ın ?Sarı Mercsedes?li filmlerine konu olan ?Almanya Acı Vatan? günleriydi. Almanya Acı Vatan'dı ama Almanya'dan memlekete izinli gelenlerin fiyakalarının hüküm sürdüğü, köydeki bütün insanların onlara imrendiği yıllardı aynı zamanda,,,

                   

Osman Amca'da Almanya'da birkaç yıl çalıştıktan sonra köye izinli olarak geri dönmüştü. Köylüler ?tiril tiril? kısa kollu gömlek, ?jilet gibi? ütülü pantolon giyinmeyi ondan öğrenmişlerdi. Salih?in Köyünde fötr şapka ile dolaşan ilk insandı Osman Amca?  

                   

 Rengârenk ambalajlara sahip ?yabancı sigaralar?, tükenince atılan ?tek dolumluk çakmaklar?, üstten basmalı ?fırdöndülü sigara tablaları?, elde taşınan ?çenteli radyolar? hep onunla girmişti köye.

 

Köyde yaşayan insanlar ocaklarında yanan meşe közlerini odunlarını tutuşturmak için birbirlerinden ödünç ateş alırken, Osman Amca gazı biten çakmakları, ardına bile dönüp bakmadan bir fiske ile sokağa fırlatıveriyordu. Olası, inanılası bir şey değildi bu. Almanya?nın bu zenginliğe nasıl ulaştığını merak edip soran köylülere Osman Amca şu hikâyeyi anlatıyordu hep.

 

?Hasan da benim gibi Almanya?ya ilk giden Türklerden biriymiş. Önce maden ocaklarında başlamış çalışmaya. İşinden bekâr evine, bekâr evinden işine gidip geliyormuş. Aradan aylar geçmiş ve bir Alman kızına âşık olmuş. Bulduğu ilk fırsatta evlenme teklif etmiş ona. Ama kız kabul etmemiş bu teklifi önce. Bir müddet sonra uzaktan uzağa takip ettiği Hasan?ı o da sevmeye başlamış. Daha fazla direnememiş ve teklifini kabul etmek zorunda kalmış. Kabul etmesine etmiş ama önemli bir de şart koşmuş Helga.

 

??Tamam, seninle evlenmeyi kabul ediyorum. Ama bir şartım var?  demiş.

 

Hasan merak içinde sormuş.

 

??Şartın nedir??

 

? ?Sekiz saatlik çalışma zamanımla birlikte, günün 23 saatini evimize harcayacağım. Fakat geri kalan bir saati kendime ayıracak, o zamanı özgürce kullanacağım. Bu bir saatin hesabını istemeyeceksin benden.?

 

            Hasan önce şaşırmış, kabul etmeyecek gibi olmuş. Çünkü serde Türklük vardır. ?Kadınının izinsiz olarak bir saat nerede olduğunu sormamak, merak etmemek, yakışır mı bir Türk erkeğine?? diye düşünmüş. Düşünmüş ama kısa sürede kendini toparlamış. Çünkü çok sevmekteymiş Helga?yı. Onu kaybetmekten korkuyormuş. 

           

            ? ?Tamam, şartını kabul ediyorum. Senin o bir saat içinde nerede olduğunun hesabını sormayacağım? demiş.

           

            Daha sonraki günlerde Helga ve Hasan evlenmişler.

           

            Helga daha işe başladığı ilk günden itibaren şartını uygulamaya başlamış.

           

            Bu arada Hasan?da Helga?nın çalıştığı fabrikanın yakınında, bir başka fabrikada işe başlamış.

             

 Mesai biter bitmez doğrudan evine gelmiş. Aynı saatlerde Helga?nın da gelmesi gerekiyormuş ama henüz ortalıklarda görünmüyormuş.

 

Hasan merak içindeymiş... ?İçindeki kurtlar? yiyip bitirmekteymiş beynini. Aradan bir saatten fazla zaman geçmiş ve Helga da gelmiş eve. Selamlaşıp girmişler içeriye. Hasan cesaret edip soramamış. Çünkü ta başında söz vermiştir sormayacağına. Bir gün böyle, üç gün böyle, aylar geçtiği halde değişen bir şey yokmuş. Hasan?ın aklına bir fikir gelmiş.

 

?Takip etmeliyim Helga?yı? diye düşünmüş.

           

            Ertesi gün izin alıp biraz erken çıkmış işyerinden. Doğru Helga?nın çalıştığı fabrikaya gitmiş. İşçilerin çıkış saatini beklemeye başlamış. Fabrikanın iş bitim zili çalmış ve işçiler de çıkmaya başlamışlar. Biraz sonra Helga da görünmüş kalabalığın içinden. Hasan görünmemek için karşı binanın arkasında bekliyormuş. Çalıştığı fabrikanın çevresinde daha onlarca fabrika varmış. Helga fabrikadan çıkar çıkmaz yakındaki bir başka fabrikanın kapısından içeriye girmiş. Hasan buna bir anlam verememekteymiş. Bir gün böyle iki gün böyle sürekli takip ediyormuş. Ama değişen bir şey de olmuyormuş. Sabrı da taşmak üzereymiş artık. Fakat bir hata yapıp onu küstürmekten de korkuyormuş. Yine takipten döndüğü bir günde Helga?yı beklemeye başlamış.  Helga her zaman geldiği saatte gelmiş eve. Hasan kapıyı açmış ve bütün cesaretini toplayıp,

           

            ??Seni epey zamandır takip ediyorum Helga! Fabrikadan çıkıp başka bir fabrikaya gidiyorsun. Orada bir saat kalıp sonra eve geliyorsun. Bunun sebebini bana anlatman lazım? deyivermiş.

 

            Helga bu duruma çok bozulmuş. Zira aralarında bir sözleşme yapıp bu bir saatin hesabının sorulmamasını garanti etmişlerdi. Ama şimdi sözleşme tek taraflı olarak bozulmuştur. ?Söz?, bir Alman için çok önemli bir şeydir. Bundan taviz vermek de mümkün değildir.

 

            ??Seninle bir sözleşme yapmıştık. Bu bir saatin hesabını benden sormayacaktın. Ama şunu da itiraf etmeliyim ki; siz Türkler için aile kurumunun ne kadar önemli olduğunu seninle evli kaldığım süre içinde öğrenmiş bulunmaktayım İşte bu nedenle sana durumumu anlatmayı ve bu bir saatin hesabını vermeyi uygun buluyorum. Biliyorsun, Ülkemiz henüz 15 yıl önce çıktı savaştan. Milyonlarca insanımız öldü. Tesislerimizin tamamı harap oldu. Halkımız çok ızdırap çekti. Biz Almanlar çok gururlu bir milletiz. Kimsenin esareti altında yaşamayı da kabul etmeyiz. Özgürlüğümüze çok düşkünüz. Bunu sağlamanın tek yolu da ekonomik olarak güçlenmemize bağlıdır. Ekonomimizin güçlenmesi ise hem çok çalışmak, hem de hilesiz çalışmakla, hak ve adalete azami derecede riayet etmekle mümkündür. Ona buna hava atarak gün geçirenlere, çalışanın alın terinden kestiklerini kendi kesesine indirip ?Karun Hazinelerinin sahibi? gibi davrananlara, haklarını yedirmek yoktur bizim kanunlarımızda ve karakterimizde. Anlıyor musun beni Hasan?  

 

            ??Evet, anlıyorum ama anlattıkların ile konumuzun ne alakası var şimdi?? diye çıkıştı.

                         

            ??Bizler yıllardır, sekiz saat kendimize, bir saat de devletimize çalışırız. Ben seninle olmadığım bir saati devletim adına çalışarak, Almanya?nın geleceğine katkıda bulunuyorum. Devletimiz ancak bu şartlarla eski gücüne kavuşabilir. Şimdi anladın mı beni?? demiş.

 

            Hasan çok mahcup olmuş. Kafasını yere eğip Helga?yı dinlemekteymiş. Çünkü bu ana kadar hakkında o kadar kötü şeyler düşünmüş ki utancından başını kaldırıp yüzüne dahi bakacak hali yokmuş. Onu çok seviyor ve bir o kadar da sayıyormuş. Şimdi ise bu gerçek karşısında gözünde bir kat daha büyümüş. Oturduğu yerden yavaşça kalkıp sevgiyle kucaklamış onu. 

 

            Hasan, anlık bir zaman diliminde, 1960?lardan 2009?lara doğru bir hayal yolculuğu yapmış ve derin düşüncelere dalmış.

 

             ?Bir çelişki mi yaşıyorum, yoksa Almanların izledikleri yol doğru bir yol mudur? Çünkü kendi ülkemin insanları bu tür hikâyeler karşısında, savunma reflekslerini kullanarak hemen karşı hücuma geçiyorlar.

 

            ?Bana da o imkânları sağlasınlar, ben de çalışayım. Onlar bir aylık kazançları ile benim ülkeme gelip bir ay tatil yapıp gidiyorlar. Daha ben yanı başımızdaki tatil yörelerimizden bihaberim? şeklindeki bahanelere sığınıyorlar.

 

             Hâlbuki Almanların, önce çalışıp, daha sonra mı bu imkânlara sahip olduklarını, yoksa bu imkânların ?gökten zembille mi indiğini? ya da şu anda bile kendi ülkeleri adına nasıl bir özveri içinde çalıştıklarını göz ardı ediyorlar.

 

Almanya?da asgari ücret ile idare eden beş kişilik bir ailede yedi adet cep telefonu bulunmasının imkânsız bir şey olduğunu hiç düşünmüyorlar. Hem geliri asgari ücret olan, hem de en son sürüm cep telefonu kullanmaktan çekinmeyip, bu durumu etrafına ?hava atma? aracı sayan bir başka millet var mıdır dünyada?? merak içindeyim. ?Emeklemeden yürünemeyeceğini?, ?emeksiz yemeğin olamayacağını?, beynimizin bir kenarına kaydetmedikten sonra, çalışanın hakkını teslim etmedikten, ?Rabbena, hep bana? anlayışından ve ?keserin ağzını sürekli olarak kendimize doğru yontma? alışkanlıklarından vazgeçmediğimiz sürece biz bu paradoksların içinde öyle bir dolaşırız ki, bizi kimse çözemez? diye düşünmüş.

 

            Helga ile yaşadığı bu olay vesilesiyle; ?bir milletin yeniden şaha kalkışının nasıl sağlanacağının? da ipuçlarını yakalamış, iyi bir ders almış.         

           

            Osman Amca bu hikâyeyi anlatıp, ?tek dolumluk çakmakları?, gazı bitince çöpe atma aşamasına nasıl gelinebileceğinin ipuçlarını da verdikten sonra; ?darısı, Ülkemiz ve Milletimizin başına?? diyerek derin bir ah çekip, elindeki sigarasını ?fırdöndülü kül tablasına? basarak bütün dikkatleri yeniden Alman teknolojisinin dayanılmaz cazibesine doğru yönlendiriverirdi.

                   

O yıllarda henüz 7?8 yaşlarında olan oğlu İsmail'e aldığı üç tekerlekli bisiklet, köyde bulunan diğer çocukların yüz yıllar geçse de ulaşamayacağı, uzanamayacağı araçlardandı. Almanyalı Osman Amca?nın oğlu bisikletle köyün harmanlarında zevki sefa ederken, köyün diğer çocukları bisikletin arkasında ona eşlik eder, ?bisiklete bir kez olsun bindirmesi? için yalvarışlarına şahit olunurdu

                   

O yıllar, Salih?in de dünyaya aklının yeni yeni erdiği yıllardı. Osman Amca ve köyün öğretmeni ve şehirden gelen birkaç misafir de dâhil olmak üzere köyün yukarı kısımlarına kaynak sularının çıktığı yerlere, Salih?in babası öküz çiftleriyle tarlada karasabanla çift sürerken, Salih de sabahın akşamına öküz çiftinin önünde kılavuzluk edip ?dön baba dönelim? yaparken, onların; ellerindeki ?çenteli radyodan?;  ?yârim İstanbul'u mesken mi tuttun?? türküleri söyleye söyleye pikniğe gidişleri, imrenilecek ah çekilecek hadiselerdendi  

   

                Ulaşımın çevre köylere yaya olarak sağlandığı 1974 yılında; Almanyalı Osman Amca 125 bin lira vererek; sıfır kilometre, son model bir Alman Ford minibüs satın almıştı.

   

                Salih'in Devlet Parasız Yatılı olarak okuduğu okulundan izinli bulunduğu ve izninin bitip yine yalnız ve yaya olarak nahiyeye gideceği bir gecede minibüs bir Hızır gibi yetişmişti imdadına. Osman Amca minibüsün ilk seferini, ?köylüye iyilik olsun? diyerek parasız olarak yapmıştı. O günün akşamında da köydeki gençlerin hepsini yine ücretsiz olarak ilçeye taşıyıp sinemaya götürmüşler. Böylelikle de ömründe sinema nedir bilmeyen, şehir yüzü görmeyen köy gençleri, ?minibüs medeniyeti? sayesinde diğer medeniyetlerle de tanışmış oluyorlardı.

   

                    O tarihlerde köyde bir tane bile sürücü belgeli insan bulunmadığı için, çevre köylerden birinde yaşayan Âdem Ağabey, ailesiyle birlikte köye taşınarak yıllarca minibüsün sürücülüğünü yapmış ve böylelikle köylünün de uzun yıllar hizmetinde bulunmuştu

 

Aradan geçen yıllar Osman Amca'nın oğlu İsmail'in büyüyüp, genç bir delikanlı olmasını sağlamıştı. Yıllardır muavinliğini yaptığı minibüsün direksiyonunun başına oturma zamanı gelmişti artık. Emektar Âdem Ağabey?e yol verip İsmailli yılların başladığı yıllara girilmişti böylece.

 

***

 

                Salih?in köyüne altı kilometre uzaklıkta bulunan Çavuş Nahiyesi?nde bir jandarma karakolu vardı. Nahiyeye komşu olan onlarca köyün asayişi bu karakoldan sorulurdu. O tarihlerde iki adet jandarma eri sürekli olarak köyler arasında devriye gezer, bir nevi devlet ile köyler arasında köprü vazifesi görürlerdi. Devlet ile işi olan köylülere yapılan bildirimleri ulaştırmak, askerliği gelmiş olan gençlerin celplerini götürmek, mahkemelerde davaları olan insanları bilgilendirmek hep bu devriyelerin görevleriydi.  

 

Jandarmanın köye gelişi, başlı başına bir olaydı. Devletin gücünün en ücra köşelerdeki köylere yansıması demekti devriyelerin köye gelişleri. Güven demekti. Çocukları yaramazlıklarından alıkoymanın yoluydu jandarmalarla korkutmak. Kısaca; jandarmalar, çocuklar için birer korku abidesi, büyükler içinse devletin gücü demekti. Hoş, silahlı kuvvetlerimiz hala da milletimizin gözünde bir numaralı güven merkezi olma özelliğini korumaktadır.

 

                    Günlerden bir gün, nahiye karakolunun personeline İlçeden yapılan personel takviyesi ile birlikte Salih?in köydeki evlerinin etrafı 15 civarında jandarma eri ve başlarında bulunan komutanları uzman çavuş tarafından sarıldı. Operasyonun zamanı sabahın seher vaktiydi.

 

Salih o tarihlerde on altı yaşlarında ve lise birinci sınıfına giden, henüz çocukluktan gençliğe yeni adım atmış olan bir gençti. Köyünden 400 kilometre uzaklıkta bulunan devlet parasız yatılı okulunda okuyor ve köyün makûs talihini kırmak için çabalıyordu. Şu anda yaşananlardan da bihaberdi.

 

 Salih, kendisi ile birlikte sekiz kardeşti ve en büyükleriydi. Aralarında ikişer üçer yaş ya vardı ya yoktu. Kısaca operasyon anında evde; Salih?ten başka; bir baba, bir anne ve yedi tane de çocuk vardı.  

 

 Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte evlerinin kapısı tekme ve dipçik darbelerine maruz kalıyordu. Salih'in babası Ramazan Amca neye uğradığını şaşırmış bir vaziyette don gömlek kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında ise karşısında karakol komutanı ve evin etrafında onlarca jandarma eri ile karşı karşıya geldi.

 

Salih'in babası yıllarca muhtarlık yapmıştı. O anda yine muhtardı. Ramazan Amca kendi evinin işleri kadar köyün işlerine de önem veren bir insandı. Hatta köyün ihtiyaçları, kendi evinin ihtiyaçlarından daha önce gelirdi. O, sanki köyün işleri için yaratılmış biriydi. Ama şu an, kimliği belli olmayan bir ya da birkaç kişi tarafından yapılan bir ihbardan dolayı, evine bir operasyon düzenlenmekteydi. Hem de; ?muhtarın evinde şu kadar silah, şu kadar patlayıcı, şu kadar kaçak mal var? diye iftira atılarak yapılmıştı bu ihbar.

 

                    Ramazan Amca evinin etrafında olup bitenlere bir anlam verememiş ve operasyonun komutanından, hiç olmazsa uyuyan çocuklarının uyandırılması için izin talep ederek, onların bu olaydan etkilenmesini önlemeyi amaçlamıştı. Komutandan gerekli izni alıp, çocukların hepsini uyandırdı ve korkmamalarını tembihledi

                   

Evi saran jandarma erlerinin hepsi de, Ramazan Amca'nın muhtarlığı dolayısıyla, köye devriye görevi için her gelişlerinde,  evinde yemek yemiş, çay içmiş, istirahat etmiş kişilerdi. Bu yüzden de Ramazan Amca'yı çok yakından tanıyorlardı. Onlar da olanlara bir anlam veremiyorlardı. Veremiyorlardı ama şu anda kendilerine yapılan bir ihbarın da gereğini yapmak ve vazifelerini ifa etmek zorundaydılar

                   

Operasyonun komutanı, Ramazan Amca'ya; ?hakkında şikâyet olduğunu ve evinin aranması gerektiğini? söyledi. Ramazan Amca'da kendinden emin ama biraz da şaşırmış bir vaziyette ?buyurun arayın gumandanım? diyebildi

                   

Askerler, öncelikle, köye geldiklerinde; sürekli olarak sedirinde oturup, istirahat ettikleri misafir odasından başladılar arama işlemine. Üzerlerinde defalarca ve saatlerce oturdukları minderleri alt üst ettiler önce. Sonra yaslandıkları yastıkları, kilimleri, çulları ve dahi evde ne kadar sergi ve sair eşya var ise ters yüz ettiler hepsini. Daha sonra diğer odalara geçip oraları da didik didik aradılar. İçine yoğurt dökülüp, baharda tarhana yapılacak olan yoğurt tulumunu dahi boşaltıp silah ve mühimmat aradılar içinde. Sonra evin alt katına indiler. Ağılda bulunan hayvan tersini küreklerle bir yandan alıp diğer yana aktardılar. Orada da silah mühimmat ve patlayıcılar arıyorlardı. Samanlığa geçtiler sonra. Samanlıktaki samanı ve yaz mevsiminde hazırlanıp yığılmış olan ve davarlara kış yiyeceği olarak saklanan meşe yaprağı destelerini de bulunduğu yerden aldılar ve diğer yana aktardılar. Buradan da elleri boş döndüler. Tekrar eve çıkıp ikinci kez elden geçirdiler evin her yanını. Çünkü ihbarın konusu çok önemliydi. İhbar sahipleri, ?muhtarın evinin bir bombalık olduğu? yönünde ciddi deliller sunmuş olmalıydılar karakola. Ama buna rağmen bir tek tornavida dahi bulamıyorlardı evde.

 

Sonunda, köy evlerinin kalın taş duvarlarının iç kısmına, ufak tefek malzemeleri koymak için yapılmış olan ?oymalardan? birine takıldı komutanın gözü. Evet, aradıklarını nihayet bulmuştu işte.

 

Salih, daha 15 gün önce Şubat tatili için köyde bulunuyordu. O tatildeyken, köyde bulunan arkadaşları da sık sık Salih'i ziyarete geliyorlar ve uzun kış gecelerini birlikte oyun oynayarak ve sohbet ederek geçiriyorlardı. Yine böyle bir günde arkadaşı Mustafa cebinde bir kama ile gelmişti Salih?in yanına. Bu bıçak, diğerlerinden farklı olarak sapı ile ?tamlısı? (metal kısmı) yekpare olarak yapılmıştı. Yani tamlı ve sap bükülüp, tamlısı kının içine girmeyen bir şekle sahipti. Mustafa,  o gün evlerine dönerken, bıçağı muhtarın evinde unutup gitmişti. Bu bıçak o bıçaktı.

 

Zaten köy yerlerinde yaşayanların, bıçaksız ve ateşsiz gezmemeleri, atalarından aldıkları bir terbiye ve nasihat gereğiydi. Köyün kurulduğu günden bugüne kadar da bıçak yüzünden herhangi birinin başına nahoş bir hadise gelmemiş, bıçak yüzünden hiç kimse karakolluk veya mahkemelik de olmamıştı.

 

Komutan kamayı eline aldı, bir o yanına, bir bu yanına baktı ve ?zafer kazanmış bir komutan edasıyla? Ramazan Amca'nın eline kelepçeyi vurdurduğu gibi alıp götürdüler karakola.

 

Ramazan Amca sırf o bıçak yüzünden tam 21 gün hapishanede yatıp çıkmış ama Salih'in bundan hiç haberi olmamıştı.

 

Salih'in babası aslında o bıçak yüzünden değil, ?Salih?in arkadaşının evde unutup gittiği bıçak? yüzünden yatmıştı hapishanede. Yani suç aleti(!) Salih?in bir arkadaşına aitti. Daha sonraları bu olayı öğrenince kendisini suçlu sayacak, çok üzülecek ve babasının kendisi yüzünden hapishanelerde yattığını düşünerek vicdan azabı çekecekti. Yıllar sonra hala da aklına geldikçe, burnunun direğinin sızladığını hissediyor  

               

Ramazan Amca o olaydan aklanıp beraat etmiş ve sonraki zamanlarda yine uzun yıllar muhtarlık yapmış, muhtarlık yapmadığı zamanlarda bile köyün işlerine koşturmuş, maddi ve manevi zararlara uğramasına, yaşı da şu anda yetmişi geçmesine rağmen hala köyün ve köylülerin dertleriyle dertlenmekte ve köyü için uykularını bile terk etmektedir.

                   

?Ramazan Amca'nın evi kimler tarafından ihbar edilmişti? Kimler bu işten çıkar sağlamayı, rant elde etmeyi düşünmüşlerdi? Bu ihbar sonucunda, şikâyet konuları ile ilgili olarak her hangi bir bulguya rastlanmamasından dolayı, ihbara konu olan suç aletlerinin bulunamayışı, ihbarın asılsız çıkmış olması, devletin o kadar arcının ve personelinin yok yere meşgul edilip, maddi ve manevi olarak zarara uğratılmasından dolayı, şikâyet edenler devlet tarafından sorgulanıp hesap vermişler miydi?? bilinmez. Ama bilinen bir tek şey var ki; yaşıyorlarsa eğer bu dünyada hesap vermişlerdir mutlaka. Yok, öbür tarafa göç etmişlerse, orada nelerle karşılaştıklarını da elbette Allah biliyor

 

Sonraki günlerden birinde köylüler,  İsmail?in on beş kişilik minibüsünde, 30'a yakın yolcu olmak üzere ilçeye gittiler. Köylüler işlerini gördükten sonra tekrar köye dönmek üzere yola çıktılar. Mevsim kıştı. Zemherinin orta yerleriydi. Soğuktan dolayı her yan buz kesmişti. Yollar daracık ve her tarafı buzdu. İsmail de henüz askerliğini yapmamış ama Âdem Ağabey?sinin yanında şoförlüğü oldukça iyi öğrenmiş, yaşını yeni doldurmuş olmasından dolayı da sürücü belgesini henüz almıştı.

 

 Minibüs köye gitmek üzere ilçe karakolunun önünden geçmek mecburiyetindeydi. Tam ilçe jandarma karakolunun önüne geldiği anda bir jandarma eri elini kaldırıp minibüsün durmasını istedi. Sonra İsmail?in bulunduğu tarafa yönelip, ?nahiye karakol komutanımız burada. Sizi durdurmam için beni görevlendirdi. Bir müddet bekleyeceksiniz ve onu da alıp götüreceksiniz? dedi

               

İsmail bir minibüsün içine baktı, bir askerin yüzüne. Henüz askerliğini yapmamış olmasından kaynaklanan bir tavırla, ?arkadaşım görüyorsun insanlar üst üste yolculuk yapıyorlar. İki kişilik koltukta dört kişi oturuyor. Komutanı alır isem,  bu kalabalıkta yolculuk yapmasına gönlüm razı olmaz, çünkü rahat edemez. Yok, birkaç kişiyi indirip onu bindirsem bu defa kendi yolcularımı burada bırakıp gidemem. Çünkü köye gidebilecekleri başka bir araç yok. Biliyorsun nahiyemizden geçen başka köylerin araçları da var. Komutana söyle, bir zahmet onlarla gelsin? diyerek yoluna devam etti.

   

                Asker, çaresiz karakola geri döndü ve komutanına olan biteni anlattı. Karakol komutanı olan uzman çavuş bu duruma çok hiddetlendi. Hemen ?çevirmeli telefona? sarılıp, komutanlığını yaptığı ve minibüsün içinden geçmeye mecbur olduğu karakolu arayıp kendisine vekâlet eden çavuşa emir verdi. ?Derhal nahiyenin girişine gidin. Oğlakçı Köyü'nün minibüsünü durdurun ve karakolun önüne çekin. Yolcuları da, minibüsü de salmayın. Şoförü bahçedeki havuza atın, sonra nezarete alın ve benim gelmemi bekleyin. Yolcularda minibüsün içinde beklesinler? dedi.

 

                    Emri alan asker, yanına aldığı birkaç arkadaşıyla birlikte komutanın emirlerini yerine getirip minibüsü karakolun önüne çektiler. Yolculara ?minibüste oturmalarını? tembihleyip, şoförü havuzun başına götürdüler. Havuz buz tutmuştu. Buzu kırıp şoförü havuza atabilirlerdi ama vicdanları el vermedi. Zaten komutan da daha sonra tekrar arayıp havuz olayını iptal ettirmişti. Hatta ?yolcuları köye götürebilecek bir başka şoför var ise onların da gidebileceklerini? söylemişti daha sonraki telefon edişinde. Komutan ilk kızgınlığın verdiği hiddetle söylemişti havuza atma işini. Ama kendisini ilçede bırakıp giden şoföre de çok kızgındı. Şoförden bunun hesabını da sormalıydı.? Ama minibüsü köye götürebilecek ikinci bir şoför bulamamışlardı. Yolcular da İsmail?in sorgulanması (!) bitinceye kadar nahiyede bulunan tanıdıklarının evlerine dağılmışlardı   

                   

Salih köyde yine izindeydi

 

  Minibüs her gün geldiği zamanda köye dönmemişti. Aradan üç saat kadar zaman geçmesine rağmen minibüsün akıbeti hakkında bir haber alınamamıştı. Zaten haber alınacak herhangi bir haberleşme aracı da yoktu köyde o tarihlerde. Sabit telefonun bile köylerde bulunmadığı yıllardı o yıllar.

 

 Köyün ileri gelenleri, durum hakkında bilgi edinmeleri için nahiyeye göndermek üzere Salih ve iki arkadaşını görevlendirdiler. Yerde yarım metreyi aşkın kar vardı. Gökyüzünde ise bir parçacık da olsa bulut görünmüyordu. Dolunay da yeni doğmuştu. Gece olmasına rağmen ortalık gündüz gibiydi. Ama hafiften de bir ayaz çıkmıştı. Böyle havalarda, ?hava sıcaklığı sıfırın çok altında bulunuyor? demekti.

                   

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

Mazimizde savaştan başka bir eylemimiz hiç mi yok?
15 Nisan 2024 22:43

Ölüm varmış meğerse
26 Mart 2024 22:43

KAAN
27 Şubat 2024 22:43

“Dediğim dedik, çaldığım düdük”
13 Şubat 2024 22:43

‘Kök maaş’, ‘kümülatif artış’ vesaire
16 Ocak 2024 22:43

12 Şehit ve koca bir devlet
26 Aralık 2023 22:43

Sen Ben O, Deliler, dâhiler, kapılar, köprüler
05 Aralık 2023 22:43

KONTV’de Şiirler Yarışıyor
14 Kasım 2023 22:43

Yazmak üzerine
26 Eylul 2023 22:43

Çemen ekmek kokusu
19 Eylul 2023 22:43

Mültecilik, kıyamet alametidir.
12 Eylul 2023 22:43

“Mutlu musunuz? Beter olun”
05 Eylul 2023 22:43

Yörük Veli Ölmüş ve Zeki Oğuz
17 Ağustos 2023 22:43

Nimet-külfet; ilim-bilim
27 Haziran 2023 22:43

Seçim bizi yıprattı
07 Haziran 2023 22:43

Battı-Çıktı’yı yapan Başkan: Sıtkı Bilgin
05 Mayıs 2023 22:43

İyilik, bir lütuf değildir
13 Nisan 2023 22:43

Seçim, ahlak ve dürüstlük
05 Nisan 2023 22:43

Hileciyiz vesselam
09 Mart 2023 22:43

Biz güneşe kira ödüyor muyuz mesela?
21 Şubat 2023 22:43

Konya Aydınlar Ocağı -2-
12 Ocak 2023 22:43

Bir gün köpek bir gün insan, İzmir ya da Konya!
01 Aralık 2022 22:43

Kıskanıyorsun
23 Kasım 2022 22:43

“TOGG açın halinden ne anlar?”
02 Kasım 2022 22:43

Konya Kitap Günleri ve Selçukya Kültür Sanat Derneği
27 Ekim 2022 22:43

Kendini Arayan Şehir
20 Eylul 2022 22:43

Kira artışları, vicdan azalışları
25 Ağustos 2022 22:43

‘Yerli’ ve ‘milli’ ne demek?
18 Ağustos 2022 22:43

Yarışma kültürü ve “Konya Şehri”
07 Ağustos 2022 22:43

“Aracınızda sinyal kolu var mı?”
01 Temmuz 2022 22:43

TYB Konya bize, Hatay’ı hatasız gezdirdi
11 Haziran 2022 22:43

Ya ölüme terk edecek ya da doyuracaksın
19 Mayıs 2022 22:43

Vasatı yaşama sanatı
20 Nisan 2022 22:43

Deliler, Dahiler, Kapılar, Köprüler 2
16 Nisan 2022 22:43

Deliler, Dahiler, Kapılar, Köprüler 1
15 Nisan 2022 22:43

Düzen kırk yıl öncesinde bozuldu
09 Mart 2022 22:43

Selçukya’da Seydişehir rüzgârı esti
19 Şubat 2022 22:43

Konya Aydınlar Ocağı
02 Şubat 2022 22:43

Babamın vefatının birinci sene-i devriyesi
01 Ocak 2022 22:43

“Yollar Huzura Çıkar”
25 Kasım 2021 22:43

“Gönül Penceremde Şairler Geçidi”
03 Kasım 2021 22:43

Hüzünlü veda
29 Ekim 2021 22:43

Güneydoğu Anadolu’yu gezdim.
12 Ekim 2021 22:43

Bursa bizi bağrına bastı
26 Eylul 2021 22:43

“Onda var, bende de olsun”
16 Eylul 2021 22:43

“Türk’üz hem de Müslümanız Elhamdülillah”
07 Eylul 2021 22:43

"Dünyada, doğudan batıya doğru göç başladı"
28 Temmuz 2021 22:43

Vatandaş, devletin efendisi ve asli unsurudur
22 Haziran 2021 22:43

Sen buna şiir mi diyorsun?
09 Haziran 2021 22:43

“Seydişehir Hatırası” çıktı
25 Mayıs 2021 22:43

Halk Şiiri ve kalaycılık ilişkisi
11 Mayıs 2021 22:43

Ramazanda üçüncü kışım
18 Nisan 2021 22:43

Cehalet ne güzeldi halbuki
09 Nisan 2021 22:43

Her halimiz ibret
31 Mart 2021 22:43

Bir öküz hikâyesi
18 Mart 2021 22:43

Ne günü Allah aşkına?
12 Mart 2021 22:43

Uyurken bile kaliteden ödün verilmemelidir
23 Şubat 2021 22:43

Kardan, kârlı çıktık
17 Şubat 2021 22:43

Dağ idi babam
25 Ocak 2021 22:43

Düşman, asla affetmez
19 Aralık 2020 22:43

“Çavuş” deyince aklıma...
12 Kasım 2020 22:43

Sen bir ölüsün
02 Kasım 2020 22:43

Tahir ile Zühre (Zührem)
25 Eylul 2020 22:43

Bisiklet
16 Eylul 2020 22:43

“Bugün sen daha çok Ayşe’sin”
09 Eylul 2020 22:43

“Nedir bu telaşın vay deli gönül?”
28 Ağustos 2020 22:43

Bence ibret dolu bir yazı
04 Ağustos 2020 22:43

Edep
22 Temmuz 2020 22:43

Kültür programlarına ve özgürlüğe susamışız meğerse...
16 Temmuz 2020 22:43

Bir hayal işte...
09 Temmuz 2020 22:43

“Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz”
09 Temmuz 2020 22:43

Ne yaparsak yapalım, Jandarmanın hakkı ödenmez
09 Temmuz 2020 22:43

"ŞİİR ENFLASYONU VAR" MI?
09 Temmuz 2020 22:43

“Milletvekillerini lider değil halk seçsin”
09 Temmuz 2020 22:43

Takvimler ders veriyor
09 Temmuz 2020 22:43

Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık
09 Temmuz 2020 22:43

Ramazan sancıları Ramazan gelince bütün sancılarım depreşir benim.
09 Temmuz 2020 22:43

Yıl 1963, “karartma günleri” ve “evdekal”
09 Temmuz 2020 22:43

“Ailenin Yeni Üyesi”
09 Temmuz 2020 22:43

Boyuyorum
09 Temmuz 2020 22:43

Mahşerin provası
09 Temmuz 2020 22:43

Yapmayın beyler
09 Temmuz 2020 22:43

Yazımın başlığı “Coronovirüs” değil
09 Temmuz 2020 22:43

Sadece insan olamaz mıyız?
09 Temmuz 2020 22:43

Ciğerime her gün 20 kurşun
09 Temmuz 2020 22:43

Bedenlere “can” olmak gerek
09 Temmuz 2020 22:43

Vatan namustur
09 Temmuz 2020 22:43

Vurunca öldürmeyelim
09 Temmuz 2020 22:43

Kavak ile kabağın hikâyesi
09 Temmuz 2020 22:43

TYB Konya 13. Olağan Genel Kurulu
09 Temmuz 2020 22:43

“Baba ben de seni buraya mı bırakacağım?”
09 Temmuz 2020 22:43

“Prototip”
09 Temmuz 2020 22:43

Ahlak
09 Temmuz 2020 22:43

“Benden sonrası tufan” mı diyelim?
09 Temmuz 2020 22:43

Saldırılar, meczuplar, akıllılar…
09 Temmuz 2020 22:43

Sorunumuz; sevgisizlik…
09 Temmuz 2020 22:43

Sorulu cevaplı kültür programları
09 Temmuz 2020 22:43

Bir rüyadan uyanmış gibiyim
09 Temmuz 2020 22:43

Kalite mi popülerlik mi?
09 Temmuz 2020 22:43

Gelveri, Güzelyurt gezimizden. -2-
09 Temmuz 2020 22:43

Dün Gelveri’deydim -1-
09 Temmuz 2020 22:43

Birden Salih geldi aklıma
09 Temmuz 2020 22:43

Yazdıklarım “şiir” mi ben “şair” miyim?
09 Temmuz 2020 22:43

Öyle lanet, öyle iyi bir adamdı ki…
09 Temmuz 2020 22:43

Tulumba tatlısı, patlıcan konservesi
09 Temmuz 2020 22:43

Öldürülenler; anamız, bacımız, karımız…
09 Temmuz 2020 22:43

Merhamet
09 Temmuz 2020 22:43

“İnsanoğlu”
09 Temmuz 2020 22:43

Keçi ile yavrusu
09 Temmuz 2020 22:43

İlkokul Öğretmenim, Muzaffer Öğretmen
09 Temmuz 2020 22:43

20 Temmuz ve TYB Konya
09 Temmuz 2020 22:43

15 Temmuz nedir?
09 Temmuz 2020 22:43

Karapınar’da bir orman sevdalısı
09 Temmuz 2020 22:43

Ya söz verme ya sözünde dur
09 Temmuz 2020 22:43

Bize özgü bir hastalık
09 Temmuz 2020 22:43

Bizim neslin çocukları
09 Temmuz 2020 22:43

Sürekli eleştiri, kibri doğurur
09 Temmuz 2020 22:43

İdamsız nizam olmaz
09 Temmuz 2020 22:43

Çocukluğumun Mustafa Kemal Atatürk?ü
09 Temmuz 2020 22:43

Yazmak mı kolay, şarkı söylemek mi?
09 Temmuz 2020 22:43

Dua ile beddua, ikisi bir arada
09 Temmuz 2020 22:43

CHP?nin çarşaf açılımı
09 Temmuz 2020 22:43

Kapıdan satışa yasak geldi
09 Temmuz 2020 22:43

Abartıyı çok seviyoruz
09 Temmuz 2020 22:43

Kriz ne yana düşer usta?
09 Temmuz 2020 22:43

Saya gezdim duydunuz mu?
09 Temmuz 2020 22:43

2009! Seninle çok kavgalarımız olacak
09 Temmuz 2020 22:43

Gelin hep birlikte utanalım ey insanlık!
09 Temmuz 2020 22:43

Sol yanım çok acıyor anne
09 Temmuz 2020 22:43

Göğsümü gere gere söylüyor ve haykırıyorum.
09 Temmuz 2020 22:43

?sekiz, dokuz, on? Ergenekon
09 Temmuz 2020 22:43

Öyle mi davranmalıydı, böyle mi yapmalıydı?
09 Temmuz 2020 22:43

Özelleştirme mağdurları, 4C?ciler
09 Temmuz 2020 22:43

Hani, ?dürüstlük iyi bir şey?di baba!
09 Temmuz 2020 22:43

Fuzuli; ?gereksiz? demektir. Ama ?erdem? de demektir
09 Temmuz 2020 22:43

Dünya filan feşmekânlar günü
09 Temmuz 2020 22:43

Bahar böyle bir şeydir
09 Temmuz 2020 22:43

Takke düşecek, kel görünecek
09 Temmuz 2020 22:43

Günaydın Seydişehir, günaydın demokrasi
09 Temmuz 2020 22:43

Eski bir yazı
09 Temmuz 2020 22:43

Yerel seçimlerin genel bir analizi
09 Temmuz 2020 22:43

Büyük alışveriş merkezleri
09 Temmuz 2020 22:43

Sahtedir Sahte
09 Temmuz 2020 22:43

Küçük bir esnaftan, ?Sevgili Devletim?e mektup
09 Temmuz 2020 22:43

?Ebrar Usta? diye birisi
09 Temmuz 2020 22:43

Yaşamak, ölmekten daha zor
09 Temmuz 2020 22:43

Kendi halkından nefret etmek
09 Temmuz 2020 22:43

İsrail Sazanı ve komplo teorileri
09 Temmuz 2020 22:43

En Büyük Kim?
09 Temmuz 2020 22:43

Sigara ne güzel(!) şeymiş
09 Temmuz 2020 22:43

Bir de böyle bakayım dedim hayata
09 Temmuz 2020 22:43

Ne varsa Avrupa?da var
09 Temmuz 2020 22:43

Utanmayı öğrenemedik gitti
09 Temmuz 2020 22:43

?Hastane Önünde İncir Ağacı?
09 Temmuz 2020 22:43

İhanet
09 Temmuz 2020 22:43

Yaşamak için öldürmeli mi?
09 Temmuz 2020 22:43

ÇKK, Çöp Kamyonu Kanunu
09 Temmuz 2020 22:43

Sigara yasağı
09 Temmuz 2020 22:43

Kalem
09 Temmuz 2020 22:43

Yurdum insanı
09 Temmuz 2020 22:43

?Nefes??Figür: "Çirkin İmam"
09 Temmuz 2020 22:43

Söndürün yüreğimizdeki kor ateşini?
09 Temmuz 2020 22:43

1?0 geriden başlıyorum hayata
09 Temmuz 2020 22:43

Sedef Çiçeği
09 Temmuz 2020 22:43

Seydişehir, Bir Şiir?
09 Temmuz 2020 22:43

Dağlar öksüz, yörüksüz
09 Temmuz 2020 22:43

Biz hep ağlarız, yapmayız
09 Temmuz 2020 22:43

Bostandere, Çat, Ketenli, Yaylacık?Konya
09 Temmuz 2020 22:43

Konya
09 Temmuz 2020 22:43

Özgürlük, en değerli insan hakkıdır
09 Temmuz 2020 22:43

Altın kolye
09 Temmuz 2020 22:43

TÜRK BAYRAĞI
09 Temmuz 2020 22:43

1980 öncesi gibisin ?politika?
09 Temmuz 2020 22:43

Muhalefet, iktidarın en büyük destekçisidir
09 Temmuz 2020 22:43

Şiir bahçeme siz de buyurun.
09 Temmuz 2020 22:43

Orası Benim Köyümdür
09 Temmuz 2020 22:43

Fur Begim, bana da fur!
09 Temmuz 2020 22:43

?Hal ve gidiş?, sıfır
09 Temmuz 2020 22:43

Oynatmaya az kaldı?
09 Temmuz 2020 22:43

Gelin millete değer verin, o da size oy versin
09 Temmuz 2020 22:43

Koltuk (Şiir)
09 Temmuz 2020 22:43

Ortaya karışık
09 Temmuz 2020 22:43

Eğitim de neymiş?
09 Temmuz 2020 22:43

Güzel Ülkemin güzel insanları
09 Temmuz 2020 22:43

?Devletin hazinesi adalettir?
09 Temmuz 2020 22:43

?Millet malı nem kapmasın?
09 Temmuz 2020 22:43

Ölüm yanı başımızda
09 Temmuz 2020 22:43

Bezelyeli baklava
09 Temmuz 2020 22:43

Öfkem Var Size
09 Temmuz 2020 22:43

Git gel Konya altı saat
09 Temmuz 2020 22:43

?Deliler? haklı çıktı
09 Temmuz 2020 22:43

Biz neden böyleyiz?
09 Temmuz 2020 22:43

Deli Ayşe
09 Temmuz 2020 22:43

Hükümet istifa, derhal erken seçim!?
09 Temmuz 2020 22:43

Babam neredesin?
09 Temmuz 2020 22:43

Ay oğlan imiş, Güneşse kız?
09 Temmuz 2020 22:43

Ali Erkan KAVAKLI Hocam
09 Temmuz 2020 22:43

?Evet? dersem çık, ?Hayır? dersem çıkma!
09 Temmuz 2020 22:43

?Hatırla Ey Şehir?
09 Temmuz 2020 22:43

İrtica bitti, gözümüz aydın
09 Temmuz 2020 22:43

Oğlakçı Köyü yanıyor, duy Milletvekilim!
09 Temmuz 2020 22:43

Yok bizim gibi bir millet
09 Temmuz 2020 22:43

Referandum Yazısı
09 Temmuz 2020 22:43

Sayın Başbakanım,
09 Temmuz 2020 22:43

SEN DE Mİ BRÜTÜS?
09 Temmuz 2020 22:43

EMEKLİ ASTSUBAYLAR MİTİNGE HAZIRLANIYORLAR
09 Temmuz 2020 22:43

Empati: Kendisini, onun yerine koymak
09 Temmuz 2020 22:43

TARİHE NOT DÜŞÜYORUM SAYIN MİLLETVEKİLİM
09 Temmuz 2020 22:43

Bir vatandaş olarak utanıyorum
09 Temmuz 2020 22:43

AKIL, TATİLDE DEMEK Kİ
09 Temmuz 2020 22:43

Başkalarının başarısızlığı, seni başarılı yapmaz
09 Temmuz 2020 22:43

Gururlandım arkadaş!
09 Temmuz 2020 22:43

Parti içi demokrasi hikâyesi
09 Temmuz 2020 22:43

Yol ve Mevlana
09 Temmuz 2020 22:43

Ah yüreğimin kirlenmemiş köşeleri!
09 Temmuz 2020 22:43

Nereye kadar?*
09 Temmuz 2020 22:43

?Ucube? işler
09 Temmuz 2020 22:43

?İşte bu benim eserim?
09 Temmuz 2020 22:43

ö?Yüzde altmışımız aptalmışız?
09 Temmuz 2020 22:43

?Beğen?, ?Paylaş?, ?Yorum Yap?
09 Temmuz 2020 22:43

25 kuruşluk bir bardak çay uğruna
09 Temmuz 2020 22:43

Ölümden önce, ölümden sonra
09 Temmuz 2020 22:43

?Bana göre? demokrasisi ve ?Bizde Siyaset?
09 Temmuz 2020 22:43

Aday adayları, milletvekili adayları
09 Temmuz 2020 22:43

?Ben sunarım, sen seçersin!?
09 Temmuz 2020 22:43

Gönül Dergâhım
09 Temmuz 2020 22:43

?Ana? Var ?Baba! ? Yok
09 Temmuz 2020 22:43

Herkes AKP?ye çalışıyor
09 Temmuz 2020 22:43

Utanmak en büyük meziyetlerdendir
09 Temmuz 2020 22:43

12 Haziran?da Türk Milleti ne dedi? (1)
09 Temmuz 2020 22:43

Bir bir göçüyor sevdiklerim?
09 Temmuz 2020 22:43

12 Haziran?da Türk Milleti Ne Dedi? (2)
09 Temmuz 2020 22:43

?Chekgitholm, kaphayı mı yedinholm?? Sendromu
09 Temmuz 2020 22:43

Ben
09 Temmuz 2020 22:43

Söndürün Yüreğimdeki Kor Ateşini
09 Temmuz 2020 22:43

Benim hiç poşum olmadı ki
09 Temmuz 2020 22:43

Bu hafta düğünümüz vardı
09 Temmuz 2020 22:43

?S.Ü. bir dünya üniversitesi olacaktır?
09 Temmuz 2020 22:43

?İçmeyiverin, binmeyiverin kardeşim!?
09 Temmuz 2020 22:43

Gelin hep birlikte utanalım ey insanlık!
09 Temmuz 2020 22:43

Oğlakçı Köyü Karantinada
09 Temmuz 2020 22:43

?Selçuk Üniversitesi dünya sıralamasında...?
09 Temmuz 2020 22:43

Zengimiz bedel verir...
09 Temmuz 2020 22:43

?Şike? değil ?Şaka?
09 Temmuz 2020 22:43

İki yıl milletvekilliği yap, sekiz bin lirayı kap
09 Temmuz 2020 22:43

Kısa kısa
09 Temmuz 2020 22:43

?KETENLİ?NİN GÖREN KALBİ?; HÜSEYİN İBİŞ
09 Temmuz 2020 22:43

"HEPSİ ERMENİ"YMİŞ
09 Temmuz 2020 22:43

İNTERNETTE İKİ GRUP VAR
09 Temmuz 2020 22:43

SEYAKUD
09 Temmuz 2020 22:43

YIL 1978, SEYDİŞEHİR?DE ?Z? ADINDA BİR TEKEL?Cİ ZİHNİYET
09 Temmuz 2020 22:43

SİYASET BUYSA, BEN ALMAYAYIM
09 Temmuz 2020 22:43

EN BÜYÜK KABAHAT; 28 ŞUBAT
09 Temmuz 2020 22:43

YABAN ERİK AĞACI
09 Temmuz 2020 22:43

CANIM KARPUZ ÇEKTİ
09 Temmuz 2020 22:43

İNSANMETRE
09 Temmuz 2020 22:43

?KÖRLE YATAN, ŞAŞI KALKAR?
09 Temmuz 2020 22:43

TARAFTARLIK ÜZERİNE
09 Temmuz 2020 22:43

?ULA SEN SEYDİŞEHİR! ŞEHİR MİSİN, ZEHİR MİSİN?
09 Temmuz 2020 22:43

YİNE YANDI YÜREKLER
09 Temmuz 2020 22:43

ÖTTÜRÜP DURMAYIN ŞU MAKİNENİN ZİLİNİ!
09 Temmuz 2020 22:43

PROF.DR.YUNUS ÇENGELOĞLU, FAKÜLTE VE CENGİZ AİLESİ
09 Temmuz 2020 22:43

KENDİMCE BİR RAMAZAN DUASI
09 Temmuz 2020 22:43

SON SULTAN
09 Temmuz 2020 22:43

SAHURDA YAZDIM
09 Temmuz 2020 22:43

VESSELAM...
09 Temmuz 2020 22:43

ANAM BEN ÖLDÜM
09 Temmuz 2020 22:43

HASAN EMMİ! GÖZÜN YOL GÖRSÜN
09 Temmuz 2020 22:43

HELAL OLSUN BİZE, HELAL OLSUN!
09 Temmuz 2020 22:43

AVRUPA?NIN POLİSİ, TÜRK?ÜN POLİSİ...
09 Temmuz 2020 22:43

TEMAD, ŞEHİTLERİMİZ VE GAZİLERİMİZ
09 Temmuz 2020 22:43

MÜJDELER OLSUN OĞLAKÇI?MA VE ÇEVRE KÖYLERİNE
09 Temmuz 2020 22:43

HÜCUUMM!
09 Temmuz 2020 22:43

UÇURUMDAN AŞAĞI...
09 Temmuz 2020 22:43

YIL BOYU HEP AYNI TEMENNİLER OLMASI DİLEKLERİMLE...
09 Temmuz 2020 22:43

DEVLETİN ŞEFKATİNE VASITA OLAN BİR KİŞİLİK?
09 Temmuz 2020 22:43

UNUTMA! ASIL TERÖR SENİN UYGULADIĞIN YÖNTEMDİR.
09 Temmuz 2020 22:43

ÖZEL HAYATIMIZ MUHASARA ALTINDA
09 Temmuz 2020 22:43

BENİM ADIM VALİ
09 Temmuz 2020 22:43

HEYHAT, GERİDE KALDI!
09 Temmuz 2020 22:43

Şehidim
09 Temmuz 2020 22:43

BİZİM KADAR BİLEN VAR MI?
09 Temmuz 2020 22:43

?MEĞER BEN NEY MİŞİM??
09 Temmuz 2020 22:43

CİMBOM ŞAMPİYON, MEMLEKET NAKAVT
09 Temmuz 2020 22:43

80 YIL ÖNCE, 180 YIL ÖNCE, 1080 YIL ÖNCE
09 Temmuz 2020 22:43

SEVGİLİ MİLLETİM, BÜYÜK DEVLETİM
09 Temmuz 2020 22:43

HAYATIN KENDİSİ, ZATEN BİR BÖLÜCÜ DEĞİL Mİ?
09 Temmuz 2020 22:43

UZAYDA MUTLAKA BAŞKA CANLILAR DA YAŞIYORDUR
09 Temmuz 2020 22:43

ONLAR NE DİYORLARDI, BUNLAR NE DİYORLAR?
09 Temmuz 2020 22:43

HER İKİSİNE DE ALLAH'TAN RAHMET DİLİYORUM
09 Temmuz 2020 22:43

DUAMI KABUL EYLE ALLAH'IM
09 Temmuz 2020 22:43

Bayram da Gelse
09 Temmuz 2020 22:43

BİR YAZ DAHA GEÇTİ
09 Temmuz 2020 22:43

9 EYLÜL, SENİN KURTULUŞUN YA BENİM Kİ?
09 Temmuz 2020 22:43

ANLAYANA ANLADIĞI DİLDEN
09 Temmuz 2020 22:43

Bayrağım
09 Temmuz 2020 22:43

ÇOK SEVGİLİ DEVLETİM
09 Temmuz 2020 22:43

ATATÜRK?E VE GÜNÜMÜZDEN, O?NUN DEVRİNE DAİR?
09 Temmuz 2020 22:43

BU NE ALLAH AŞKINIZA?
09 Temmuz 2020 22:43

ŞÖYLE OLUYOR... AMA HİÇ İYİ OLMUYOR
09 Temmuz 2020 22:43

BİZ; "TEK VATAN, TEK BAYRAK, TEK MİLLETİZ" ÖYLE Mİ?
09 Temmuz 2020 22:43

EY MENFAATİM! HEYKELLERİNİ DİKEYİM...
09 Temmuz 2020 22:43

"DÜNYA SARI ÖKÜZÜN BOYNUZLARI ÜZERİNDE DURUYOR."
09 Temmuz 2020 22:43

KİME İNANALIM?
09 Temmuz 2020 22:43

SAHTE PROFİLLER
09 Temmuz 2020 22:43

BENİ YÖNETME İDDİANDAN UTANIYORUM
09 Temmuz 2020 22:43

AKLINDA BULUNSUN, SUÇLU SENSİN
09 Temmuz 2020 22:43

"EDEP YA HU!"
09 Temmuz 2020 22:43

ÜLKEMDE ZİHNİYET HİÇ DEĞİŞMEMİŞ
09 Temmuz 2020 22:43

BEN Mİ DEĞİŞTİM YOKSA...?
09 Temmuz 2020 22:43

MESELA
09 Temmuz 2020 22:43

SABAH SAATİN 11.00?I
09 Temmuz 2020 22:43

İCAZETLE VATAN SEVİLMEZ
09 Temmuz 2020 22:43

"CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ İLE İLGİLİ BİR GÖRÜŞTE BEN BİLDİREYİM" DEDİM.
09 Temmuz 2020 22:43

YARIN İFTARDA, SOFRAMIZA BUYURUN
09 Temmuz 2020 22:43

"NUH TUFANI" BOŞA YAŞANMAMIŞ MEĞER
09 Temmuz 2020 22:43

HER YANIMIZ MELEK KAYNIYOR MÜBAREK...
09 Temmuz 2020 22:43

BU MİLLETİN EN YÜCE MAKAMINA, ORAYA LAYIK OLANI NASİP EYLE ALLAH'IM
09 Temmuz 2020 22:43

AT, AVRAT, SİLAH BİR DE TEKERLEK
09 Temmuz 2020 22:43

DUA
09 Temmuz 2020 22:43

EKSİ KIRK DERECDEN ELLİ DERECEYE GEÇMİŞ GİBİYİZ
09 Temmuz 2020 22:43

HASRET, HEPİMİZİN HASRETİ, VUSLAT, HEPİMİZİN BEKLEDİĞİ...
09 Temmuz 2020 22:43

YÜKLENME SENEDİ 26 KİLOMETRE YOL YÜRÜTTÜ
09 Temmuz 2020 22:43

DEĞİŞİM ŞART
09 Temmuz 2020 22:43

GÜNÜMÜZDEKİ SİYASET ANLAYIŞI; BİR ZEHİR KABIDIR.
09 Temmuz 2020 22:43

"EĞİTİM ŞART"
09 Temmuz 2020 22:43

YAZIKLAR OLSUN BİZE!
09 Temmuz 2020 22:43

TÜRBE TAŞIMA İŞİ...
09 Temmuz 2020 22:43

HASTALIKLI TARAFTARLIK
09 Temmuz 2020 22:43

"KÜSTÜM"
09 Temmuz 2020 22:43

"KÜSTÜM"
09 Temmuz 2020 22:43

?MELEK BENİM, ŞEYTAN SEN...?
09 Temmuz 2020 22:43

BUGÜN AĞLAMAYA AYIRDIM ZAMANIMI
09 Temmuz 2020 22:43

TERAZİ
09 Temmuz 2020 22:43

"DÜRÜST OLMAK BİR ERDEMDİR" VE KENAN EVREN ÖLDÜ
09 Temmuz 2020 22:43

CİMBOM ŞAMPİ...
09 Temmuz 2020 22:43

DEMOKRASİNİN ?DEMO?SU
09 Temmuz 2020 22:43

HAYAT BİR MIKNATIS OLSA
09 Temmuz 2020 22:43

SEYDİŞEHİR?DEN BİR KAYMAKAM GEÇTİ
09 Temmuz 2020 22:43

?BAYRAM DA NE Kİ??
09 Temmuz 2020 22:43

ASLINDA ANBEAN ÖLÜYORUZ
09 Temmuz 2020 22:43

"HALA NE DİYE OYUNDA OYNAŞTASIN?"
09 Temmuz 2020 22:43

YAZIKLAR OLSUN!
09 Temmuz 2020 22:43

BİRLİK VE BERABERLİĞİ KİMİN ETRAFINDA SAĞLAYALIM?
09 Temmuz 2020 22:43

?GAK DEYİNCE ET, GUK DEYİNCE SÜT?
09 Temmuz 2020 22:43

KÜFÜR İLE İLGİLİ
09 Temmuz 2020 22:43

"DÜNYA ÜLKESİ"NİN İŞİ ZORA GİRİYOR
09 Temmuz 2020 22:43

MEKÂNIN CENNET OLSUN YİĞİDİM
09 Temmuz 2020 22:43

“Türküm, doğruyum, çalışkanım...”
09 Temmuz 2020 22:43

YAZIK...
09 Temmuz 2020 22:43

Özledim Anam
09 Temmuz 2020 22:43

KÖYE DÖNECEĞİM AMA DEVLET ENGELLİYOR
09 Temmuz 2020 22:43

GERÇEKTEN TÜRK MİLLETİ BU MU?
09 Temmuz 2020 22:43

BENDEN ÖNDE GİDEN AYAKKABILARIM
09 Temmuz 2020 22:43

SURİYELİLER VE KÜLTÜRPARK
09 Temmuz 2020 22:43

ALNIM AK, BAŞIM DİK
09 Temmuz 2020 22:43

... YOKSA, DARBE DE BİTMEZ AŞKI DA..
09 Temmuz 2020 22:43

HEP BU KARA TAŞLI, TOPRAK DAMLI EVLERDEN Mİ YÜKSELECEK FERYATLAR?
09 Temmuz 2020 22:43

DOKUZ FİDAN DAHA DEVRİLDİ. YETER BE!
09 Temmuz 2020 22:43

TRUMP, CLINTON'I YENMİŞMİŞ
09 Temmuz 2020 22:43

ÖĞRETMEN ATAMA SİSTEMİ DE HAC KURA SİSTEMİ GİBİ OLSA
09 Temmuz 2020 22:43

Amaç; Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e Kırdırtmaktır
09 Temmuz 2020 22:43

SEN BİLİRSİN TÜRKİYE!
09 Temmuz 2020 22:43

SINIRSIZ HARCAMA İLE İLGİLİ BİR HİKÂYE DE BEN ANLATAYIM
09 Temmuz 2020 22:43

ŞOFÖR ARKADAŞIM, VEYA VATANDAŞIM!
09 Temmuz 2020 22:43

SIKINTILIYIZ
09 Temmuz 2020 22:43

"Milli Eğitim" ahvalimiz
09 Temmuz 2020 22:43

Sen bilirsin Türk Milleti!
09 Temmuz 2020 22:43

İhtiyaç nedir, nelere hitap eder?
09 Temmuz 2020 22:43

Kuralsızlıklara savaş açtım
09 Temmuz 2020 22:43

Devlet, babamın ellerinden öptü
09 Temmuz 2020 22:43

15 TEMMUZ DİRİLİŞ ŞİİRLERİ GÜLDESTESİ
09 Temmuz 2020 22:43

Fatih de bizim Atatürk de bizim
09 Temmuz 2020 22:43

Kazasız belasız bayram dönüşleriniz olsun
09 Temmuz 2020 22:43

YENGEN Mİ? HANGİSİNİ SORDUN KADİRCİĞİM?
09 Temmuz 2020 22:43

ŞAŞTIM ÇORBASI
09 Temmuz 2020 22:43

Bağnazlık (taassup), en önemli düşmanımızdır
09 Temmuz 2020 22:43

Kudüs
09 Temmuz 2020 22:43

Nasıl geldik bu hale?
09 Temmuz 2020 22:43

Son gülen iyi güler
09 Temmuz 2020 22:43

Ülkemizdeki Suriyeliler ile ilgili bir anekdot
09 Temmuz 2020 22:43

Yazılmamış Şiirler
09 Temmuz 2020 22:43

Durun hele! Beni kimler kıskanıyormuş bir bakayım…
09 Temmuz 2020 22:43

Tedbir alınmaz ise dehşeti bir akıbet bizi bekliyor
09 Temmuz 2020 22:43

Ey İnsanoğlu!
09 Temmuz 2020 22:43

Kartpostal gibisin
09 Temmuz 2020 22:43

Ben organik kalmayı tercih ediyorum
09 Temmuz 2020 22:43

Partilere hazine yardımı
09 Temmuz 2020 22:43

Ticaretimiz, siyasetimizden daha temiz
09 Temmuz 2020 22:43

Yazık çok yazık
09 Temmuz 2020 22:43

"Uyanalım artık ey millet!”
09 Temmuz 2020 22:43

Bütün parti liderleri "Tek Adamdır"
09 Temmuz 2020 22:43

BİR AHTIM VAR...
09 Temmuz 2020 22:43

Yörük Veli Ölmüş
09 Temmuz 2020 22:43

İçimi kemiren kurdu ifşa ediyorum
09 Temmuz 2020 22:43

Güle güle 24 Haziran
09 Temmuz 2020 22:43

“Zenginimiz bedel verir”
09 Temmuz 2020 22:43

Anam, babam ve yorgun gözleri
09 Temmuz 2020 22:43

Kurallarla aramız hiç iyi değil maalesef
09 Temmuz 2020 22:43

Vatan da bizim, kriz de bizim
09 Temmuz 2020 22:43

Tatil bayramı
09 Temmuz 2020 22:43

Eylül ayı hüzün ayı
09 Temmuz 2020 22:43

Öylesi var ama böylesi de var
09 Temmuz 2020 22:43

Kurallara uymanın dayanılmaz ağırlığı
09 Temmuz 2020 22:43

Ne yapayım, özlüyorum
09 Temmuz 2020 22:43

Kuralsız nizam olmaz
09 Temmuz 2020 22:43

Herkes işini yapsa
09 Temmuz 2020 22:43

Kendi güvenliğimize kurşun sıkıyoruz
09 Temmuz 2020 22:43

SELAM SÖYLE HASAN'A
09 Temmuz 2020 22:43

“Guranlı Deli Memet”
09 Temmuz 2020 22:43

FARKINDA MISIN?
09 Temmuz 2020 22:43

İnsanlığa teknoloji darbesi
09 Temmuz 2020 22:43

Çocuk Çoban’ın defteri
09 Temmuz 2020 22:43

Unuttuk
09 Temmuz 2020 22:43

“Biz tutumlu çocuklarız…”
09 Temmuz 2020 22:43

Bugün siyasete mi dokunsak?
09 Temmuz 2020 22:43

Selçukya Şiir Akşamları
09 Temmuz 2020 22:43

“Adalet” mi dedik?
09 Temmuz 2020 22:43

Umut Benim Ekmeğim
09 Temmuz 2020 22:43

Ekonomik soruna köklü çözüm önerim
09 Temmuz 2020 22:43

Her işin başı eğitim
09 Temmuz 2020 22:43

Bizim Kuşak
09 Temmuz 2020 22:43

Tüm Yazılar